Gündemin çok çabuk değiştiği bir coğrafyanın insanlarıyız. Artık kamuoyunu meşgül eden , günlerce haftalarca peşinden sürükleyen gündemlerin yerine günübirlik, saat başı gündemler alıyor derken toplum dinamiklerinin tam da orta yerine öyle bir köpek balığı bırakıldı ki, haftalardır kıyı bucak herkesi kovalıyor. Teşbihte hata olmasın. Nereden çıktı bu köpek balığı benzetmesi, ne alaka demeyin.

Bir çoğumuzun bildiği bir hadiseyi, Japonların taze balık duyarlılığının karşısında Japon balıkçıların buldukları yöntemi anlatmadan geçemeyeceğim. Taze balık tercih etme  konusunda halkının  hassasiyetini bilen Japon balıkçılar açık denizlerden yakaladıkları balıkların tazeliğini muhafaza edebilmek için teknelerine soğuk hava depoları yaptırırlar ve tuttukları balıkları bu depolarda dondurarak Japon halkına sunarlar. Balık tiryakisi olan Japon halkı donmuş balığın lezzetini hemen ayırt eder  ve bu balıklara fazla rağbet etmezler.

Bunun üzerine Japon balıkcılar teknelerine canlı balık havuzları yaptırır, tuttukları balıkları bu havuzlarda taşıyarak Japon halkına arzederler. Fakat bu konuda çok duyarlı olan Japon balık severler nakil esnasında birbirlerine çarpa çarpa baygınlaşan uyuşuk balıkların lezzet farkını da hemen ayırt ederler.

Sonunda Japon balıkcılar şöyle bir yöntem geliştiriyor. Balıkçı teknelerindeki havuzlara birer küçük köpek balığı salıyorlar. Bu canavar balıklar, havuzdaki balıkları yemek için devamlı kovalıyor, bunlardan kurtulmak için kaçan ve devamlı hareket halinde olan balıklar tezeliğinden ve zindeliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olarak Japon balık severlere arzedilmiş oluyor.

Bizdeki siyaset kurumu da arada bir toplumu diri tutabilmek, toplum dinamiklerini harekete geçirebilmek, iyi ile kötüyü , mümkün olanla olmayanı, olabilirle olmazı ayırt edebilmek, hanelerinde gibi görünen pirinçler içerisinden pirinç taşlarını ortaya çıkarabilmek için Japon balıkçı yöntemini kullanıyor.

Hizmet camiasının evrensel anlamda inasana yatırım vizyonunu büyük bir heyecanla takdir eden, diğer yandan mevcut iktidarın Türkiye’nin sistem dönüşümündeki rölünü takip eden ve bunun devam ettirilmesine inananan birisi olarak, aynı istikamette beraber yürüyen insanlar arasında yükselen ve yükseltilen tansiyonun düşmesine son derece memnun olanlardan birisiyim. Bu sıkıntılı durumun herkese kaybettirdiğini hiç kimse inkar edemez.

Hizmet camiası üzerinden yürütülen bu cedelleşmenin bütün taraflara kaybettireceği kaygısını taşyan ulusal basında  önemli bir köşe yazarının yazısından bir bölümü dikkatlerinize vicdanlarınıza sunmak istiyorum. Şöyle sesleniyor bütün taraflara; ”Bu sıkıntıların oluşumunda “yanlış” şu kesimin hanesinde gibi bir söz söylemek istemem. Çünkü herkesin, Mahşer aydınlığındaymış gibi bir kalp sorgulamasında kendi payında bir riskli nokta bulacağından eminim.”

“İlk taşı hiç günah işlemeyen atsın dendiğinde hiçbirimizde taş atacak mecal bulunmayacağına ciddi kafa yormak gerekiyor. Acaba hangimiz alan hakimiyeti kaygısı, arzusu, hesabı yaşamadık? Herkes bir kere daha kalbini avucunun içine alıp bakmalı ve bu kalple Yaratan’ın huzuruna yüz aklığı ile çıkabileceği kanaatine varmalı.”...

Aynı endişeleri ve kaygıları taşyan birisi olarak taraflara itidal ve ortak akıl diliyor, Yunus’un ifadeleriyle bitirmek istiyorum.
   “Dövene elsiz gerek,
    Sövene dilsiz gerek
    Derviş gönülsüz gerek”
   Size hiç hasımlık yakışmıyor.