21 Eylül 2020 00:31

Suç nedir?

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Acun Karadağ ve Alev Şahin’i Kayseri’ye, Nazan Bozkurt’u Gebze’ye, Mahmut Konuk’u Adana’ya, Mehmet Dersulu’yu Bolu’ya, Armağan Özbaş’ı ise Kırıkkale’ye sevk ettiler. Her biri yaşadıkları şehirlerden olabildiğince uzağa. Sevkin, sevk araçları aracılığıyla işkence uygulaması olarak karşımıza çıktığı malum. Bir de ailelerinin yaşadıkları yerden uzaklara sevk edilmeleriyle işkence uygulaması pekiştiriliyor. AKP’nin ölçü tanımaz iktidarı boyunca Mandela Kurallarını da hiçe saymasının bir başka örneği daha. Binlerce insan ailelerinden uzaktaki cezaevlerine savruldu, savrulmaya devam ediyor. Bakın tutuklanmalarına ilişkin değil söylediklerim, o bambaşka bir hikaye.

Yukarıda adını andıklarım işlerini geri istedikleri, haksız hukuksuz KHK’lerle bir gecede işlerinden edildikleri için seslerini duyurmaya çalışan bir avuç insan. Yüksel Direnişçileri diye duyduk adlarını. İnsan Hakları anıtının olduğu o sokakta açlık grevine tanıklık ettik Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın. Alınıp götürülmelerine, sokağın ortasında anıtı tutuklayıp çiçeğe dahi gözaltı yapılmasına. Haklarını talep eden bu insanların tutuklanmalarına. Yüksel direnişçilerine bir süredir bir anne katılmıştı, anımsarsınız. Melek Çetinkaya. O da Bakırköy’de tutuklu iki aydır. Ne için? Çocuğunun ve daha onlarca çocuğun yargı süreçlerini eleştirdiği, 18 yaşında darbeden sorumlu sayılıp ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılmalarına itirazını dillendirdiği için. Peki suç mu bunlar gerçekten?

Örneğin bu ülkede İçişleri Bakanının Anayasa Mahkemesini tehdit etmesi, beğenmediği kararları üzerinden binlerce insanı suçlu ilan etmesi, zinhar suç değil. Bir parti başkanının çıkıp meslek örgütümüzü karalayarak kapatılmasını talep etmesi de… İşini geri istemek suç, beğenmediklerini savunmak suç, savaşların halk sağlığı sorunu olduğunu dile getirmek suç ama insanları helikopterden atmak asla suç değil.

Siyah kurdele takmak, hele hele yas tutmak büyük suç. Yüze yakın sağlık çalışanının yaşamını yitirdiği COVID-19  gündemini görmeyen, bu gündemin gereklerini yerine getirmeyen, bu konudaki gördüğü eksiklik, aksaklık ve yanlışları eleştirip göstermeyen, gündem değiştirme ya da başka saiklerle polemik yaratan ya da hangi sebeple olursa olsun COVID-19 pandemisi gündemini yok saymaya çalışanla; salgınla ilgili gerekenler yapıldığında ve salgın kontrol altına alındığında hayatları kurtarılabilecek olan hastaların ve sağlık çalışanlarının vebalini taşıyacağını söylüyor Türk Tabipleri Birliği. Üyesi olmaktan onur duyduğum meslek örgütüm öncelikli ve temel hedefimizin COVID -19 salgınından yurttaşlarımızın en az can kaybı ve en az hasta ile çıkması, yine salgının en ön safında yer alan hekimler ve sağlık çalışanları olarak bizlerin de az kayıp vermemiz olduğunu vurguluyor. Buradan bu süreçte hakikati yılmadan dile getiren tüm TTB emekçilerine sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. TTB’nin dile getirdiklerini ve sorusunu bir kez de ben sormuş olayım: “TTB’nin söylem ve eylemleri, doğal olarak ülkeyi ve sağlık sistemini yönetenleri uyarma, eleştirme ve sonuç olarak etkileme amaçlıdır. Şeffaf ve güven veren bir tarzda yönetilmeyen salgın sürecinde vaka ve ölüm sayılarının her gün arttığı; hekimlerin ve sağlık çalışanlarının kendi can kaygısının yanı sıra, yakınlarına bulaştırma korkusu ve geleceğe dair umutsuzlukla tükenme noktasına geldikleri bir süreçte, hekimler ve sağlık çalışanları değil de kimler konuşacak?”

Hakikatin suça dönüştürüldüğü günlerden geçerken yeniden düşünelim derim suçun ne olduğunu, asıl suçluların kim olduğunu!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa