REKLAMI GEÇ

SİPERDEKİ GELİNCİK

18 Mart 2015 Çarşamba

“Bu kitabı yazmama esin kaynağı olan bir olayı aktarayım. Çanakkale Savaşları ile ilgili belgeleri incelerken, Avustralyalı bir çocuk askerin annesine yazdığı mektubunu okudum. Avustralyalı, 15 yaşındaki çocuk mektubunda ‘sabah kalktım, bir de ne göreyim siperin önünde bir gelincik açmıştı’ diyordu. Siper mektupları kitabını yazmaya bundan sonra karar verdim.”

Okurla ilk kez 2000’li yılların başında tanışan kitap, geçtiğimiz aylarda, Çanakkale Savaşlarının 100. yılı dolayısıyla Remzi Yayınları tarafından Yüzüncü Yıla armağan olarak yeniden basıldı.

Yazarına çoğumuz aşinayız. Denizli’nin yetiştirdiği ulusal mimarlarımızdan Necati İnceoğlu. Kendisini kısaca tanıtalım, şimdi emekli olan hocamız, Türkiye’de bilgisayarlı mimarlık eğitiminin öncüsü olarak bilinir. Siper mektupları, yayımlandığı zaman satış listelerinde zirveye tırmanmış, alanında yazılmış en özel yapıt olarak dikkati çekmişti.

Kitabın 100. yılda yeniden yayımlanması vesilesiyle, Necati Hoca ile kısa bir telefon görüşmesi yaptık. Röportaj sohbet arası geçen kısa konuşmada hocamızın entelektüel dikkat ve titizliği bizi bir kez daha etkiledi. Onun nezaket ve incelikle aktardıklarından aklımızda kalanları not olarak paylaşmak istedik.

Yaklaşık 15 yılda sadece 4 baskı yapan bir kitap, içerik ve anlamıyla çok değerli olsa da, Türkiyeli okurun alışkanlıkları koşullarında pek muteber sayıldığı söylenemez. O nedenle ilk sorumuz, “100.yılda yeniden baskı fikri nereden çıktı?” oldu.

Hoca fikrin yayıncıdan geldiğini, kendisinin talebi olmadığını, kitap satış gelirine ihtiyacı olmadığı için böyle bir talepte bulunmadığını özetledikten sonra, az satmasının nedenlerini sıralarken, “İngilizce çevirisini yaptık, Avustralya’da basımı için Avustralyalı bir yayıncı çok istekli oldu. Ama telif problemleri nedeniyle basımı maalesef mümkün olmadı. İşte bu aşamada 100. Yıl baskısını yaptık.”

Kitaba olan ilginin azlığı meselesini açmak için “Son yıllarda Çanakkale filmleri pek revaçta ve çoğalıyor. Sizin kitabın bunda etkisi var mı” sorusunu yönelttik.

Necati Hoca başlıca birkaç etmen sıraladı ve kitapla filmler arasında ilişki kurmanın zor olduğunu ama etkileşim olmasının mümkün olduğunu belirtti.

“Her şeyden önce” diye devam etti Hoca, kitap bir kolektif kahramanlık öyküsüdür. Oysa filmler bireysel kahramanların ön planda olduğu ve temanın kahramanla özdeşleştiği yapıtlardır. Filmin izlenmesi için bu zorunludur. Belki belgesel yapımlarla yakınlığı vardır kitabın. O da anlatımı kısıtlar, detayların bir kısmı yok olabilir. Kısaca bizim kitabımız konu olarak Çanakkale savaşlarının farklı alanlarda ele alınmasına uyarıcı etki yapsa da, anlatım olarak oldukça farklı bir kurguya sahip.”

Ardından “biliyorsunuz” diye ekledi Hoca, “11. Tümen Denizli’den gitti. Hala Denizli’deki o 11. Tümen’dir.”

Necati Hoca kitabı yazma etkenine geri dönerek, Avustralyalı 15 yaşındaki asker çocuğun mektubuyla ilgili yorumunu ekleme ihtiyacı duydu.

“Aslında” dedi hoca, “Bizde, Anadolu insanı için anne figürü çok önemlidir. Bugüne kadar savaşı değerlendiren batılı yazarlar, hep orientalist yorum getirmişler, batı merkezli savaş analizi ile bize kendi pencerelerinden Çanakkale’yi anlatmış ya da incelemişlerdir. Siper Mektupları’nı farklı kılan en özgün yanı, konuya şarklı bir toplumun bakış açısıyla yaklaşmasıdır. Daha net ifadeyle, Anadolu insanının duygu ve ruh halinin penceresini yitirmeden ele alınmıyor konu. Bir askerin annesine yazdığı mektup, ölüme bakış açısı, arkadaşlarının ölümü karşısında metanetli ya da acılı duruşu, bunların tümü Anadolu insanının özgün kimliğini yansıtıyor.”

Bir başka noktaya daha dikkat çekti Necati Hoca. “Avustralyalı Askerin yazdığı mektuptaki naif ve doğaya saygı duruşu rastlantı değil. O ülkenin uçsuz bucaksız topraklarından buraya gelirken zaten doğayla iç içe yaşamını bırakıp gelmişti. Bizim Anadolumuzdaki doğa insan ilişkisinin neredeyse aynısını Avustralya yerlilerinde görebilirsiniz. O nedenle Çanakkale’de savaşan insanları sadece yitirdikleri ya da savaşta çektikleri acılar değil, aynı zamanda hayatı yaşayış biçimleri de yakınlaştırıyordu.”

Necati İnceoğlu’na böyle bir kitabı literatüre kazandırdığı için teşekkürler. Dahası, bir daha böyle savaşlara tanık olmayalım diye yayınlamasına saygılar…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı