Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Fransız medyasının rezilliği bilinen bir şeydir de, giderek cılkını çıkarmaları akılalır gibi değil.

        Bakın aşağıda okuyacağınız satırları tipik bir Batı karşıtı olarak yazmıyorum.

        Tam aksine, Batı medeniyetinin, aydınlanmanın, felsefenin, biliminin bir düşkünü, Türkiye’nin bunun bir parçası olması gerektiğine gönülden inanan biri olarak yazıyorum.

        Fransız basını diye başlamıştım.

        Evet, tam anlamıyla cılkını, hadi adı adınca söyleyeyim, bokunu çıkardılar.

        Artık Türkiye karşıtlığında sınır tanımaz bir noktaya geldiler.

        Dün, sabah saatlerinden itibaren milli maçı da bahane ederek Türkiye’ye saldırmaya başladılar.

        Başta Le Figaro kepazesi olmak üzere hep bir ağızdan “Bu maç oynanmasın. Çünkü Türk futbolcular spora siyaset bulaştırdılar ve asker selamı vererek Türkiye’nin Suriye’ye saldırısını desteklediler” demeye başladılar.

        Bakın sevgili okurlar, birilerinin “Ne işiniz var Suriye’de?” demesini saygıyla karşılayabilirim.

        Ama birisi ne Fransa’dır ne de Fransızlar.

        Ulan aşağılık Fransız medyası...

        Ulan rezil Fransız siyasetçileri...

        Aptal mıyız biz!

        Öyle Cezayir’deki katliamlarınıza, OAS’ye, Hindiçin’deki rezilliklerinize gitmeyeceğim.

        O kadar eskide işim yok.

        Ulan daha dün, birkaç yıl önce Libya’ya saldıran ve Libya iç savaşını başlatan siz değil miydiniz bu alçaklar!

        Bizi ahmak mı zannedersiniz, yoksa alzeheimer’dan mustarip olduğumuzu düşünürsünüz!

        Hele hele Suriye!

        Reziller...

        Suriye’deki iç savaşı ilk ateşleyen siz değil misiniz!

        Şimdi ahlaksızca “Türkiye’nin ne işi var orada” diye soruyorsunuz.

        Peki, “Güvenlikleri tehlikede” diye yaygara yaptığınız askerleriniz ya da lejyonerlerinizin ne işi var orada onu hiç soruyor musunuz!

        Bizim yanı başımız orası. Oradan atılan silah bizi vuruyor, oradan atılan bomba bize düşüyor, orada yetişen terörist bize saldırıyor!

        Ahlaksızlar...

        Siz 4 bin kilometre öteden geleceksiniz ve “Suriye’de ne işimiz var bizim” demeyeceksiniz.

        “Türkiye’nin ne işi var orada” diyeceksiniz.

        Delikanlı olun ciğerimi yiyin.

        Savaşa gerçekten karşı olan barışçı bir ülke dese bunu saygı duyarım.

        Ama siz...

        Bir durun.

        Biraz ar lütfen.

        Biraz haya...

        *

        Aman dikkat

        Türk Silahlı Kuvvetleri, geleneği olan bir ordudur.

        Disiplini ile, binlerce yıllık askerlik örfüne uygun tavrı ile bilinen bir ordudur.

        Komutanlarımızdan, askerlerimizden bir istirhamım var.

        Bu şanlı ve bir o kadar asil geleneğe gölge düşürecek her türlü şeyden kaçınmak öncelikli tavrımız olmalıdır.

        Türk askerini olmadığı bir şeymiş gibi göstermeye çalışacak her türlü görüntüden uzak olmak ilk önceliğimiz olmalıdır.

        Askeri başarıyı bir sosyal medya çılgınlığına kurban etmemek komutanlarımızın çok ama çok dikkat etmesi gereken bir tavır olmalıdır.

        Türk Ordusu ciddi bir ordudur.

        Bu ciddiyetin sürmesi gerekir.

        *

        Sevindim vallahi

        Alamos Gold’un Kaz Dağları’nda maden aramasına ve çıkarmasına imkan sağlayan ruhsat yenilenmemiş.

        Buna çok sevindim.

        Sadece Kaz Dağları’nın bir bölümü kurtulduğu için değil.

        O elbette önemli ama benim sevinmenin asıl nedeni Türkiye’de bir sivil toplum tepkisinin siyasette ve ülke yönetiminde karşılık bulması, halkın haklı duyarlılığının anlamlı bir sonuca ulaşmasıdır.

        Kaz Dağları’nı korumak istemenin bir “çapulculuk” değil, bir “vatanseverlik” olduğunun anlaşılmış olmasıdır.

        Türkiye’nin demokrasisi adına önemli bir adımdır.

        Diyeceksiniz ki, “Bu olması gerekendir”.

        Evet öyledir ama bu bile gelişmedir.

        *

        Davutoğlu’ndan sağlam sual

        Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu güzel bir soru sordu.

        Dedi ki, “Madem benim Suriye politikam yanlıştı. Benden sonra bu politika niye devam ettirildi”.

        İyi soru.

        Bence devam ettirilmemeliydi.

        Ben hâlâ Türkiye’nin çıkarının Esad ile uzlaşmakta, görüşmekte olduğunu düşünüyorum ve Davutoğlu politikasının yanlışlığını savunuyorum.

        Ama bu Davutoğlu’nun sorusunu ortadan kaldırmıyor.

        O politikadan niye vazgeçilmedi!

        Yanıtı ben de merak ediyorum.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Futbolun aslında sadece futbol olduğunu öğrendiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar