30 Mayıs 2020 00:08

Siyaset Bilimci Keleşoğlu: Dış güçler müdahil oldukça Libya’da uzlaşma mümkün değil

Libya'daki gelişmeleri değerlendiren Erhan Keleşoğlu, “Asıl mesele aynı Suriye’de olduğu gibi dış güçlerin çatışmaya dahil olması. Bu Libyalı taraflar arası uzlaşı önündeki en önemli engel” dedi.

Akademisyen Erhan Keleşoğlu

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yassıada’da önceki gün yaptığı konuşmada Suriye ve Libya’ya yönelik tartışmalı siyasi ve askeri müdahaleleri bir kez daha savundu.

Ortadoğu’yu yakından takip eden ve Libya’daki gelişmeleri gazetemize değerlendiren Siyaset Bilimci Erhan Keleşoğlu ise, AKP hükümetinin MHP ile yürüttüğü milliyetçi ittifakın “Türkiye’nin bekasına yönelik tehdit” savına yaslanarak içeride ve dışarıda güvenlikçi politikalarını sürdürdüğüne dikkat çekti. Keleşoğlu, “Bu politikalar emperyal bir söylemle süslenerek iktisadi buhranın yarattığı hoşnutsuzluğu perdelemek için kullanılıyor” dedi.

Rusya’nın Libya’nın batısını “Türkiye’nin nüfuz bölgesi olarak tanımış olabileceği”ne değinen Keleşoğlu, “Asıl mesele aynı Suriye’de olduğu gibi dış güçlerin çatışmaya dahil olması. Bu Libyalı taraflar arası uzlaşı önündeki en önemli engel” yorumu yaptı.

ÇATIŞMADA BİR DENGE OLUŞMUŞ GÖRÜNÜYOR

Libya’daki askeri ve siyasi dengelerin son durumu hakkında neler ifade edebilirsiniz?
Libya’nın doğusunu kontrol eden General Hafter güçleri nisan 2019’da Libya’yı birleştirme hedefiyle, ülkenin batısını kontrol eden Trablus merkezli ulusal mutabakat hükümetine (UMH) savaş ilan etmiş; sonrasında da ülkenin büyük bir kısmını ele geçirmişti. Bu süreçte Hafter’i BAE, Suudi Arabistan, Mısır, Rusya ve Fransa desteklemişti.  UMH ise BM tarafından meşru hükümet olarak tanınsa da ciddi bir askeri destek bulamamıştı. Libya’daki savaş hızla dış güçler güçler ve paralı askerlerin de dahil olduğu bir çatışmaya evrildi. Hafter yanına Rusya’nın Suriye’de de kullandığı Wagner şirketine bağlı Rus paralı askerlerini, Sudan’da Darfur bölgesinde yaptıkları katliamlarla bilinen Cancevit milislerini, bazı Batılı paralı askerleri, Esad rejimi ile varılan anlaşma sonrasında da silah bırakmış eski Suriyeli muhalifleri aldı.

Buna karşılık UMH Türkiye ile kasım 2019’da Akdeniz’de deniz yetki alanlarını paylaşan ve askeri iş birliği öngören anlaşmalar imzaladı. Türkiye 2020 başından itibaren UMH’ye askeri destek vermeye başladı. Bu destek Trablus’un güney mahallelerini yitirmiş, başkenti topçu ve füze ateşine maruz kalan ve her şeyi kaybetmenin eşiğine gelmiş UMH açısından sahadaki dengeleri değiştirdi. Türkiye’nin Libya’ya gönderdiği SİHA’lar, hava savunma araçları, zırhlı personel taşıyıcılar, askeri danışmanlar ve sayıları beş bine yaklaşan Suriyeli milisler önce askeri dengenin sağlanmasını sonrasında da UMH’nin inisiyatifi ele geçirmesini sağladı.

18 Mayıs’ta Hafter güçlerinin Batı Libya’da elinde tuttuğu en önemli stratejik noktalardan el-Vatiye Üssü UMH güçlerince kontrol altında alındı. Hafter’e bağlı güçler de Trablus’un güneyindeki bölgelerden Tarhuna yönüne doğru çekilmeye başladı.  BAE ve diğer Arap destekçileri Hafter’in batıda tutunmasını sağlamakta ısrarcı. Ancak Wagner’e bağlı Rus paralı askerlerse ağır teçhizatları ile birlikte doğuya Sirte tarafına çekildiler.

Şu anda çatışmada bir dengeye ulaşılmış görünüyor. Geçtiğimiz hafta Rusya Hafter’in elindeki üslere MİG-29 ve SU-24 uçakları gönderdi. Rus hükümetince yalanlansa da daha önce tarafsız davranan ABD Afrika Komutanlığı dahi bunun Güney Avrupa’ya tehdit olduğunu söyleyerek müdahil olma gereğini hissetti. 

