RUHUN AHVALİ
(Meşhur Sahabi İbni Azib R.A. tarafından aktarılan hadisler ve İmam-ı Süyuti’nin “Ahval’ül Kubur” adlı eserindeki tespitlerle açıklanması)
Ruh olayı, insanlara kısmen bildirilen, ancak hakkında fazla bilgi olmayan bilinmeyenler cümlesindendir. Nasıl ki; kader, rızık, ecel, melek, kabir, cennet, cehennem, mahşer hakkında bizler Allah ve Resulünün bildirdikleri kadarını biliriz, tamamını bilemeyiz. Biz burada bildirileni yorumu ile sunacağız. Bu yazımızın ana temelleri, Kur’an, hadislerin anlatıldığı Mesnevi’den alıntılar ile esas ana kaynak büyük alim İmam-ı Süyuti’nin Ahvalül Kubur adlı eseri olacaktır.
Yazıya başlamadan önce İmam-ı Suyuti hakkında biyografik bazı bilgileri vermek istiyorum.
İmam-ı Süyuti: H. 849 M. 1445 Mısır’ın Süyut kasabasında doğmuş. Mısır Memluk sultanları saltanatı zamanında yaşamış. Yedi yaşında hafız olmuş. 17 yaşında müderris olmuş. Yazdığı eser 600 sayısına ulaşmış ve bu eserler elle yazılıyor. İlmiyle amil, hilmi ile kamil müctehid derecesinde yüksek bilgin, keşif ve keramet sahibi. Tayyi mekan, tayyi zaman mertebesine ulaşmış. İslamın (aynı anda birkaç yerde görülebilen, zamana bağlı olmayan) yetiştirdiği çok az bulunur, kutlu, yüksek derecede alim ve arif bir değerli kişidir. 60 yaşlarında H. 911/M.1509 Cuma sabahı vefat etmiş. İslam memleketlerinde Şam’da, Bağdat’ta gıyaben cenaze namazı kılınmıştır. Eserlerinin tamamı, İslami ilimlere dairdir. Kahire’de defnedilmiştir. Genellikle dil, edebiyat, usul, beyan, tasavvuf, Kur’an, hadis, tarih, adap konularını işlemişlerdir. En büyük eserlerinden birisi, din alimleri iyi bilirler; “Elitkan fi ulumil Kur’an” Kur’an ilimlerinin tamamını içeren ve üzerine ikincisi yazılamayan bir kaynak eserdir. Kur’an harflerine, noktasına varıncaya kadar incelenmiştir. Bu bilgiler Elitgan adlı eserinden alınmıştır. Ahval-ül Kubur da Süyuti’nin büyük eserlerindendir.
Yukarıda ifade edildiği gibi bu yazının ana kaynaklarından birisi de Ahlval-ül Kubur’dur. Yazının kaynakları hakkında kısa bilgi sunduktan sonra esas konuya geçelim.
Ruh nedir?
Biz ruhu İslami bilgilerle açıklıyoruz. Müsbet ilim açısından bakmıyoruz. Ruh, latif bir varlıktır. Varlığı görünmeyen ama eseri ile var olan bir yaratıktır. Aynı melekler gibi, yer kaplamayan, anında dünyayı dolaşabilen mahiyetini ancak ulu Allah’ın bildiği, bu konuda bize fazla bilgi verilmemiştir. Ruh; elle tutulmayan, gözle görülmeyen ama var olan insanın canıdır. Ruh, nefis, can aynı şey midir tartışılmıştır. Burası bu tartışmaların yeri değildir. Şu bir gerçektir ki, ruhun varlıı canlıların varlığı kadar gerçektir. Ruhun mahiyetini peygamberler dahil, melekler dahil, Allah’tan başka kimse bilmemektedir. Bilinenler Allah ve resulünün bildirdikleri kadardır. Gerisi hepsi yorumdur. Gerçeği yansıtmaz. Çünkü İsra Suresi 85. ayette:
“Veyes’elüneke anirruhi. Gulirruhu min emri Rabbi. Vemaütitüm minelilmi illa galilen” İsra 85. Yani, (Ey habibim Muhammet SAV) senden ruhu soruyorlar. Onun bilgisi rabbinin katındadır (Gerçeğini o bilir). Ruh hakkında size çok az bilgi verildi, buyuruluyor. Bu gerçek ortada iken, ruhla ilgili söylenenler spekülasyondan ibarettir. Yani rearkarnasyon, adam ölünce ruh başka bir bedene, başka bir şekilde girer. Bazen eşeğin ruhu yılan, yılanın ruhu insana geçer gibi bilgiler, ruh çağırmalar safsatadan öte geçemez.
Ruhla beden ikisi bir bütündür. Birisi olmasa diğerinin bir manası olmaz. İşlev yapamaz. Beden ruhun iskanıdır. Mekanıdır. Tesfir ilminin babası İbni Abbas’tır. Kur’an okuma ilmi de İbni Mes’uda verilmiştir. İbni Mes’ud haber veriyor ki, R.SAV.le birlikte bir gün Medine harabelerinde gezerken, üç Yahudi R.SAV.in nübüvvetini sorgulamak, isbat için ruh nedir sualini sormuşlardı. R.SAV. ruh Tevrat’ta da, Kur’an’da da zikredildiği gibi, bilgisi az olan bir konudur diye ifade edince, evet doğru söylüyorsun. Tevrat’ta da öyledir, deyip iman ettiler.
Dünyada ruhla beden birbirlerine muhtaçtırlar. Bedenin gıdası (topraktan) maddi yiyecekler, ruhun gıdası maneviyattır. Ahlak kuralları. Allah’ı zikirdir. “Kalp ancak Allah’ın zikri ile huzur bulur” ayetini okudular.
Ebu Hureyre R.A. yemin ederim ki, R.SAV. bu dünyayı terk etti de ruhun mahiyetini bilemedi, demiştir. Eğer ulu Allah ruhun bilinmesinde insan bir faide olsaydı bildirirdi. İnsan aklı ruhu kavrayacak güçte olsaydı, bildirirdi. Eğer birşey bildirmedi ise iki cihetten bildirilmemiştir. Birisi insanlar araştırsınlar ve bulsunlar. İkincisi insanlara faydası olmayan hususlar, ilahi nedenlerle bildirilmemiştir.
(Rızık, ecel, kaza, kader, kıyametin zamanı, meleklerin yapısı, ruh) bunlar fizik ötesi bilinmeyenlerdir.
İbni Abbas R.A. tefsir ilminin babası iken ruhla ilgili hiçbir söz etmemiştir. Ama insanoğlu yaratıldığı günden beri bu konu ile uğraşmış ama netice alamamıştır. Hatta yüksek ilim sahipleri, insanların aklına şaşarız, insan kendi ruhunun mahiyetini bilmezken ulu Allah’ın varlığına nasıl akıl erdirebilir? Çünkü insan acizdir. Bu kainat mucizdir. Aciz muciz bilemez, demişlerdir.