Stresli ilişkide yeni aşama

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara'da yaşadığı koltuk sorunu, Avrupa-Türkiye ilişkilerini analiz etmek için uzun bir makaleye konu olacak bir malzeme sunuyor. Türkiye-AB ilişkilerini olayların nesnel içeriğinden ziyade yaptığı çağrışımlar üzerinden değerlendirmeye hazır gözlemciler için de bulunmaz bir nimet.

Sembollerin cazibesine kapılmadan nesnel içerikte kalmaya çalışalım. Ziyaret esnasında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel için yan yana konulmuş özel sandalyeler varken, Von der Leyen, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun hizasında bir koltuğa oturmak zorunda kaldı.

Avrupa medyasında bu durum skandal, aşağılama hatta kadın düşmanlığı gibi abartalı şekilde sunulurken, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu protokolün AB yetkilileriyle görüşülerek oluşturulduğunu söyledi. AB ve özellikle Alman medyası bir koltuk skandalından (Sofagate) bahsederken, AB çevrelerinden Çavuşoğlu’nu yalanlayan çıkmadı.

İtalya’nın yeni Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası’nın eski başkanı Mario Draghi’nin bu denli muallak bir olay üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı diktatör olarak nitelendirmesi ise sadece siyasi acemilik olarak değerlendirilmez. Draghi bu çıkışıyla muhtemelen AB’ye ve Almanya’ya önceki dönemde kötüleşen ilişkileri yeniden düzeltme peşinde olduğuna dair göz kırpıyor. Bu çıkışla ülke içindeki aşırı sağ kesimin de sempatisini kazandığını ayrıca hesaba katmak gerekiyor.

Avrupalı siyasetçiler arasında "Erdoğan’a haddini bildirme" iç politikada prim toplayan bir şey. Ancak bu tavır çoğu kez enerjisi ve maliyeti çok yüksek sonuçlar doğurabiliyor. Draghi, Macron yapıyorsa ben neden yapmayayım diye düşünmüş olabilir.

Avrupa medyası, son iki üç yıla kadar Türkiye hakkında oluşan toptan eleştirel yaklaşımları siyasi bir kazanca dönüştürmesine bilen Erdoğan karşısında aslında daha dikkatli. Önceleri Türkiye’deki birçok gelişmeyi her gün gazetelerde okuyan ve tüm gelişmelerden haberdar olan Avrupalı okuyucular son birkaç yılda artık Türkiye hakkında daha az şey okuyor.

AB Konseyi Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Komisyonu Başkanı Charles Michel’in Türkiye ile ilişkilerde yeni bir döneme işaret eden bu ziyaretinin bir koltuk skandalı ile gölgelenmesi muhtemelen her iki başkanın da işine gelmiştir. Avrupa kamuoyunda Türkiye’ye karşı şiddetli yaptırımlar uygulansın beklentisi oluşmuşken, iki liderin Türkiye ile ilişkileri geliştirmek için yaptığı ziyaret eleştirilerin hedefi olacaktı. Bunun yerine herkes skandalı konuşuyor. Her iki lider de birinci alternatife nazaran görece daha konforlu olan ikinci alternatiften muhtemelen o kadara rahatsız değil.

Son yıllarda AB ile olan bütün resmi yakınlaşmalar aynı zamanda derin bir gerilim potansiyeli barındırıyor. Bu "stresli ilişki"  uzun vadeli taşınabilir değil. Ekonomiden, kültüre bilimden, sosyal etkileşime (Avrupa’da 5 milyon Türk yaşıyor) yüzyıllara dayanan ilişkilerin sadece siyasi semboller üzerinden yürütülebilmesi mümkün değil.

Tarafların siyasi pozisyonlarını açık ve net bir biçimde ortaya koyması durumunda bile sürdürülebilir bir ilişki potansiyeli var. Bu potansiyelin korunması ve sürdürülmesi için her iki taraftan da sağduyulu ve yenilikçi seslerin yükselmesi gerekiyor. Buna hem Türkiye’nin hem AB’nin ihtiyacı var.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum