Siyasetle ilmi ayırabilmek!

A -
A +
28 Şubat dönemi. 1998 yılında Kayseri’de uluslararası bir sempozyumdayız. Henüz doçenttim. Orada onlarca Profesör Hoca varken açılışta ilk konuşmayı Yrd. Doç. bir arkadaşa vermişler. Az sonra neden verdikleri de anlaşıldı. Konuşmasına şöyle başlamıştı:
“Bugün burada Osmanlı’nın son dönemindeki din adamlarından bahsedeceğim. Ancak aklınıza hemen Mustafa Sabri Efendi ve Konya’lı Zeynelabidin Efendi gelmesin. Bunlar ilimde zırcahil adamlar. Konuşmaya değmez...”
Mustafa Sabri Efendi, Osmanlı’nın son şeyhülislamlarından biri idi. Konya’lı Zeynelabidin Efendi ise Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın liderlerindendi. Her ikisi de siyasette büyük hatalar etmiş olabilirlerdi. Abdülhamid Han’a karşı da muhaliftiler. Peki ilimde neredeydiler?
Panelistin konuşması bitip sorular bölümüne geçildiğinde şöyle bir soru yönelttim:
“Konuşmanıza başlarken Mustafa Sabri ve Zeynelabidin Efendi’lere ilimde zırcahil dediniz. Şayet siyaseten zır cahil demiş olsaydınız anlardım. Mesela Erdal İnönü Bey’e ben siyaseten cahil diyebilirim. Fakat ilimde zırcahil demem için en az onun kadar fizik bilgisine sahip olmam gerekmektedir. Siz, ilimde zırcahil dediniz. Şimdi sorum şu olacak: Mustafa Sabri Efendi’nin bana ilimde iki hatasını söyleyebilir misiniz? Veya Arapça eserlerinin tamamının adını sayabilir misiniz?.."
Ortada buz gibi bir hava esmişti. Zira verilecek cevabı yoktu. Oturum başkanı, “üsluba dikkat etmek gerekir”, diyerek meseleyi bağladı.
Mustafa Sabri Efendi’nin adı; Tokat’ta verilmiş olduğu bir İmam Hatip Okulu’ndan, bir TV kanalının haberi ve ardından sosyal medyada olay olması üzerine, yangından mal kaçırır gibi bir anda çıkarıldı.
Bundan sonrası daha vahimdi. Haber yapanların ifadeleri ve ithamları Mustafa Sabri Efendi hakkında ne kadar cahil kaldıklarını gösteriyordu. Sanki, “cahilim cahil” diye itirafda bulunuyorlardı.
Neymiş Mustafa Kemal Paşa, arkadaşları ve Kuva-yı Millîye aleyhindeki meşhur idam fetvalarını o vermiş. Halbuki 11 Nisan 1920’de o fetvaları veren Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi idi.
Bendeniz ise haberi görünce öncelikle İmam Hatip Okulu’na nasıl bu ismi vermişler diyerek pek şaşırmıştım. Muhtemelen Tokat’ın yetiştirmelerinden olduğu için bir vefa örneği sergilemişlerdir dedim. Ancak isminin apar topar kaldırılmasına o kadar şaşırmadım.
Zira Mustafa Sabri Efendi’yi belki onlar da tanımıyorlardı. Tanısalardı muhtemelen o okula adını vermezlerdi diyeceğim geliyor. Neden?
Hatırlarsınız son yıllarda Radikal İslam, El-Kaide ve DEAŞ militanlarını etkileyen fikir aktörleri olarak, kendilerine Selefî denilen Afgani, Abduh, Seyid Kutup, Mevdudi, Reşit Rıza gibi isimler vardır. Bilhassa Atatürkçü geçinenler ve bugün Mustafa Sabri Efendi’ye hain diye bağıranlar bunların aleyhinde çok atıp tutarlar.
Peki bu beyler kökü dışarıda, İslam’ı değiştiren ve gençleri canlı bomba hâline getiren 'Radikal İslam’ın temsilcileri denen bu zevatla en büyük ilmî ve fikrî mücadeleyi kimin yaptığını biliyorlar mı acaba?
Seyid Kutup, Mevdudi ve Abduh’un eserini okutan ilahiyatçı hocalarımız Mustafa Sabri Efendi’nin eserlerini hiç okuturlar mı acaba? Eserlerinin isimlerini Google’a bakmadan sayabilecek var mıdır? Şayet okumuş ve tanımış olsalardı ne diyecekleri gerçekten merak konusudur!
 
 
El-Ezher’i, reformistlere dar eden âlim!
 
Mustafa Sabri Efendi, Cumhuriyet’in ilanından sonra Mısır’a gitti. 1924’te ise vatandaşlıktan çıkarıldı. Belki inanmayacaksınız ama İskenderiye ve Kahire sokaklarında bilhassa aydınlar ve din adamları tarafından Mustafa Kemal’e karşı olduğu gerekçesiyle sözlü sataşmalara ve hakarete uğradı. Bu itibarla Mısır’dan ayrılıp Hicaz’a gitmek zorunda kaldı. Sıhhati bozulunca Mısır’a tekrar döndü ise de aynı gerekçelerle tekrar hakaretlere maruz kaldı. Bunun üzerine önce Gümülcine’ye ve ardından Patras’a gitti.
Mısır’da din adamları neden Mustafa Sabri Efendi’yi barındırmadılar hiç düşündünüz mü? Mısır’da sanki Mustafa Kemal Paşa çok mu seviliyordu? Hayır. Asıl sebep Ezher Üniversitesi’ne hâkim olan reformist din adamlarının Osmanlı ulemasına düşmanlığı idi.
Nitekim Mustafa Sabri Efendi 1932’de Mısır’a tekrar döndüğü vakit kendisini tamamen ilme verdi. Uzun zamandır El-Ezher Üniversitesi’ne hâkim bulunan reformist din adamlarına karşı fikrî bir mücadelenin içerisine girdi. Bu sırada bilhassa Afgani, Abduh ve onların izini sürenlerin yanlış ve batıl itikatları üzerinde yazdığı eserler ve ilmî faaliyetleri kendisine Mısır’da büyük itibar sağladı.
Mustafa Sabri Efendi bilhassa Ferid Vecdi, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Mahmut Şeltut ve Muhammed Hüseyin Heykel gibi yeni akılcılık okulu mensupları hakkında, nübüvveti ilahiyi elçilik bağlamından çıkarıp insani düzeye indirdiklerini ifade ederek reddiyeler yaptı.
Siyasetle ilmi ayırabilmek!
Mustafa Sabri Efendi
Siyasetle ilmi ayırabilmek!
Sultan Çelebi Mehmed
“Yeni İslam Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi” adlı eserinde Musa Carullah Beykiyef’in dindeki bozuk fikirlerine yerinde cevaplar vermiştir. Musa Carullah Beykiyef üzerine yüksek lisans çalışması ile ünlenen ve FETÖ’yü “bizi ve bizim gibi nesilleri yetiştiren” diyerek öven Prof. Dr. Mehmet Görmez, Sabri Efendi’nin ilmi hakkında acaba ne düşünmektedir? Yine Sabri Efendi, “Dini Müceddidler” isimli eserinde İslam’da reform yapılması gerektiğini savunanların görüşlerini çürüttü. Artık El-Ezher Üniversitesi reformistlerin kalesi olmaktan çıkmış bulunuyordu.
Mustafa Sabri Efendi bu ve bunlar gibi onlarca kıymetli eseri neticesinde âlimlerden pek çok dost edindi. Evi tam anlamıyla bir mektep hâlini aldı. Bir taraftan kendisinden ders dinlemeye gelenlerle dolup taşıyor bir taraftan da âlimlerin sohbet meclisine ve fikir alışverişine dönüşüyordu. İlme verdiği bu destek üzerine Mısır veliahdı kendisini saraya davet edip iltifatta bulundu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. 12 Mart 1954’te vefat ettiğinde cenazesine ilim ve siyaset adamlarının yanı sıra büyük bir kalabalık iştirak etti. Abbasiye’ye defnedildi.
Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmed döneminde Şeyh Bedreddin isyan ettiği için idam edilmişti. Buna rağmen bir kısım eserleri medreselerde uzun yıllar okutulmaya devam edecektir.
Bizim ise bugün sergilemekte olduğumuz ve hayretle izlediğimiz cehaletin boyutunu görünce,  ilmî ve fikrî özgürlükte nereden nereye geldiğimiz ortada ve bu cehaletle nereye kadar gideceğimiz meçhuldür!..
Aslında Diyanet’in son raporuyla dinsizliğine vurgu yapılan FETÖ fikirlerinin kırk yıl boyunca İlahiyat hocalarınca neden anlaşılmadığı ve neden hâlâ İlahiyatlarda reformist ve Selefî fikirlerin neşvünema bulduğu buradan da anlaşılmıyor mu?
 
 
TEFEKKÜR
 
Çeşm-i insaf gibi kâmile mizan olmaz,
Kişi noksanını bilmek gibi irfân olmaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.