"Siz nasıl iseniz öyle idare edilirsiniz"

A -
A +
Moğol hükümdarı Hülagu Bağdat’ı yakıp yıkar... Şehrin dışına kurduğu karargâhtan haber gönderip o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. 
 
İnsanlar iyi ise, o topluma iyi idareciler gelir, kötü ise kötü idareciler gelir. Kur’ân-ı kerimde mealen, (Eğer siz, kendinizi değiştirmez iseniz, Allah size verdiği nimeti değiştirmez) buyuruluyor.
Bir hadis-i şerifte de mealen buyuruldu ki: (Siz nasıl iseniz, öyle idare edilirsiniz.) [Cami-us-sagir]
           ***
Tarihte, zalimliği ile meşhur Moğol hükümdarı Hülagu 1258 senesinde Bağdat’ı yakıp yıkar... 400.000’den fazla Müslümanı kılıçtan geçirir. Camiler, medreseler yerle bir edilir. Milyonlarca dînî ve ilmî eser Dicle Nehrine atılır... Hülagu, şehrin dışına kurduğu karargâhtan haber gönderip o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Ancak kimse görüşmek istemez. Çünkü, işin içinde kelleyi kaptırmak da vardır...
Bu haber zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a ulaştığında, “Ben gidip görüşürüm” der. Herkes "Bir kurban bulundu" diye rahatlar.
Kadıhan daha tıfıl bir gençtir. Doğru dürüst sakalı bile yoktur. Ufak tefek bir cüsseye sahiptir. Görüşmeye giderken kendisine; bir deve, bir keçi bir de horoz verilmesini ister. Bunlar hemen tedarik edilir...
Kadıhan bu hayvanlarla Hülagu’nun çadırına vardığında, onları dışarıda bırakıp içeri girer. Kendisini takdim ederler. "İstediğiniz Müslüman âlim bu" derler.
Hülagu, genci şöyle tepeden tırnağa bir süzer! Beklediği bir tip olmadığı için çok şaşırır ve "Başka birini bulamadılar mı?” diye sorar. Kadıhan hazretleri, böyle bir tepkiyle karşılaşacağını bildiği için, Hülagu’nun sorusunu şöyle cevaplandırır:
-Sen görüşmek için, iri yarı boylu poslu birini istiyorsan, devemi getirdim... Yok, yaşlı sakallı biri ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim... Yok, sesi gür biri ile görüşmek istiyorsan, horoz getirdim. Üçü de çadırın önünde, onlarla görüşebilirsin!
Hülagu, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar:
-Sen şöyle otur bakalım, deyip yer gösterir. Hemen arkasından ilk sorusunu sorar:
-Söyle bakalım! Beni buraya getiren sebep nedir?
Kadıhan bu soruya şöyle cevap verir:
-Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük, zevke sefaya daldık. Cenab-ı Hak da verdiği bu nimeti almak üzere seni gönderdi.
İkinci sorusunu sorar:
-Peki beni buradan kim gönderebilir? 
-O da bize bağlı, benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, nimetin kıymetini bilir, zevk sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen burada duramazsın!
Allahü teala bu asil millete tövbe nasip etsin ve her işinde aklıselim hareket etmekten ayırmasın...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.