Bir zamanlar TRABZON: 

SU GİBİ AZİZ OLMAK...

Eskiden evlerimize gelen  misafirlere su ikramı,  

Camdan bir tabak, üzerine özellikle su ikramı için örülmüş dantel bir örtü, mümkünse kristal olması gereken güzel bir renkli bardak.

Dünyanın en değerli içeceği (SU) böylesine özenle sunulurdu misafirlere.

Su ikram edene 

“Su gibi aziz ol denilirdi”

(Fotoğraflarda görülen bardaklar, rahmetli Annem Güngör Kandaz ve Rahmetli Kayınvalidem Bahriye Yavuz'dan bizlere yadigar kalan vitrinimizi süsleyen o yıllardan bugünlere bir miras olarak sakladığımız önemli değerlerdir bizler için)

Suların plastik şişelere girdiği, hatta evlerde onlarla sunumların yapıldığı bu çağda suyu böyle özenle getiren güzel insanlar hâlâ var.

Çok eskilerden annelerimizden bizlerede hatıra kalan, o dantel örtü ve bardaklardan durur hala daha evimizin en güzel köşesinde. 

Sıcak yaz  günlerinde, elimde bardak dolaşırken, gidip gelip elimi yüzümü yıkarken, sevip okşuyorum suları,

İyi ki varsın kıymetlimiz, iyi ki varsın, ne ederdik nasıl ederdik senin yokluğunda. 

İnsanlar elektriksiz, doğalgazsız, internetsiz, telefonsuz yaşar ama susuz yaşayamaz arkadaşlar.

Var olmasına var da, “giderek azalıyor, kirleniyor” diye uyarıyor ya uzmanlar, bu beni pek endişelendiriyor.

“Aman diyorum, aman sular aksın hep”.

Son dönem yaptığımız uzun yolculuklarda  kuruyan, suyu çekilen dereleri görünce içim cız ediyor. 

Dağ başında, ıssız bir yol kenarında ferahlamak için durduğumuz, suyundan bir yudum içtiğimiz çeşmelerin bir çoğunun  suyunu  azalmış görüyorum.

Bazıları hiç akmıyor hatta, musluğu, havuzcuğu kırılmış, dökülmüş, öylece duruyor.

Bir zamanlar dağın suyunu gürül gürül akıtan çeşme, şimdi orada sessiz, yapayalnız kalmış.

Çoğu çeşmenin etrafı çöplerle dolu. 

Belli ki birileri su içmek için durduğunda atmış bunları.

Topla topla bitmiyor. 

Suyu kristal bardaklarda sunan bir nesilden, suyu kirleten, umursamaz bir topluluğa nasıl dönüştük bilemiyorum.

Umudumu taze tutuyorum yine de.

Musluklardan hep gürül gürül soğuk dağ suları aksın istiyorum.

Tüm canlar gelip kana kana içip, serinlesinler.

Sular hep temiz kalsın, 

Hep saf ve berrak… 

Ona yakıştığı gibi hürmet edelim ki o da bizi kana kana doyursun bir ömür…

Şehrimizin en önemli tarihi ve turistik yerlerinden biri olan Atatürk köşkünün giriş kapısının önünde 

Cumhuriyetin ilk kadın öğretmenlerinden, Vasfiye hoca hanımın evinin önün'de

Belki herkes hatırlamasa da, Üstü oval, kesme taştan yapılmış dört ayrı yöne bakan, dört adet musluğu olan tarihi bir çeşmemiz vardı 80'li yılların başında zamanının belediye başkanı tarafından yıktırılırken, Bu köyde doğup büyümüş ve hala daha bu sokakta yaşayan ben ve benim gibi bu sokağın çocukları bu güzelim çeşmenin yıkılışını gözyaşlarımızla izlerken, Çocuk aklımızla çeşmemizi neden yıkıyorsunuz bile diyemeden bir günde   acımasızca yıktılar.

O sadece bir çeşme değildi bizim sokağın çocukları için.  

O çeşmenin yalaklarından, inekler, kuşlar, köpekler, kediler ve sincaplar da , kana kana su içtiği gibi, 

Bizim sokağımızın miheng taşı, buluşma yerimiz, oyun oynarken emen taşımız, çizik taşımızın başlangıcı ve çelik çomak oyunlarımızın buluşma yeri ve üzerinde 

Gazi köşkü yazılı tabelasıyla yolunu gözlediğimiz, 302 mercedes Benz kırmızı beyaz renkli belediye Otobüsümüzü beklerken, yağmurlu havalarda saçaklarına sığındığımız mağrur ve gururlu bizim için çok şeyler ifade eden sokağımızın, bizlerin Çeşmesiydi, 

BUGÜN MAALESEF YOK

Bizim sokağın çeşmesi gibi,  bu aziz şehrin kıymetli değerlerinin tarihi eserlerinin ve önem arz eden sembol'lerinin onlarcası da günümüze kadar gelememişlerdir.

Her gün Atatürk köşkünün önünden yüz metre ilerdeki evime çıkarken o çeşmenin siluetini görür gibi olurum, hüzünlenmemek iç çekip vay be, neler, neler, ne anılar kaybetmişiz der, içimi bir burukluk kaplar hüzünlenirim.

(Kırmızı işaretli yerlerde çeşmeler vardı. Ne yazık ki, şimdi yok..)

Atatürk köşkünden Telsiz Tepe’ye çıkan yolun başında Onganların evinin hemen önünde Telsiz Tepeye giden yolu ayırmak için büyük bir demir kapı vardı.

Şimdilerde o kapı yok, ama o kapının olduğu yerden ATATÜRK köşkünün önüne kadar olan sokak, Trabzon'un en eski 120 yıldan beri değişmeyen ve bozulmayan tek sokağıdır.

Bu sokağı koruyan ve kollayan ve halen daha bu sokakta yaşayan,

ONGAN ailesine

KANDAZ ailesine

SONAT ailesine

ŞİMŞEK ailesine

Ve kapı komşularımız olan her dönem görev için Trabzon’a gelen Valilerimize teşekkürler ediyorum.

Su hayattır ve suyun bizim için önem arz eden sembol değerlerimize ve geçmişten bugüne biriktirdiğimiz anılarımıza

Selamlar olsun...