• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Kenan Alpay
Kenan Alpay
TÜM YAZILARI

Siyasal Akıl ve Vicdanlar Felç Olmadan

20 Ağustos 2019
A


Kenan Alpay İletişim: [email protected]

Çok değil bundan iki buçuk sene önce, 4-5 Mayıs 2017’te toplanan Astana Zirvesi’nde Türkiye, Rusya ve İran’ın ortak imzasıyla İdlip, Gerginliği Azaltma Bölgesi ilan edilmişti. Bu anlaşma doğrultusunda Türkiye, İdlip’i çepeçevre kuşatan 12 noktada askeri gözlem noktası kurarak, hemen neredeyse Rusya’nın hava kuvvetleri ve İran’ın kara kuvvetleriyle ayakta tuttuğu Esed rejiminin katliamlarına engel olmayı hesaplamıştı. Ne var ki, Astana ve ardından Soçi’de imza edilen mutabakatlar İdlip’e yönelik katliamları bir süre için ertelemeye yaradıysa da önünü almaya iktifa etmedi maalesef.

Ne enteresandır ki, İdlip’e yönelik saldırı ve katliamların oranı arttıkça, çocuk kadın ayrımı yapmaksızın paramparça edilen insanların cesetleri ekranlardan üzerimize daha fazla fışkırdıkça Esed’le masaya oturmanın, Rusya ve İran’la kardeş olmanın önemi üzerine verilen vaazların oranı da artıyor. Güya PKK-PYD garnizon devletini engellemek için Esed rejimiyle masaya oturmaktan, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak ve Amerika’yı bölgeden tecrit etmek için Rusya ve İran’la stratejik ittifak kurmaktan başka çare kalmamış. 

Tabii bu basit ve mantıksız hikâye Esed rejiminin PKK-PYD’den daha az tehlikeli, Rusya ve İran’ın Amerika’dan daha güvenilir olduğu gibi temelsiz ve hayali hesaplar üzerine kurgulanıyor. Askeri ve siyasi mücadelede öncelik sonralık veya denge arayışı filan değil Esed rejimi, Rusya ve İran giriştikleri bütün yıkım ve katliamlar görmeden gelinerek düpedüz kurtuluş reçetesi olarak işaretleniyor.

Güvenli Bölge: Uzak mı, Tuzak mı?

2011’in Mart’ında halk ülkenin dört bir tarafında sokaklara düştüğü tarihten itibaren Suriye’de oluk oluk kan akıyor. Rejime muhalefet eden kitlelere öncülük eden askeri-siyasi örgütlerin İslami karakteri Amerika ve Avrupa’yı bir taraftan fırsattan istifade PKK-PYD’yle safları daha bir sıklaştırmaya diğer taraftan Rusya ve İran’ın yıkımlarını el ovuşturarak izlemeye teşvik etti. Sadece varil bombalarıyla değil konvansiyonel füzelerle vurulan şehirler, kimyasal silahlarla katledilen veya cezaevlerinde işkence edilerek öldürülen binlerce insanın görüntüsü dahi Amerika ve Avrupa’nın kılını kımıldatmasına vesile olmadı. Türkiye’nin geçmişten bugüne ısrarla gündemde tuttuğu uçuşa yasak bölge ilan edilmesi, güvenli bölge oluşturulması teklifi el birliğiyle boşa çıkarıldı.

İçindeki insanlarla birlikte yakılıp yıkılan şehirleri hemen hiç dert etmeyen Amerika’nın Suriye’ye ilişkin biricik planı, kuzeyde kurmak üzere hızla harekete geçtiği PKK-PYD garnizon devletinden başkası değildi elbette. Hiç saklamaksızın kargo uçakları ve TIR’larla taşınan devasa askeri silah ve teçhizat, inşa edilen havaalanları ve müstahkem askeri birlikler Türkiye’yi güney sınırından kuşatacak uzun bir koridor devletinin alt yapı hazırlıklarıydı. Ancak 2016 Ağustos’unda Türkiye bu koridoru Zeytin Dalı ve ardından Fırat Kalkanı ile bloke edince Münbiç hariç PKK-PYD garnizon devleti Fırat’ın doğusuna mahpus edildi. Türkiye’nin Amerika’yla restleşmesi hatta ciddi ciddi çatışma alanlarını çoğaltmaktan çekinmemesi sonucu Güvenli Bölge meselesi için nihayet müşterek hareket planı devreye girebildi.

