Geçen Pazar yapılan ikinci turla birlikte seçimler tamamlanmış oldu. Hayırlı olsun.
Ama bu neticeyi seçimlere başlarken pek kimse düşünmemişti.
Şimdi Erdoğan ne cumhurbaşkanı ve ne de milletvekili.
O şimdi sadece AKP genel başkanı. Partisinde var ama devlette yok.
Rakiplerine karşı konuşmaları ve kendi kendisine verdiği sözler sebebiyle partisinin başından da gitmesi lazım ve artık eli mahkûm, gidecek.
Bundan sonra ne olacak?
AKP için çözülme süreci kaçınılmaz biçimde başlamış olacak.
Seçimlerden bir ay kadar önce Karamollaoğlu söylediydi. “AKP, ANAP gibi ve hatta ondan daha hızlı bir şekilde çözülecek, dağılacak” dediydi.
Biz de defalarca ve ısrarla yazmıştık. Özeti şöyleydi:
İktidarla parti olunmaz. Partiyle iktidar olunur. Partiler bir fikir hareketidir. Her biri bir cereyanı temsil eder.
Peki ama AKP hangi fikrin hareketiydi?
“Muhafazakâr demokratlık” diye başlayan macerada son iki üç seçimle birlikte geldiği nokta gayet net. “Lider ne derse o(!)” fikrinin hareketi.
Böyle bir fikir hareketinin ülkeyi nereye getirdiği de maalesef ortada.
Ama böyle bir fikir hareketinin, “Biz de fikir hareketi mensuplarıyız” diye övünen ve kendisini fikir hareketi mensubu zannedenleri getirdiği yeri bilenler zaten altı yedi senedir biliyordu.
Şimdi ne olmalı?
Hiç başka yolu yok. Demokratlar yeniden güçlenmeli, Meclisteki varlıklarını sağlıklı bir biçimde büyütmeli.
Çare Demokratlarda.
Sağlam bir ekip, milleti ve devleti içinde bulunduğu kriz halinden çıkarmak için kısa, orta ve uzun vadeli projeler üretmeli.
Siyaseti normal zeminine yerleştirmeli.
Hukuku işler hale getirmeli.
Devleti denetlenebilir hale getirmeli.
Toplumu yeniden kardeşlikle ve hürriyetle buluşturmalı.
Başka yolu yok. Bu gün o gündür. Fırsat bu gündür.
***
Soru: Bu yazıyı yazmamız için ne yapmak lazım?
Cevap: Ne lazımsa onu, ne azını ne fazlasını…