Uygulamalar gösterdi ki adalet, hak, hürriyetler mefluç! Bunlara bağlı olarak “sosyal mutabakat ve barış” berhava edilmiş, TV ekranları ufunet saçmaya devam ediyor…
İşte bu olumsuzluklara karşı kitleler, “Kendi uçağımızı yapıyoruz, marka otomobilimiz olacak, Avrupa bizi kıskanıyor, hadlerini bildirdik” gibi parlak sözler, hamasi nutuklarla kitleleri illüzyona tabi tutulup oyalanıp - boyalanıyor! Ama galiba sihir bozuldu!
Sihir sözlükte “bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek” mânalarında masdar olan sihr kelimesi “hile, aldatma; sebebi gizli kalan iş” anlamında… (Lisânü’l-Arab, “sr” md.; Kāmus Tercümesi, II, 381-383).
Sihir, yanılsama, gözbağı, yanıltma, aldatma, duyuların çarpıtılması, demektir. Yani, akıl almaz şovlarla şaşırtma becerisi ve sihirbazlık gösterisidir. Öyle olmadığı halde görüleni gerçek olarak algılama, algılatmadır.
Dünyayı 5 duyu organımızla algılarız. İllüzyon bu duyu organlarını kendine hedef alan bir sistemdir ve kişide mantıkla açıklanamayacak durumlar oluşturur. Oysa ki, mantıkla hareket ederiz ve cisimlerin uçmayacağını biliriz. Fakat sihirbazlar yaptıkları gösterilerde uçuyormuş gibi algılatabilir.
Zira, göz yanılır. İnsanlar günlük hayatta birçok olayla karşılaşır ve bunların çoğunu mantık çerçevesinde değil, üstünkörü, sathi bakıp değerlendirirler.
Peygamberimiz (asm), “Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır” buyurarak sözün olumlu veya olumsuz etkileme gücüne işaret eder. (Ebu Dâvud, Edeb 95).
İşte, “yerli ve küresel büyücüler/sihirbazlar”, medyayı, onların da ferd, aile ve toplumları ve bilhassa siyasetçileri sihirleyip farklı mecralara yöneltirler.
Bediüzzaman Felak Sûresi’ni, günümüze bakan veçhesiyle tefsir ederken: “Maddî ve mânevî şerlerini, siyasî diplomatların, radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyâne mahveden şerlerin…” (Bediüzzaman, Şuâlar, s. 243.)