Amerika’ya güvenilir mi? Münbiç’te olduğu gibi yeni bir oyalama planıyla Türkiye’yi aldatmayacağına kim garanti verebilir? Türkiye, Amerika’ya hiç güvenmiyor aksine bölgedeki askeri hareketliliğinin kendisi ve Suriye halkı için açık bir tehdit olduğunu da fiilen ortaya koyuyor. Bununla beraber Rusya ve İran’ın PKK-PYD tehdit unsurunun Türkiye’yi iyiden iyiye pasifleştirdiği hesabıyla Suriye’deki işgallerini derinleştirerek daha kapsamlı bir kuşatmaya girişmelerine karşı alan açmaya çalışıyor. 

Tehdit, PKK-PYD’den İbaret Değil

Türkiye ve Amerika arasında Güvenli Bölge üzerine süren müzakerelerin ilerlemesine paralel bir biçimde İdlip’teki katliamları Rusya ve İran bu sebeple tırmandırdıkça tırmandırıyor. Türkiye’nin Suriye sınırına yaptığı askeri yığınağa paralel bir biçimde hem askeri hem de siyasi temsilciler ağzından harekâtın yaklaştıkça yaklaştığına dair beyanlar Amerika için ayak sürümenin sonuna yaklaşıldığını işaretliyordu.

Amerika hali hazırda Güvenli Bölge planını engelleme aşamasından daraltma ve etkisiz kılma aşamasına doğru gerilemiş gözüküyor. Ancak unutmayalım ki; Amerika’nın bu temaslarda sürekli bir biçimde “Türkiye’nin güvenli bölge talebine karşı olduğunu Rusya bize iletti” şeklinde mesajlar geçiyor. Çin, Suriye’nin toprak bütünlüğü diyerek kime taraf, kime hasım olduğunu ilan ediyor. İran ise sözde “Amerikasız bir çözüm” adı altında Rusya ile birlikte Suriye’deki emperyal siyasetini sağlama almanın peşinde koşuyor. 

Amerika zamana yayarak kazanmak, Rusya ve İran’sa sıkıştırarak, göz açtırmaksızın Türkiye’yi teslim almaya çalışıyor. Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu azaltma, Güvenli Bölge girişimi boşa çıkarma, Amerika’nın PKK-PYD eliyle olduğu gibi Rusya ve İran’ın da Esed rejimi eliyle Türkiye’yi kuşatmak, tehdit etmek üzere hareket ettiği sır değil. Amerika’nın PKK-PYD’ye transfer ettiği silahlar kadar Rusya ve İran’ın İdlip’e yağmur gibi yağdırdığı tonlarca bombanın hesabını yapmak durumundayız. 

Han Şeyhun’a yönelik saldırılar, Marek’teki 9 numaralı TSK gözlem noktasının kuşatılmasını İdlip, Hama, Halep ve Lazkiye kırsal bölgelerinden bir milyona yakın insanın kuzeye, Türkiye sınırına doğru kitleler halinde sürülmesi gibi hadiseler tehdidin öncelikle nereden geldiğini gösteriyor. Bu bölgelerde yaklaşık 4 milyon insan en zor şartlarda yaşıyor. Aynı günlerde İran’ın nüfuzu altındaki Lübnan Hükümeti Akkar şehri başta olmak üzere ülkenin kuzeyindeki şehirlerde Suriyeli muhacirlere ait yaklaşık 2 bin evi buldozerlerle yıktı.

Türkiye hiçbir surette Suriye’nin kuzeyi için öngördüğü Güvenli Bölge planından geri adım atmamalıdır. Güvenli Bölge’nin derinliği ve genişliğini maksimum düzeyde tutma yönünde seferber olarak PKK-PYD tehdidinden daha fazlasını savuşturacaktır. Türkiye terör tehdidi kadar mülteci akını tehdidiyle de mücadele etmek istiyorsa iki meseleye açıktan ve olabildiğince güçlü destek vermek mecburiyetindedir: 1- Esed rejimi, IŞİD ve PKK-PYD’ye karşı savaşan direniş örgütlerini ayrım yapmadan askeri ve siyasi açıdan desteklemek. 2- Kurulacak Güvenli Bölge’de Arap, Kürt ve Türkmen muhacirler için kapsayıcı bir idari plan hazırlayıp hayata geçirmek.  

Suriye’nin toprak bütünlüğü masalını okuyan Rusya önce Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan’da işlediği suçlardan bir nedamet getirsin. İran da Rusya’nın amigoluğu ve tetikçiliğini bırakıp, şu işgal ve ilhak meselelerine neden ortak olduğu noktasında izaha davet edilsin.  

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Polat

Ülkemizde yapılan anketlerde en sevilen ülke iran çıkmış,bu ne yaman çelişki değil mi

H.Y.E

Sevgili Peygamberin.Kufur tek millettir.Sozunu ilke edinmeden islam kardesligini gerceklestiremez isek daha cok dovunuruz ves selam.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23