Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhur-başkanı Erdoğan hafta başında Soçi’ye hareket etmeden önce havalimanında verdiği demeçte, Rusya Devlet Başkanı Putin ile ABD Başkanı Trump’ın Suriye’de “siyasi çözüm” konusunda vardıkları anlaşmayı eleştirerek, “askeri çözüm” düşünülmediğine göre bu ülkelerin Suriye’den askerlerini çekmesi gerektiğini söylemişti. Cumhurbaşkanı, Soçi’de Putin ile görüşmesinde bu konuyu gündeme getireceğini de açıklamıştı...
Gerçekten Erdoğan-Putin buluşmasında konu çeşitli yönleriyle tartışıldı. Aynı günün akşamında, ortak basın toplantısında Erdoğan Suriye’de siyasi çözümle ilgili Trump-Putin mutabakatını memnuniyetle karşıladığını ve bunun siyasi çözüm için bir zemin oluşturacağına inandığını belirtti...
Soçi buluşması öncesinde ve sonrasında yapılan iki açıklama arasındaki çelişki Cumhurbaşkanı’nın izah ettiği şekliyle Türk pozisyonundaki değişikliği açıkça ortaya koydu...
Esad ile mi, Esad’sız mı?
Cumhurbaşkanı’nın sabahki demecinde karşı çıktığı, akşamki açıklamasında ise olumlu karşıladığı Trump-Putin anlaşması, daha önce BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar çerçevesinde “siyasi çözüm” için yeni çabalar harcanmasını öngörüyor. Buna göre, barış sürecinde Suriye’nin toprak bütünlüğüne dayalı yeni bir anayasa hazırlanacak, çeşitli siyasi eğilimleri temsil eden serbest seçimler düzenlenecek... Bu arada barış müzakerelerine de Suriye’deki çeşitli gruplar katılacak.
Bu anlaşma aslında Esad rejiminin meşru iktidar olarak kabul edilmesi anlamına geliyor. Gerçek şudur ki son bir yıl içinde Rusya ve İran’ın desteklediği rejim güçlenmiş, kaybettiği toprakların bir kısmını da geri almıştır. Trump yönetimi de artık “Esad’sız çözüm” önceliğini terk etmiş ve bir geçiş aşamasına razı olmuş bulunuyor.
Erdoğan’ın Putin ile görüşmesinden sonraki açıklaması, Ankara’nın da bu çözüm şekline şimdi taraftar olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, Türkiye, yeni bir Cenevre sürecinin başlatılmasını da destekleyecek. Ancak gene de ciddi rezervlerinin olduğu bir husus var...
PYD ile mi, PYD’siz mi?
Siyasi çözüm ve buna götürecek müzakere süreci bağlamında Türkiye’nin kırmızı çizgisi, PYD/YPG’nin bunun dışında tutulması
şartını içeriyor.
Putin-Trump mutabakatı, masada Suriye’deki tüm siyasi eğilimlerin temsil edilmesini öngörüyor. PYD buna dahil mi? Ankara, ABD’nin ve Rusya’nın bu şıkkı düşünüyor olmasından endişeli. Nitekim Rusların geçenlerde düzenlemek istedikleri Suriye Halkları Kongresi’ne PYD’yi davet ettikleri, ancak Ankara’nın tepkisi üzerine bunu “erteledikleri” biliniyor.
Soçi’de Erdoğan-Putin görüşmesinde Rus tarafı bu konuda Türkiye’ye bir güvence verdi mi? Cumhurbaşkanı’nın başta kuşkuyla baktığı siyasi çözümü Soçi’deki görüşmelerden sonra olumlu karşılaması “prensiple ilgili” bir tutum değişikliğinin işaretidir. Ancak örneğin PYD’nin müzakere masasında yer alması gibi “detaylar” farklı bir
tablo ortaya koyuyor.
Müzakerelerde “şeytanın detayda olduğu” da unutulmamalı...