ABD’NİN POZİSYONU TÜRKİYE İLE ÖRTÜŞMÜYOR

Libya üzerinden ABD-İsrail-Türkiye yönetimleri yakınlaşmasından bahsediliyor. Sizin bu yoruma ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Ben bu mülahazalara katılmıyorum. ABD’nin Libya’da Rusya’nın kalıcılaşmasından duyduğu rahatsızlık çok açık. Ancak dün ABD’nin Atina Büyükelçisi Pyatt’ın yaptığı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ABD’nin pozisyonu, Türkiye’nin Libya mutabakatı ile ilgili dış güçler deniz hukukunu yorumlama anlayışıyla ve dolayısıyla Türkiye’nin Akdeniz politikasıyla da örtüşmüyor. İsrail’in Güney Kıbrıs, Yunanistan, Fransa ve Mısır’la birlikte Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi izole etmeye dayalı stratejisinde de bir değişim söz konusu değil.

Bana kalırsa bu izolasyon sürdürülebilir bir siyaset değil. Libya’daki gelişmeler bunu kanıtladı. Ancak bu manada bazı çevrelerce dile getirilen düşüncelerin de hüsnü zandan ibaret olduğunu düşünüyorum.   

Doğu Akdeniz doğal gaz planları ile Libya’daki güncel gelişmeler arasında paralellik var mı? Bu iki süreç birbirini nasıl etkiliyor?
Libya UMH ve Türkiye arasındaki deniz yetki alanları anlaşması Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılırken Türkiye’nin devre dışı bırakılmasına karşı atılmış bir adımdı. Bu manada Türkiye’nin Libya’ya müdahalesinde önemli etmenlerden birisiydi. Türkiye UMH’yi destekleyerek Doğu Akdeniz’de kendisine karşı oluşmuş ittifakı dengelemeye çalışıyor. Bunun haricinde Libya petrol zengini bir ülke ve kaynakları başta Fransa ve İtalya olmak üzere birçok gücün dişlerini kamaştırıyor.

HOŞNUTSUZLUK PERDELENMEK İSTENİYOR

AKP hükümetinin Libya’daki hedeflerinin Türkiye iç siyasetine yeni yansımaları ne olur?
AKP hükümetinin MHP ile yürüttükleri milliyetçi ittifak “Türkiye’nin bekası”na yönelik bir tehdit olduğu savına yaslanarak içeride ve dışarıda güvenlikçi politikalar uyguluyor. Bu politikalar emperyal bir söylemle süslenerek iktisadi buhranın yarattığı hoşnutsuzluğu perdelemek için kullanılıyor. Libya’daki askeri başarının siyasete tahvil edilebilmesi ve siyasal bir kazanıma ulaşılması halinde Libya’nın iç politikada tabiri caizse tepe tepe kullanılacağını söylemek kehanet sayılmaz sanırım.

RUSYA, SİRTE’DE SAVUNMA HATTI KURMAYA ÇALIŞIYOR

Hafter’den uzaklaştığı görülen Rusya neyi hedefliyor? Yeni bir ateşkes ve kalıcı uzlaşı mümkün mü?
Rusya, Libya’ya ciddi bir yatırım yaptı ve bu yatırımın berhava olmasını istemiyor.  Hafter’in Libya’nın tek hakimi olduğunu ve Suheyrat anlaşmasını tanımadığını açıklamasından sonra ulusal meclisin bulunduğu Tobruk’tan dahi itiraz sesleri yükselmişti. Bu Moskova’da rahatsızlık yaratmıştı. Hafter Esad değil yani Rusya ile tam bir bağımlılık ilişkisi yok. Buna rağmen Rusya, Hafter sonrasında dahi Doğu Libya’ya yaptığı yatırımın tehdit altına girmemesi için Sirte bölgesinde bir savunma hattı kurmaya ve gönderdiği uçaklar aracılığıyla da askeri dengeyi bir istikrara kavuşturmaya çabalıyor.  Anlaşılan o ki Türkiye ve Rusya Suriye’de olduğu gibi menfaatleri çatışsa da orta bir noktada anlaşmayı becermiş olabilir. Rusya’nın Libya’nın batısını Türkiye’nin nüfuz bölgesi olarak tanımış olması mümkün, Türkiye de Rusların ağır silahlarıyla birlikte doğudan çekilmesi sırasında SİHA’ları kullanmadı.  Ateşkes ve kalıcı uzlaşı ise tarafların birbirlerine üstün gelemeyeceklerini anladıklarında gerçekleşebilir. Şu aşamada Rusya da dahil olmak üzere tüm taraflar kurulacak masada güçlü bir pozisyon elde etmek için tahkimata devam ediyor. Asıl mesele aynen Suriye’de olduğu gibi dış güçler güçlerin çatışmaya dahil olması. Bu Libyalı taraflar arası uzlaşı önündeki en önemli engel. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Aktivist Lee Chun-Fung: Hong Kong'da hareketin ideoloji tartışması gerekiyor

SONRAKİ HABER

Muharrem İnce, canlı yayın kesilip Erdoğan'ın konuşması verilince programı terk etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa