Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cumhur-başkanı Erdoğan 998 gün sonra kurucusu olduğu AKP’nin yeniden Genel Başkanı oldu. Herkes buna dönüş kongresi diyor ama aslında “siyasi düşün gerçekleştiği kongre” olarak değerlendirmek daha doğru. Çünkü bu daha önceleri de Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in hayaliydi. Ancak buna anayasa ve yasalar olanak vermiyordu. 16 Nisan’daki anayasa değişikliği ve dünkü 3. olağanüstü kongreyle işte o siyasilerin düşü de gerçekleşmiş oldu. Tabii resmiyet kazanması açısından. Zira Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildiği günden bu tarafa farklı olacağını söylemişti. Bugüne kadarki bütün eylem, işlem ve bakanlar kurulunun çalışmasıyla bunu gösterdi de. AKP’deki gelişmelere de uzaktan da olsa hakimdi. Dolayısıyla parti işlerini, hükümet çalışmalarını hep kendisi götürdü. Kendisinin götüremediği ya da vekaletle yürüten kişinin götüremediği durumlarda da değişmesini istedi ve değiştirdi. Davutoğlu gitti, Yıldırım geldi. Açıkçası sistem zaten böyle işliyordu, şimdi bu fiili durumdan resmi duruma geçildi. Ve ilk kez Cumhurbaşkanlığı forsu taşıyan araç bir siyasi parti kongresine geldi. Bunun doğruluk, yanlışlığı ya da ana muhalefetin tepkisinin haklılık derecesini yaşadıkça ve uygulamalarla göreceğiz. Dolayısıyla önümüzdeki günler hem Türkiye siyaseti hem de Türkiye açısından yepyeni bir dönem olacak. Dahası dün olduğu gibi sürekli “ilk”ler ve yeni gelişmelerle dolu bir süreç yaşanacak... Buna dönük merak edilenlerin başında da 15 yıldır iktidarda olan AKP’nin yeni atılım döneminin kodları var. Niyesi de demokrasi, değişim, reform, özgürlük, gelişim ve refah gibi yine çok iddialı başlıklar olması. Bu noktada akla gelen soru da şu:
Eğer ki bunlar slogan hâline getirildiyse ya da hedef olarak konulduysa “geçmişte bu konuda bazı sorunlarla karşılaştık, bundan sonra düzelteceğiz” şeklinde mi yoksa “bugüne kadar gerekli adımları attık, bundan sonra da bu yolda ilerleyececeğiz” diye mi algılamak gerekir?
Bunun yanıtlarını önümüzdeki süreçte hep birlikte göreceğiz. Tabi bunun gibi yanıtı merakla beklenen başka noktalar da söz konusu. Örneğin Cumhurbaşkanı salı günleri AKP grubunda konuşmaya gittiğinde Meclis iç tüzüğü gereği askeri törenle karşılanması gerekiyor. İşte bunun böyle mi olacağını yoksa başka alternatiflerin mi devreye gireceğini de yine yaşayarak öğreneceğiz...

Haberin Devamı

Özetle; oldukça yeniliklere gebe ve bugün itibarıyla flu bir döneme giriyoruz. Şu anda tek net olan ise bu kongrenin 2019’daki ilk başkanlık seçiminin hazırlık hamlesi olması ve tüm partilerin organlarını, tüzüklerini yeni sisteme göre adapte etmek zorunda bulunması...

Haberin Devamı
ABD, YPG’ye sadece silah vermiyor!

ABD himaye ettiği PYD/YPG’nin terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı olmadığı konusunda ısrarcı. Daha doğrusu olduğunu biliyor da ‘yersen’ havasında. Dahası verdiği silahların sadece Rakka ve güneyinde DAEŞ’e karşı kullanılacağı sözleriyle Türkiye’yi rahatlatmaya çalışıyor. Hem de “Türkiye’ye PKK ile mücadelede etkin olarak destek olunacak” gibisinden mesajlarla. Yani tam bir “kim inanır”lık durumu söz konusu. Çünkü sahaya yansıyan görüntüler ABD’nin YPG’yle ilişkisinin hiç de dedikleri gibi taktiksel “al-ver”e dayalı geçici bir heves olmadığının kanıtı. Niyesi ve nasılını da Emekli Özel Harp Subayı Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar özetliyor:
“Burada silahları vermesi birincil parametre değil; birincil parametre, ABD’nin oradaki yapıyı kendi fiziki gücüyle kendi bayrağıyla himaye etmesi... PKK’yla mücadele edilir, elinde ne olursa olsun ama arada ABD var. Mesela PKK’yla mücadele etmeye kalktığın an ABD araya girerek ‘sen bana ateş açıyorsun’ diyor. Biz bunun en fiili uygulamasını Fırat Kalkanı Harekâtı’nda Sacu Suyu’nun orada gördük. PKK’lıları kovalıyorduk ama ABD ve Fransa’nın Özel Kuvvetleri araya girdi.
Yani buradaki mesele silah desteğinden ziyade onu bir şekilde kendi bayrağıyla himaye etmesi, bir diğer tarafıyla da ona siyasi statü kazandırıyor olması. Adam resmen adım adım hem Suriye’nin bölünmesiyle ilgili bir altyapı, gerekçe üretiyor...”
Türkiye’ye karşı kullanılmayacak garantisi verildi deniliyor?
ABD geçmişte de bize çok garanti verdi ama unutuldu. Türkiye olarak ABD’nin PKK’ya vermiş olduğu desteği bir şekilde domine etmek zorundayız, başka çaremiz yok. ABD istese bile bunu kontrol edemez. Çünkü sahaya dağıtılan silah, mühimmat patlayıcı Güneydoğu’dan çıkıyor.
Ya daha önce Türkiye’ye yaptığı gibi ateşleme kodlarını vermezse?
Bunlar sofistike, yazılım üzerinden aktif olan sistemler değil. Sonuçta mekanik sistemler. Onların bazılarını kontrol edebilir örneğin zırhlı araçlara GPRS koyarak takip edebilir. Ancak hafif silahlar için aynısı mümkün değil.
Bunlar TSK’yı zorlayacak silahlar mıdır?
Terörle mücadele her zaman çok zordur. Şimdi daha da zorlaşacak. Özellikle PKK’nın ulaşmış olduğu tanksavar imkân ve kabiliyeti bizim zırhlı unsurlarımız üzerinde etki üretecektir, üretir yani... Çünkü silah ve mühimmat çok artmış durumda baksanıza Kato’da çıkanlara. Şu âna kadar 19 farklı cins, çap ve menşede 650 tane silah çıktı. 400 bine yakın da mermi bulundu. Bunlar bir komando taburunun silah ve mühimmat yükü neredeyse. Bu nasıl bir yığınak yapıldığının ispatı. Durum vahim tabii...