Suriye’de Amerikan işgali genişlerken düşen paylar

ABD’nin “IŞİD’e karşı acil zafer” kapsamında Rakka’ya çıkartma yapmasını, Şam ve Hama’ya yönelik El Kaide taarruzları izledi. Suriye ordusunun ülkenin doğusuyla olan bağı büyük oranda kopartılırken, şimdi mesele, ülkenin paylaşılmasına Rusya’nın ne tepki vereceği.

Erman Çete

Irak-Şam İslâm Devleti’nin (IŞİD), ortaçağdan gelmiş barbarlar sürüsü olarak resmedilmesine, daha bu örgüt Musul’u alıp hilafet ilân ettiği zaman dahi karşı çıkıyorduk. Bu karşı çıkış, daha sonra ortaya çıkan belgelerle ve konuşmalarla doğrulansa da, “IŞİD’le büyülenen” bölge ve dünya halkları, şimdi kaçınılmaz sona doğru ilerliyor.

Bir çok amaçlı İsviçre çakısı olarak IŞİD, Irak ve Suriye’deki varlığını “stratejik” olarak sürdürmez hale gelmiş durumda. Tamam, IŞİD’in Irak’taki varlığı Musul’dan, Suriye’deki varlığı da Rakka’dan ibaret değil; fakat görünen o ki, şu anda Irak ve Suriye sahasında taktik bazı hamleler dışında kendi varlığını garanti altına alacak bir IŞİD planı bulunmuyor.

Ancak bu, IŞİD’in, diğer cihatçı gruplarla birlikte hâlâ işe yaramadığı anlamına gelmiyor. ABD’nin, 2013’teki “kırmızı çizgisinin” aşılmasından sonra Suriye’deki Esad karşıtı vekalet savaşını “terörle mücadele”ye dönüştürmesinin ardından sürekli gündeme gelen “B planı”, ABD Özel Kuvvetleri ile Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) son Tabka çıkartması ile ile birlikte artık ete kemiğe bürünmüş durumda. Bu, Suriye’nin bölünmesi/paylaşılması demek. Buraya geleceğiz.

ABD VE BATININ POZİSYONU

Obama yönetiminin son aylarında, Rakka ve Musul operasyonları için acele edildiği ama özellikle Rakka konusunda bir sonuca varılamadığını biliyoruz. Bu sorun, esas olarak Rakka’nın kim tarafından kurtarılacağı ve yönetileceği sorununa odaklanıyordu.

İşin doğrusu, bu dönemlerde, Rusya ve Suriye ordusu da Rakka için ABD ile yarışıyor görünmüyordu. Başka cephelerde, özellikle de Halep’te başı kalabalık olan Suriye ve müttefikleri, ABD’nin olası bir Rakka operasyonuna ses çıkartacak gibi durmuyorlardı. Hatta, Halep’ten sonra hedefin İdlib olacağı tahmin ediliyordu.

Bununla birlikte, Halep’ten sonra ve Trump ile birlikte, Suriye’deki ABD müttefikinin kim olacağı kesinlik kazanınca, Rakka yarışı tekrar başladı. Bu yarışa bir ara Türkiye de dahil olsa da, Antalya’daki üçlü genelkurmay başkanları zirvesinden, Türkiye’nin Rakka operasyonuna katılamayacağı ve El Bab’da kalacağı sonucunun çıktığını kestirmek zor değil.

Tam da bu noktada, Donald Trump’ın “terörü bitirmek” ve “IŞİD’e karşı acil zafer” kapsamında, YPG’nin öncülük ettiği SDG’ye yardımda karar kılması ve Rakka operasyonunu başlatması, yukarıda bahsettiğimiz “B planı”nın uygulanmasına başlandığı anlamına geliyor.

TRUMP’A BİÇİLEN ‘AVRASYACI’ DONU

ABD ile Rusya arasında, Trump ile birlikte tertemiz bir sayfanın açılmasını bekleyenler, iki şeyin tereyağından kıl çeker gibi halledileceğini varsayıyordu: İran ile Rusya’nın arasının bozulması ve Suriye’de bir detant.

Ancak Washington Post yazarı Erin Cunningham’a bakılırsa, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin bugün Moskova’ya yapacağı ziyaret, iki ülkenin birbirine daha da yaklaşacağını gösteriyor.

