Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Model değişikliğiyle ilgili kısmi Anayasa değişikliği paketi, Meclis’te onaylanarak referanduma gitmeye hak kazandı. Doğrusu, paketin oylamalarda alması gereken 330 oyun altına düşmesi sürpriz olurdu. Fire sayısı ne olursa olsun AK Parti ve MHP’nin beraber çalıştığı bir paketin Meclis’ten geçmeme gibi bir olasılığı yoktu. Hayırlı oldu. Zira yıllardır süren sistem tartışmalarının bir noktada halkın huzuruna çıkması gerekiyordu.

        Salt objektif bir değerlendirmeyle bile, paketin Meclis’te takılıp halkın önüne gelememesi gibi bir durumun gayet sakıncalı olacağını öngörebiliriz. Böyle bir olasılığın özellikle AK Parti gibi parti disiplininin fazlasıyla önem arz ettiği bir yapı için ciddi sonuçları olurdu.

        Kimlerden “Hayır” gelmiş olabileceğine ilişkin tahminler kısa zamanda tatsız parti içi çatışmaya dönüşür, oradan FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmaları alevlenir, CHP de son ana kadar “Hayır” diye çırpınmış olduğunu unutarak referandum seçeneğinin ortadan kalkmış olmasının verdiği rahatlıkla, “İşte bakın biz demiyor muyduk, demek ki aranızda FETÖ var” diye ortaya çıkar, AK Parti zan altında bırakılır, Meclis’in en büyük partisinin içinde beliren güvensizliğin bedeli de müthiş bir enerji kaybı ve istikrar sorunu olurdu.

        Halk bu konuda söz söyleme hakkının elinden alınmasına hoş gözle bakmaz, günler sürecek tartışmalar, kutuplaşmayı daha ileri bir boyuta taşıyabilirdi.

        Oysa biliyoruz ki, sandık bu topluma iyi geliyor. İster genel seçim olsun, ister referandum; kritik bir konuda son sözü söylemiş olmanın verdiği rahatlık, şeffaf ve adil işlediğine inanılan bir sandık süreci; kavga ve tartışma halinde bulunan kitleleri yatıştıran bir sakinleştirici rolü de oynuyor.

        Ancak bu doğrultuda şimdi önemli olan, değişmesi istenen modeli savunan taraf ile değişimi istemeyen tarafın karşılıklı olarak medeni bir kampanya yürütmesi. “Evet” tarafı muarızını “Cumhurbaşkanlığı sistemini istemiyorlar, çünkü bunlar vatan haini” gibi bir çıkışla yenmeye çalışmazsa, diğeri “Rejimi değiştiriyorlar, çünkü bunlar vatan haini” diye karşılık vermezse, kabul edilebilir sınırlar çerçevesinde kalan bir kavga yaşanır. Aksi bir ihtimalde ise sandığın yatıştıramayacağı kadar büyük bir öfke açığa çıkabilir.

        O zaman saç saça baş başa giren vekillerin rahatsız edici Meclis görüntülerini mumla ararız.

        MHP'Lİ BAKAN TARTIŞMASI

        Başbakan Binali Yıldırım’ın, “Yeni dönemde MHP’li bakanlar olabilir” sözleri, Devlet Bahçeli’nin Anayasa değişikliği teklif sürecine desteğinin arkasında bir pazarlık olup olmadığı tartışmalarına yol açtı. Bahçeli, bu tür imalar içeren sorulara, “MHP milletin talepleri doğrultusunda Anayasa değişikliği kararı aldı. Karanlıkta göz kırpmışlar, bizim haberimiz yok” dedi. “Böyle bir teklif gelirse ne yaparsınız?” sorusuna ise “2019’a daha 3 yıl var. Kim öle, kim kala?” cevabını verdi.

        Binali Yıldırım bu cümleyi etmiş ya da etmemiş olsun; referandum ve 2019 seçimlerini kapsayan süreç Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve kurmaylarının planladığı gibi ilerlerse, Başbakan Yıldırım’ın dediği şekilde olması, yani bazı bakanlıklara MHP’lilerin atanması kuvvetle muhtemel. Çünkü yeni sistem referandumdan geçerse Cumhurbaşkanı, yardımcılarını ve bakanları seçme hakkında sahip olacak, bu seçimi de “milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar” arasından yapacak.

        Yani, model değişikliğinin gerçekleşmesi ihtimalinde elde edilen başarı zımni bir koalisyonun, AK Parti-MHP işbirliğinin beraber kazandığı bir zafer olacağına göre Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlar arasında MHP’lilerin de olacağına kesin gözüyle bakmak lazım. Ancak Bahçeli de haklı. Çünkü gayet iyi biliyor ki bu ihtimalin gerçekleşmesi, Devlet Bahçeli’nin verdiği desteği 2019’a kadar sürdürmeyi başarması ihtimalinde mümkün. “2019’a kadar kim öle, kim kala?” demesi bundan.

        Diğer Yazılar