Olaylar 

Başvurucu şirket; sahibi olduğu otel bünyesinde bulunan talih oyunları salonunu 1993’den itibaren beş yıllığına başka bir şahsa ve şirkete kiralamıştır. Bu salonun işletilmesi sebebiyle 1993, 1994 ve 1995 yılları için başvurucu şirkete katkı payı tahakkuk ettirilmiştir. Başvurucu bu işleme karşı iptal davası açmış fakat İdare Mahkemesi (Mahkeme) ret kararı vermiştir. Temyiz edilen karar Danıştay tarafından bozulmuştur. Bozma kararına uyan Mahkeme davanın kabulüne ve dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Tekrar temyiz edilen karar onanmış fakat karar düzeltme talebi üzerine yeniden bozulmuştur. Bu bozma kararına uyan Mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Temyiz edilen karar bu kez Danıştay tarafından onanmış karar düzeltme istemi de reddedilmiştir. 

İddialar 

Başvurucu, otelcilik ve konaklama hizmetiyle iştigal eden şirket adına katkı payı tahakkuk ettirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucu şirkete katkı payı tahakkuk ettirilmesiyle mülkiyet hakkına müdahale edildiği tartışmasızdır. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için öncelikle belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanuni temelinin bulunması gerekmektedir.

Kamu makamları talih oyunları oynanan mekânlarla ilgili düzenleyici kurallar getirebilir. Öte yandan bu faaliyetlerin ruhsatlandırılması karşılığında katkı payı veya benzeri adlar altında birtakım mali yükümlülükler de öngörülebilir. Ancak talih oyunları oynatma imtiyazı elde edenlerin mülkiyet hakkına müdahale edilmesi sonucunu doğuran bu tür mali yükümlülüklerin şeklî manada bir kanuna dayalı olması gerekir. Kanunla öngörülmeyen bir mali yükümlülüğün ilk elden yönetmelik veya benzeri idari düzenleyici işlemlerle getirilmesi kanunla öngörülme şartının ihlali sonucunu doğurur.

2634 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte bulunan 19. maddesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığına talih oyunları oynatılabilecek mekânları belirleme ve bu faaliyete izin verme yetkisi verilmiş fakat kanun hükmünde bir mali yükümlülük öngörülebileceğine dair herhangi bir ibareye yer verilmemiştir. Söz konusu mali yükümlülük Yönetmeliğin değişik 20. maddesi ile getirilmiştir. Kanuni bir dayanağı bulunmadan doğrudan Yönetmelik hükümleri ile mali yükümlülük öngörülmesinin ve bu suretle mülkiyet hakkına müdahale edilmesinin kanunilik unsurunu sağlamayacağı kuşkusuzdur.

Diğer taraftan ilk derece mahkemesi, Danıştay Altıncı Dairesinin ilk bozma kararına uymuş, ancak bu karara rağmen Dairenin daha sonra verdiği bozma kararında katkı payı alınmasına yönelik müdahalenin Yönetmeliğe dayanmasında bir sorun görülmemiştir.

Sonuç olarak somut olayda idare tarafından başvurucudan talep edilen katkı payının şeklî anlamda bir kanuna dayanmadan Yönetmelik düzenlemesiyle tahakkuk ettirildiği anlaşılmıştır. Bu durumda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine aykırı olarak kanuni bir dayanağının mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