Suriye’de bir yumuşama ihtimalininse, Rakka operasyonu ile birlikte iyice zora düştüğünü söylemek gerekiyor.

Üstelik, Trump’ın elindeki kozların ne kadar güçlü olduğu da tartışmalı. İçeride büyük bir baskıyla karşı karşıya ve başkanlığı sallantıda olan bir siyasi figürün, Ortadoğu’daki geleneksel müttefikleri ile ne yapacağını bilemediği bir ortamda, Suriye’yi işgalinin ek sorunlar yaratacağı bilinmeli.

Bu ek sorunlar arasında, Rakka’nın (ve Suriye’nin) nasıl yönetileceği de yer alıyor. The Washington Institute for Near East Policy’nin hazırladığı Rakka aşiretleri raporu, Arap aşiretlerin Kürtlerle olan sorunlu ilişkisi ile IŞİD’e bakışlarına dair ilginç veriler sunuyor. Raporun hayret verici biçimde önerdiği şeyse, daha önce Irak’ta denenmiş El Kaide karşıtı Sünni aşiretlerin silahlandırıldığı “Sahva” (Uyanış) birliklerinin bir benzeri. Irak’ta elde edilen sonuçsa ortada...

TABKA ÇIKARTMASININ HEDEFLERİ

ABD’nin Tabka’daki IŞİD hatlarının gerisine SDG’liler ve Amerikan özel kuvvetlerini indirmesinin yalnızca IŞİD’le mücadeleden ibaret olmadığını herkes kabul ediyor.

“Herkes” kim mi? Örneğin Radio Free Europe/Radio Liberty’ye göre SDG, Tabka Barajı’nın ele geçirilmesinin aynı zamanda Suriye ordusunun batıdan yapacağı herhangi bir hamleyi engellemek amacını da taşıdığını söylüyor. Halep’i Rakka’ya ve Deyrezzor’a bağlayan ana yol, ABD-SDG güçleri tarafından kesilmiş durumda.

ABD böylece, Suriye ordusunun ülkenin doğusuyla olan bağlantısını büyük oranda kesmiş oluyor. Suriye’nin, örneğin Deyrezzor’a ulaşmak için şu anda izleyeceği tek yol Palmira hattı. Ancak orası da, yoğun bir IŞİD varlığıyla birlikte çölde zor koşulları beraberinde getiriyor.

Böylece ABD, Rusya ve Suriye’nin Deyrezzor üzerindeki kuşatmayı kırmasına yönelik bir hamleyi engelleyerek, 2,5 yıldır IŞİD’le mücadele eden ve katliam tehdidi ile karşı karşıya olan yüzbinlerce Suriyeliyi pek de umursamadığını bir kez daha göztermiş oldu.

Demek ki ABD’nin IŞİD’e karşı hızlı zaferi, yalnızca IŞİD ile mücadeleden ibaret değil. Suriye ordusunun önü Halep’in doğu kırsalından itibaren kesilirken, ülkenin kuzey-doğu hattı, Washington için “güvenli bölge” haline geliyor. Suriye parçalanırken, “IŞİD’le mücadele” bir kere figüranlığın adı oluyor.

SURİYE NE DİYOR?

Şam yönetiminin Suriye’deki Amerikan işgaline nasıl baktığını anlamak önem kazanıyor.

Kuveyt merkezli Er-Rai gazetesinin Ortadoğu şefi Elijah J. Magnier’e konuşan bir üst düzey yetkiliye göre, ABD, Suriye ordusunun Halep’in doğusundaki büyük ilerleyişine ket vurmak için Tabka çıkartmasını yaptı.

Amerikan ordusunun IŞİD’i Palmira ya da Irak tarafına sürmeye çalıştığını ileri süren Şam’daki kaynak, bu militanların Suriye ya da Irak ordusuyla karşı karşıya geleceğini, böylece IŞİD’in yayılmasını ve varlığını sürdürmesini garanti altına alındığını düşünüyor.

Daha da önemlisi, Suriye yönetimi, Tabka çıkartmasıyla paralel olarak Hama’nın kuzeyine ve Şam’ın doğusuna yönelik saldırıların, ABD’nin oluruyla Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye tarafından başlatıldığını düşünüyor.

ASTANA’NIN ÇÖKÜŞÜ

Aslında bu Hama ve Şam saldırıları, Astana’da varılan mutabakat çerçevesi ile ateşkesin de çöktüğü anlamına geliyor.

El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin (yeni adıyla Şam’ın Fethi Cephesi) öncülük ettiği Heyet Tahrir’uş Şam’ın başlattığı saldırılara, “ılımlılar” ile Türkiye destekli ÖSO’cuların da katılması, “muhaliflerle teröristlerin ayrılması”nı temel alan Rusya pozisyonunun da boşa düşmesi demek.

Zira Hama ve Şam saldırıları, El Kaide-ılımlılar ayrımını ortadan kaldırdı ve Rusya’nın Türkiye’yi belki de biraz zorlayarak oturttuğu masanın anlamsızlaşmasına neden oldu. El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir’uş Şam, Suriye’nin en büyük “muhalif” grubu haline gelirken, Katar-Türkiye destekli Ahrar’uş Şam gibi gruplar dahi, Hama’da yeni bir cephe açmak zorunda kaldılar.

Çok açık bir Katar-Suudi Arabistan operasyonu olan bu saldırılarla birlikte ABD’nin sahadaki fikrinin değişmeyeceği açık. Zaten saldırıların stratejik bir değişiklikten ziyade, Şam’ı oyalamaya yönelik taktik saldırılar olduğu, hızlı yenilgilerinden de belli oldu.

Ancak politik olarak, saldırılar birden fazla hedefi yerine getirmiş oldu: Astana’yı çökertmek, Katar-Suud ikilisini yeniden aktör haline getirmek, ılımlı-terörist ayrımını silikleştirip El Kaide’yi muhatap haline getirmek, Türkiye’nin Rusya ile vardığı mutabakatı sabote etmek ve Suriye’nin parçalanmasına destek sunmak.

Az şey olmadığını kabul etmek gerekiyor.

Peki Türkiye? Erdoğan’ın Suriye’de Putin’le oynamaya çalıştığı bilek güreşinin fiyaskoyla sonuçlandığı görülüyor. Menbic’e gitmesi durdurulan, Afrin’de Rus bayraklarıyla karşı karşıya kalan Türkiye, yeniden “eski güzel günlere” dönüp Esad’a karşı vekalet savaşına Katarlı ve Suudi dostlarıyla katılabilir ama artık bir önemi yok. AKP hükümeti, ABD ile Rusya’nın Suriye’deki olası modus vivendi’sinin bir figüranı ve taşeronudur artık.

RUSYA NE YAPACAK?

Rusya’nın Rakka operasyonuna şimdilik sadece homurdandığı görülüyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın “Rakka kuşatıldı ve [kent merkezine yönelik] operasyon önümüzdeki günlerde başlayacak” sözleri, Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından kuşkuyla karşılandı.

“Bu sözlerin gerçeklikle,” diyor Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, “ve sahadaki durumla ilgisi yok.” Sözcü, Musul için de benzer pembe tablonun çizildiğini ancak hem Irak güçlerinin kayıplarının arttığını hem de insani bir felaket yaşanmaya başladığını hatırlatıyor.

Konaşenkov’a göre Rakka operasyonunun başarısı için, uluslararası terörle mücadele eden tüm aktörlerin arasında bir koordinasyon gerek.

Ancak mesele bundan ibaret değil. Yukarıda bahsedilen çerçeve, yani hem Suriye’nin parçalanması ya da etki alanlarına bölünmesi, Rusya’nın önündeki en büyük meydan okuma.

Rusya’nın Suriye’de ABD ile “barış içinde bir arada yaşama” mutabakatına varması durumunda, “barış”ın sürekli olup olmayacağı belli değil. Zira ABD’nin IŞİD ve diğer cihatçı örgütleri, Rusya’nın etki alanındaki bölgede silahlı mücadele yürütürken izlemesi de olası.

Neticede, Suriye için nihai bir savaş da, nihai bir barış da ufukta görünmüyor. Ancak ufukta görünen şeyin, Suriye’nin paylaştırılması, etki alanlarına bölünmesi ve parçalanması olduğunu fark etmek çok zor olmasa gerek.