SOSYAL MEDYA 'HİÇ'LİĞİ

Bir sosyal medya klasiği daha son günlerde gündemde..

Klasik diyorum çünkü artık insanlar içindekileri karşısında ki insanlara kusmak adına ‘sahte’ kelimesinin altında eğilmeye mahkum kalmak zorunda kalıyor, daha doğrusu kendini bu acizliğe mahkum ediyor. Siyasetin tabanında emek vermek, karşılıksız vatan ve dava sevdası ile gecelerini gündüzüne katmak vardır..

Kendimi tam olarak siyasette ki söylemlere ve kirli oyunlara bulaştırmak istemesem de her insanın düşünceleri doğrultusunda kendini belirli bir ideolojiye bağlıyor, bu bağlam kimilerine göre saplantı kimilerine göre ise hayatına yön veren bir dava oluyor.

Siyaseti bilmeyen veya bildiği şeyleri ‘sır’ olup saklamak yerine yaygara yapıp gündem oluşturmak adına hayal ürünü kullandığı bir hesaptan insanlara eleştiri yerine hakaret ve iftira söylemleri ile yaklaşanlar bugünlerde oldukça gündemde. Hatta bazıları kendileri bu işi artık meslek edinmiş durumda.

İşin ilginç ve acı boyutu ise; sosyal medyayı adı gibi kullanamamamız da..

Nasıl mı?

Sosyal medyanın birinci önceliği insan hayatını basitleştirmek yerine eski ‘hatıra defterleri’ yerine dijital imzaları ile hayatlarında ki anılara yer vermenin kapsayacağı mutluluk ve huzur olması gerek. Günümüz teknolojisi haberi, gündemi veya yaşadıklarımı çok çabuk tüketmemize ve oluşan bu gündemi hızlı bir şekilde düşünmeden konuşup çabucak bitirip başka sorulara cevap aramakla geçiyor.

Oysa bizler tartışmanın bile doğrusunu yapamıyoruz, daha doğrusu tartışamıyoruz bile!

Hayatımıza yön veren siyaset artık tamamen itibarsızlaştırma çabaları ve ağır hakaretler olmaya hızla devam ederken insanlar sosyal medyadan bile sosyal bir mesaj veremezken gittikçe klavyelere mahkum, dilimize ise ihtiyaç duymamaya başladık.

Dilimiz susuyorken, parmaklarımız ne kadar gerçekleri yazar ki?
Doğru olan bir şeyi savunmak git gide zorlaşıyor ise amacına hangi beden dilimiz veya organımız hizmet ediyor ki?

Çabuk tüketiyoruz (!)

İnsanı, duyguları, doğruları, hakikatleri ve dünyaya ait olan herşeyi..

Hatta, ahirette bize lazım olacak güzellikleri bile çabuk tüketiyoruz (!)

Peki, ne üretiyoruz?

Kin, nefret, can sıkıcı ve üzen olayları meydana getirmekten başka ne üretiyoruz?

Kocaman bir “HİÇ”
YORUM EKLE