Sultan Vahideddin Kendi Gitmedi, Mustafa Kemal Gönderdi. “1”

  • GİRİŞ18.11.2017 09:03
  • GÜNCELLEME20.11.2017 07:13

Dün 17 Kasım Cuma idi. Bundan tam 95 sene evvel yine cumaya denk gelen bir 17 Kasım’da Son Osmanlı Padişahı Sultan Vahideddin Han, bir daha dönmemecesine bu ülkeden gitti. Daha doğrusu gönderildi.

Millî Mücadele’yi en başından beri destekleyen, besleyen hatta 2. İnönü zaferinden sonra Anadolu’daki gazilere ulaştırmak üzere açılan yardım kampanyalarına hanedanın bütün üyeleri ile birlikte bir numaralı bağışçı sıfatıyla katılan, Büyük zafer neticesinde Dolmabahçe Sarayı’nda kıldığı şükür namazına ve indirilen hatimlere rağmen Sultan, değişen sosyal şartlar itibariyle Ankara’daki TBMM’de artık tüm kötülüklerin müsebbibi olarak görülüyor ve tahtında hatta memlekette bir dakika bile kalmaması noktasında konuşmalar yapılıyordu.  

TBMM’de çok şiddetli tartışmalar yaşanıyordu. Önceleri Saltanat ve Hilâfet, mutlaka Sultan Vahideddin’e aittir fikrini savunan Meclis üyeleri, bir süre sonra, Saltanat ve Hilâfet’in mutlaka olması gerektiği ama Vahideddin Han’dan bu sıfatların alınmasının şart olduğunu sesli bir biçimde ifade etmeye başladılar.

Aynı meclis üyeleri, 1922’nin son çeyreğinde ise Hilâfet ve Saltanat’ın birbirinden mutlaka ayrılması, Hilâfetin devam etmesi ve Saltanat’ın kaldırılması gerektiğine doğru dönmeye başladı. Bu noktada başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere diğer milletvekilleri çok sert ve Saltanat’ın aleyhinde konuşmalar yapmaya başladı.

            Ve meclis 1 Kasım 1922 günü, Saltanat’ın Kaldırılması’na binaen toplanan meclis genel kuruluna vekiller tarafından değişik metinler sunuldu. Görüşülen kanun maddesine muhalefet eden bir grup mebus;

“Saltanatla hilafetin birbirinden ayrılmasının İslâm Fıkhı açısından da mümkün olmayacağını” söylemeleri üzerine hadiseleri dikkatle takip eden Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa, bir sıranın üzerine çıkarak ve şu çok meşhur konuşmasını yaptı;

            “…Hakimiyet ve Saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye verilmez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlar, bu tasallutlarını altı asırdan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini bildirerek hâkimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline fiilen almış bulunuyor. Mevzubahis olan millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, derhal olacaktır. Şu an burada toplananlar, meclis ve herkes meseleyi normal görürse, bence uygun olur. Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”

            Paşa’nın bu konuşmasından sonra muhalif sesler sustu, konu hakkında verilen önergeler birleştirildi ve son şekil, genel kurulda “Allah Vahideddin’i Kahretsin” sedalarıyla, “taçlı hain”, “Vehimeddin” gibi benzetmelerin bol kullanıldığı konuşmalardan sonra kabul edildi.

            Millet Meclisi’nde kabul edilen bu kanundan sonra Vahideddin Han’ın üzerinden Sultan’lık sıfatı alınmış, fakat Halife’lik sıfatı hâlâ üzerinde durmaktaydı.

            1 Kasım 1922’deki bu görüşmelerden sonra saltanat ve padişahlık artık tarih olmuştu. Bu durum, tahtı ayaklarının altından çekilen Sultan’a, İstanbul’da Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümetini temsil eden Refet Bele, tarafından bildirildi.

Refet Bele, 2 Kasım günü sabahı Saray’a gelir ve saat onbir’de huzura kabul edilmesini ister. Sultan, meclisin aldığı karardan haberdardır fakat kendisine henüz resmî bir tebligat yapılmamıştı.

Yıldız Sarayı’nda o gün, fevkalâde bir telaş hakimdir. Vahideddin Han’ın daha sonra anlatacağı gibi;

“Henüz Boğaz’da namlularını Yıldız’a çevirmiş olan işgalci zırhlılar vardır. Fakat ilk kez Anadolu’nun galip temsilcisi Saray’a gelecektir. Hukukî açıdan bu işgalin de nihayet bulduğunun en mühim göstergesidir.”

Vahideddin Han, mektepten Saltanat’a ve Hilâfete bağlılık yeminleri ederek mezun olan ve orduya katılan Refet Bele’den ettiği yemine sadakat beklemektedir, fakat bu beyhude bir bekleyiştir. Zira Sultan’ın bileti 1 Kasım günü bir daha geriye dönülemeyecek bir biçimde kesilmiştir.

Refet Bele, ise sadece bir elçidir ve tebliğ için oradadır. Ankara’dan kesin emir almıştır. Vahideddin’e

Sultan, Hükümdar veya Hakan” gibi devlet başkanlarına yapılan bir hitap tarzı ile hitap etmemesi bildirilmiştir.

 

Birinci Bölümün Sonu.

“Salı günü Refet Bele ile Sultan’ın yaptığı baş başa görüşme anlatılacaktır.”

           

 

 

Yorumlar6

  • Dilek Kale. 6 yıl önce Şikayet Et
    tarih boyunca VATANİM diyen atalarimizin kuyusu kazilip sirtlarindan vurdu .tam guvendikleri birebir destek verdikleri
    Cevapla
  • bbb 6 yıl önce Şikayet Et
    Atatürk te samsuna kendi gitmediği vahdettinin özel yetki ve emirle gönderdiği,tarihçilerce anlatılır oldu. Ecevit de tarihi bir itirafta bulunup vahdettin hin değil demişti. yani bu günlere gelmemizi sağlayan kahraman. artık doğruları ve doğru tarihi konuşmak lazım yanlışlarla bir yere varılmaz. yanlış dayatnalarla gerçek kahramanları kötülemenin faydası yok
    Cevapla Toplam 13 beğeni
  • Vatandaş 3 yıl önce Şikayet Et
    Dinden imandan uzaklaşmak kimseye fayda sağlamaz...Müslümana gelen vurdu giden vurdu ama artık şükürler olsun şimdi müslüman olmak yaşamak zor değil babalarımız çok çekti bizler inancımızın gereğini yapmalıyız okumalıyız öğrenmeliyiz mesele bu....
  • haşim 6 yıl önce Şikayet Et
    bu ummet birliğin veberaberliğinin altını oyanları asla unutmayacak o korkak ve hainlerde elbet sultan vahideddine ve millete allah katında hesabı verecek hüküm ancak allah ındır
    Cevapla Toplam 11 beğeni
  • bozeren 6 yıl önce Şikayet Et
    bu ümmet koyun sürüsü değildir ve babadan oğula miras kalamaz.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • İsmail 6 yıl önce Şikayet Et
    Osmanlıya , Ecdada ve mirasına ihanet.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat