Son dakika! Erdoğan'dan Ermenistan'a bir tepki daha: İşgal ettiğiniz topraklardan çıkın

Son dakika! Erdoğan'dan Ermenistan'a bir tepki daha: İşgal ettiğiniz topraklardan çıkın

Son dakika haberi... Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir kez daha Ermenistan'ın saldırısını kınadı, "Bölgenin barış ve huzuru için Azerbaycan topraklarındaki işgali bitirin" çağrısı yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi tarafından düzenlenen Tarih, Siyaset ve Ülkelerarası İlişkiler Bakımından 'Uluslararası Deniz Hukuku ve Doğu Akdeniz Sempozyumu'nda konuştu.

Erdoğan, Ermenistan'ın kanlı saldırısını kınadı ve çağrı yaptı. Ermenistan'a tepkisini bir kez daha yenileyen Erdoğan "Dün Azerbaycan topraklarına saldıran Ermenistan'ı bir kez daha kınıyorum. Ermenistan'ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarını derhal terk etmesiyle bölge yeniden barışa ve huzura kavuşacaktır. Bölgede Dağlık Karabağ'ın işgaliyle başlayan krize artık bir son verilmelidir" diye konuştu.

Doğu Akdeniz'e yönelik de mesajlar veren Erdoğan "Türkiye bir Akdeniz ülkesidir. Burada tarih boyunca olduğu gibi bugün de misafir değil ev sahibiyiz. Özellikle Avrupa Birliği, diplomasi fırsatlarını değerlendirmediği gibi Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin şımarıklıklarına boyun eğdi" dedi.

Çok tartışılan 'Sevilla haritası'na da tepki gösteren Erdoğan "Kim nerede, nasıl bu haritanın çizgilerini çekti? Bunlar zor iş değil ki. Hemen biz de şimdi İstanbul Üniversitesi ile Marmara Üniversitesine 'Siz de şöyle bir harita çalışması yapın.' diye bir ricada bulunsak, herhalde süratle bir harita bu iki güzide üniversitemizde hazırlar, biz de bunu dünyaya sunarız.

Bunlar zor işler değil. Bunların yaptığı da bu zaten. Bütün mesele bunlar için öncelikle bakış açısının değişmesi gerekiyor. Doğu Akdeniz meselesi çok boyutlu, geniş bir perspektifle ele alınmalıdır. Bu meselenin 20 yılda nasıl çıkmaza sürüklendiğine bakmadan, doğru ve hakkaniyetli bir çözüme ulaşılamaz " ifadelerini kullandı.

Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:

"Dün Azerbaycan topraklarına saldıran Ermenistan'ı bir kez daha kınıyorum. Bölgede Dağlık Karabağ'ın işgaliyle başlayan krize artık bir son verilmesinin vaktinin gelmiştir. Ermenistan'ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarını derhal terk etmesiyle bölge yeniden barışa ve huzura kavuşacaktır.

Bunun dışındaki tüm dayatmalar ve tehditler sadece haksız ve hukuksuz olmakla kalmayacak, Ermenistan'ı şımartmaya devam edecektir. Yaşanan son gelişmeler, bölgede nüfuz sahibi tüm ülkelere gerçekçi ve adil çözüm yöntemlerini devreye sokmaları konusunda bir fırsat tanımıştır. Bu fırsatın en iyi şekilde değerlendirilmesini umuyoruz.

"AZERBAYCAN KENDİ GÖBEĞİNİ KESMEK ZORUNDA KALDI"

Adeta bu sorunu çözmemek için de ellerinden geleni yapmışlardır. Şimdi ise akıl veriyorlar, zaman zaman da tehdit ediyorlar. Nedir bu tehdit? 'Türkiye burada mı? Türk askeri burada var mı?' Bunu söyleyenler güneyimizde, özellikle Suriye'nin kuzeyinde binlerce tır silahı oraya taşıyanlardır. Bunu söyleyenler, Suriye'nin kuzeyini parselleyen, orada üsleri kuranlardır. Bunu söyleyenler, koalisyon güçleriyle Suriye'de cirit atanlardır. Bunlar şimdi gelmişler 'Türk askeri burada var mı? Türkiye buraya silah naklediyor mu?' Şu mantığa bak, şu akla bak.

Adeta İlham Aliyev kardeşimiz sanki bunlara hesap verecek. Zaten 30 yıla yakındır size hep hesap verdi, 'Bu işi çözelim. Bunu artık uzatmayalım.' dediler. İşgale uğrayan topraklar kimin toprakları? Azerbaycan'ın toprakları. Bunu hepiniz kabul ediyorsunuz. Dağlık Karabağ'ı kabul ediyorsunuz. Buradaki insanlar, 1 milyonu aşkın topraklarından uzak, şu anda Azerbaycan'da yaşıyor. İşgalciler ise orada. Bunun hesabını kimse sormuyor. Artık hesap vakti geldi diyen Azerbaycan, ister istemez kendi göbeğini kendisi kesmek zorunda kalmıştır.

"AKDENİZ'DE MİSAFİR DEĞİL EV SAHİBİYİZ"

Akdeniz'de yapılan hem hamlenin, atılan her adımın ülkemizin güvenliğine, hak ve menfaatlerine doğrudan etkisi bulunuyor. Şüphesiz bunların başında Doğu Akdeniz'de var olduğu düşünülen zengin hidrokarbon kaynakları geliyor. Yapılan bazı araştırmalar, bölgedeki çıkarılabilir doğalgaz miktarının 3,5 trilyon metreküpün üzerinde olduğuna işaret ediyor. Tüm Avrupa'nın yıllarca doğalgaz ihtiyacını karşılayabilecek bu rakam, hiçbir ülkenin göz ardı edemeyeceği büyüklükte bir ekonomik güçtür. Son günlerde bazı ülkelerin provokasyonlarının arka planında işte bu ekonomik potansiyel vardır.

Uluslararası enerji şirketlerinin de devreye girmesiyle Doğu Akdeniz petrol ve doğalgaz jeopolitiğinin merkezine oturmuştur. Burada bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor. Türkiye'nin bölgeye yönelik ilgisini, sadece enerji kaynaklarıyla sınırlamak, sığ bir değerlendirme olacaktır. Her şeyden önce Türkiye, bir Akdeniz ülkesidir. Biz burada tarih boyunca olduğu gibi misafir değil, ev sahibiyiz.

1538 senesinde Barbaros Hayrettin Paşa'nın komutasında kazanılan bu şanlı zaferle Akdeniz'deki Türk hakimiyeti tesis edilmiştir. İnsanlık tarihi boyunca pek çok medeniyete beşiklik etmiş bu coğrafya, asırlarca sürecek bir barış, huzur ve istikrar iklimine kavuşmuştur. Literatüre Osmanlı Barışı olarak geçen bu dönem, aynı zamanda Akdeniz'in ticari ve siyasi bakımdan altın çağıdır. Bu asırlar, Akdeniz havzasıyla beraber Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın da en huzurlu dönemidir. Bu vesileyle vefatının 500. yıldönümüne ulaştığımız Osmanlı'nın denizlerdeki hakimiyetinin öncüsü Yavuz Sultan Selim Han'ı da rahmetle yad ediyorum. Kısa sayılabilecek padişahlığı döneminde ülkesinin doğu sınırlarını güvenlik altına alan, Mısır'ı feth ederek Hilafeti Osmanlı'ya taşıyan Yavuz'u içi boş hamasetle değil, mirasına sahip çıkarak anıyoruz.

Böylece Kuzey Afrika ve Sahra Afrikası başta olmak üzere bu coğrafyanın önemli bir bölümü devrin sömürgeci güçlerinin esareti altına girdi. Bir damla petrolü, bir gram altını, oluk oluk akan insan kanından çok daha değerli gören sömürgeci zihniyet, Akdeniz'i bir barış ve medeniyet denizinden kan ve göz yaşı deryasına dönüştürdü. Emperyalistlerin hükümranlığı altında Akdeniz maalesef istikrarsızlıklarla, çatışmalarla son yıllarda ise sahile vuran mülteci cesetleriyle anılmaya başladı. Osmanlı barışının yerini günümüzde petrol, doğalgaz ve menfaat için insanlığın rafa kaldırıldığı vahşi bir düzen aldı. Medeniyetler beşiği Akdeniz'i devasa bir mülteci kabristanına dönüştüren işte bu çarpık anlayıştır. Bunların nazarında insanın hiç bir değeri, hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur. Batılı insanı yücelten, diğer tüm toplumları değersizleştiren bu zihniyet medeniyetimizin en büyük düşmanıdır.

"BİZ VE KIBRIS OLMADAN AKDENİZ'DE BARIŞ OLMAZ"

Akdeniz'de Osmanlı medeniyetinin ve barışının mirasçısı bir millet olarak bu coğrafyada huzur ikliminin yeniden tesis edilmesini istiyoruz. Türkiye, Akdeniz'de gerilimden değil, barıştan, işbirliğinden, hakkaniyet ve adaletten yanadır. Doğu Akdeniz'de emperyalist yayılmacılığa nasıl karşıysak, tek taraflı emrivakilere de aynı şekilde karşıyız. Akdeniz bizleri ayıran değil, bizi birbirimize yakınlaştıran, birleştiren, işbirliğimizi güçlendiren bir denizdir. Öyle olmalıdır, öyle kalmalıdır. Cezayir'den Mısır'a, Libya'dan Tunus'a, Filistin'den, Türkiye'den Yunanistan'a, İtalya'dan İspanya'ya kadar tüm ülkeleri ve halklarıyla Akdeniz büyük ailemizin çatısıdır, yuvasıdır. Akdeniz'deki sorunları birbirimizi dışlayarak değil, bölgedeki tüm aktörleri aynı masa etrafında buluşturarak çözebiliriz. Türkiye'nin ve KKTC'nin içinde adil şekilde yer almadığı hiç bir denklemden Akdeniz barışı çıkmaz.

Kim nerede, nasıl bu haritanın çizgilerini çekti? Bunlar zor iş değil ki. Hemen biz de şimdi İstanbul Üniversitesi ile Marmara Üniversitesine 'Siz de şöyle bir harita çalışması yapın.' diye bir ricada bulunsak, herhalde süratle bir harita bu iki güzide üniversitemizde hazırlar, biz de bunu dünyaya sunarız. Bunlar zor işler değil. Bunların yaptığı da bu zaten. Bütün mesele bunlar için öncelikle bakış açısının değişmesi gerekiyor. Doğu Akdeniz meselesi çok boyutlu, geniş bir perspektifle ele alınmalıdır. Bu meselenin 20 yılda nasıl çıkmaza sürüklendiğine bakmadan, doğru ve hakkaniyetli bir çözüme ulaşılamaz.

KOFİ ANNAN İLE ANISINI PAYLAŞTI

O zamanlar tabii Kofi Annan sağ idi. Çalışmalarımızı geceli gündüzlü orada yaptık ve bu çalışmalardan sonra masaya oturuyoruz ve Güney Kıbrıs tarafı, 'Biz çekiliyoruz.' dediler. Kofi Annan dedi ki 'Benim sözüm var. Erdoğan'a ben birkaç kez (Bu işi yapmak için gayret ettim başaramadım. Tekrar bu işe girmek istemiyorum.) dedim. Erdoğan da bana, (Masadan kalkan Türkler olmayacak.) dedi. Ben de kendilerine söz verdim. Tekrar bu sözden dönemem. Bu iş bu akşam burada bitecek.' dedi. Bu kadar ısrarlı olunca Kofi Annan, bu defa onlar da artık geri adım atamadılar.

Ama ne oldu? Tabii referandum var haftasında, referanduma gidildiğinde bu defa Türkiye tarafı bu işe yüzde 65 'Evet' derken, Güney Kıbrıs tarafı yüzde 75 'Hayır' dedi ve buna rağmen Güney Kıbrıs Avrupa Birliğine kabul edildi. Burada bir de bir söz vardı. O da 'İdari ve mali bütün sorumluluklar Avrupa Birliği tarafından yerine getirilecektir.' dendi. Kuzey Kıbrıs'a karşı bunlar da yerine getirilmedi. O zamanlar komisyon içinde olan Alman Verheugen birçok kez Türkiye'deki üniversitelerde verdiği konferansta da bunları hep anlatmıştır. Türkiye'nin haklılığını anlatmıştır. Bunlar her zaman yalandan yana olmuşlardır. Dürüst davranmamışlardır. Bundan sonra da dürüst davranmayacaklardır. Çünkü bu bir karakter meselesi.

Kıbrıs meselesi çözülmeden, Avrupa Birliği'ne üye yapılan Rum kesimi Kıbrıs Türkleri'ni yok sayarak, 2003'te Mısır ile 2007'de, Lübnan ile 2010'da İsrail ile anlaşmalar imzalamıştır. Rumlar kanunla da yetinmemiş, 2007 yılında ruhsat sahaları belirlemiş, uluslararası ihaleler açmış ve 2011 yılında ilk sondajı gerçekleştirmiştir. Türkiye'nin ve Kıbrıs Türkleri'nin bu süreçte gösterdiği iyi niyetli çabalara gereken önem verilmedi. Özellikle Avrupa Birliği, diplomasi fırsatlarını değerlendirmediği gibi Yunanistan'ın ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin şımarıklıklarına boyun eğdi. Avrupa Dayanışması adı altında uluslararası hukuk ayaklar altına alındı. Bu tablo karşısında biz de 2018 yılından itibaren kendi yolumuzda ilerlemeye başladık. Özellikle Libya ile imzaladığımız Deniz Yetki Alanı Sınırlandırma Anlaşması ile ülkemizin ve Libya'nın Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerini koruduk. Uluslararası Deniz Hukuku açısından ülkemizin elini daha da güçlendirdik.

"HAKKIMIZI KİMSEYE YEDİRMEYİZ"

İlki deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun olarak, hakça ve adil biçimde sınırlandırılarak kıta sahanlığımızdaki egemenlik haklarımızın korunmasıdır. İkincisi ise Kıbrıs Türkleri'nin Ada'nın eşit ortağı olarak hidrokarbon kaynakları üzerindeki hak ve çıkarlarının garanti altına alınmasıdır. Kimsenin hakkında gözümüz olmadığı gibi kimseye de hakkımızı yedirtmeyiz. Anlaşmazlıkların diyalogla uluslararası hukuk temelinde ve hakkaniyete uygun biçimde çözümü öncelikli tercihimizdir. Bu amaçla Yunanistan ile özellikle ön şartsız olarak diyaloğa hazır olduğumuzu vurguladık. Ayrıca tüm bölge insanlarının, tüm bölge ülkelerinin haklarının gözönünde bulundurulduğu, içinde Kıbrıs Türkleri'nin de yer aldığı bir konferans düzenlenmesini teklif ettik. Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Türkleri dahil tüm tarafları bir araya getirecek bir Enerji ve İşbirliği Forumu kurulmasının da yararlı olacağına inanıyoruz.

"DİPLOMASİ BİLAKİS EN KESTİRME YOL"

Yunanistan'ın ve Rum Kesimi'nin kışkırtmaları karşısında itidalli tavrımızdan taviz vermedik. Doğu Akdeniz'de tehdit, baskı ve şantaj diline boyun eğmeyeceğimizi tüm dünyaya ilan ettik. Ülkemizi denizden kuşatmaya dönük hamlelerin hepsi boşa çıkmıştır. Türkiye kendi haklarıyla beraber Kıbrıs Türkleri'nin hakkını sonuna kadar savunacağını açık ve net ortaya koymuştur. Son günlerde özellikle ivme kazanan diplomatik çabaların gerisinde ülkemizin sergilediği bu kararlı duruşun çok büyük payı vardır. Diplomasi ve müzakere asla bir zayıflık emaresi değildir. Bilakis diplomasi, ortak faydaya ulaşabileceğimiz en kestirme yoldur.

Başta Yunanistan olmak üzere, Akdeniz'den komşumuz olan tüm ülkeleri Doğu Akdeniz meselesini sıfır toplamlı bir oyun olarak görmekten vazgeçmeye davet ediyorum. Gelin hep beraber Akdeniz'i tekrar bir barış havzasına çevirelim, gelin yeni husumetlerle Akdeniz'in ak sularını kirletmeyelim. Gelin enerjiyi çatışmanın değil, işbirliğinin vesilesi kılalım. Türkiye olarak şimdiye kadar bize uzatılan barış elini asla havada bırakmadık. Bize bir adım atana biz hep koşarak gittik. Bugün de Almanya Şansölyesi Sayın Merkel'in yürüttüğü diplomatik çabalara gereken her türlü desteği verdik, veriyoruz. Sağduyu, samimiyet ve aklıselimle hareket edildiğinde herkesin hakkını koruyan, kazan-kazan temelli bir formül bulacağımıza özellikle inanıyorum. Rabbim yar ve yardımcımız olsun."

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN