YAZARLAR

Hade

BM tarafından gerçekleştirilen 5+1 Kıbrıs Görüşmeleri’nde masanın kurulu kalması da başarılamadı. “Masa kurulu kalsın” gibi dert de var mıydı daha görüşmeler başlarken bile orası meçhul...

“Kıbrıs’ta anlaşmamak üzerine anlaşmak”.

Bu yazının başlığı bu olacaktı aslında...

“Cenevre’de Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs görüşmeleri, daha resmi çerçeveye oturtulamadan bitti” diyerek, Ada’ya dair son siyasi meseleleri, Türkiye’de hep adet olduğu üzere klasik bir ciddiyetle ele alacaktım. Sonra, karşıma “Hade” çıktı.

Hade, Kıbrıslı gençlerin her şeyden önce Ada’da birlikte yaşamı ve “yeni politikayı” savunan bir çağrıda bulundukları bir platform ve bu isimde çektikleri klip.

Eğer “Z kuşağı” diye hakkında bu kadar çok konuşulan, tartışılan ve “üzerilerinde” gerçekleştirilen araştırmalar, yapılan yorumlarla da bir rant alanı haline gelen genç nesli biraz tanımak ve anlamak istiyorsanız, bu klibi izleyin. Temiz, şeffaf, yolsuzluklardan uzak, her türlü kimliğe saygılı ve hakikaten sorun çözmek için çalışan bir siyaset talep ediyorlar. Kıbrıs’ın da iki toplumunu yönetimde bir araya getiren, en barışçı çözüm olarak da federasyonu görüyorlar. Bunun için de Ada’nın iki ana dilinde de karşılığı olan biçimde “Hade” diyorlar; “Haydi”.

“Hade daha fazla özgürlük, daha şeffaf ve yeni bir politika”.

“Hade ortak yaşam ve toplumsal beraberliği hedefleyen siyasi düzen”.

Klibi çeken gençler, Kıbrıs için de bu ideallerinin yolunu “federasyon” olarak gördükleri için de “Hade, federasyon için hep birlikte” diyorlar.

Z kuşağı tek değil; tek bir profilden ne dünya ne bölge ne de Türkiye’nin kendisinde söz etmek mümkün değil. Ekşi Sözlük’te “Hade” hakkında yapılan yorumlar da son derece çeşitli. Kimi Türkiye’den bakarak Kıbrıs Sorunu’nun tarihi, Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarıyla olan sorunlara atıfla, “Hade”ye son derece öfkeli yaklaşmış. Kimi ise, tam da kendini bulmuş Hade’nin barış ve özgürlük odaklı söyleminde.

Her halükarda, Türkiye’de bugün böyle bir klip çekmek bile gençler için “mesele” olacağından, “Hade”nin bu tarafların Z kuşağına uzak kaldığı kesin.

KIBRIS’IN KESİNLEŞMEKTE OLAN AYRILIĞI?

Şimdiye değin, Türkiye ve Yunanistan’ın istikşafi görüşmelerinden beklenen herhangi bir konuda çözüme ulaşmaktansa, masanın kurulu kalmasıydı. 27-29 Nisan’da Cenevre’de, Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen 5+1 Kıbrıs Görüşmeleri’nde ise, masanın kurulu kalması da başarılamadı. Gerçi, 5+1 toplantısında “masa kurulu kalsın” gibi dert de var mıydı daha görüşmeler ilk başlarken bile-orası meçhul...

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi, çözüm olarak “iki toplumlu federasyon”dan geri adım atmayacaklarını söylerken; Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Kesimi, “iki devletli çözümün” artık tek olasılık olduğunu öne sürerek 5+1 Görüşmeleri’ne gittiler. Birbirine 180 derece zıt iki çözüm önerisinin “kırmızı çizgileri” olduğunu söyleyerek masaya oturan tarafların, ortak herhangi bir nokta bulamadan kalkıp gitmesinden daha doğal bir durum yok.

Bu noktada denklemi değiştirebilecek, 5+1’e Kıbrıs Sorunu’nda garantör olarak (tıpkı Türkiye ve Yunanistan gibi) katılan Birleşik Krallık’ın Kuzey Kıbrıs’ı tanımak gibi iddialı bir adım atması olurdu. Böyle bir desteği de şu aşamada İngiltere, Türkiye’ye vermeye hemen hazır değil. Zira, karşılığında alabileceği bir şey olması lazım.

Kaldı ki; Türkiye, 5+1 Görüşmeleri’nin daha başlarken çökmesini ve 15 Nisan’da Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ile yaşanan gerilimi, Ankara’nın “yapıcı tutumuna” karşılık, karşı tarafların “yıkıcılık inadı” olarak yansıtmaya çalışabilir. Şu ana kadar da, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun söylemleri bu yönde oldu zaten.

Ankara, her ne kadar Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası çapta tanınmasını sağlayamazsa da Kıbrıs konusunda giderek tek taraflı hareket etmesinin meşruiyeti olarak “çözümsüzlüğü” de gösterebilir. Avrupa Birliği ile ilişkilerinde de Kıbrıs konusu pazarlıkların daha fazla odağına oturtmaya da çalışabilir.

Aslında, Maraş/Varoşa’nın 7 Ekim 2020’de ziyarete ve kullanıma açılması da bu bahsettiğimiz tarzda “tek taraflı” hamlelerdendi.

Hatırlatmak için; Maraş, Kıbrıs'ın kuzey kesiminde 1974'ten beri terk edilmiş vaziyette duran ve yasaklı askeri bölge olarak çitle çevrilmiş bir kasaba. Ada’da, federal çözüm gerçekleşse, eski Kıbrıslı Rum sakinlerinin döneceği, mülklerinin iade edilmese gereken başlıca yerlerden biri Varoşa. Ankara’nın öncülüğünde tek taraflı açılım gerçekleşmeden önce, Kuzey Kıbrıs’ın dini vakfı Evkaf ise, Maraş’taki mülklerin çoğuna kendilerinin sahip olduğunu iddia ettiğini unutmayalım.

Kıbrıs'ı, federatif bir yapıda yeniden birleştirmeye yönelik en son müzakere turu, yine BM desteğinde ve İsviçre’de Crans-Montana’da Temmuz 2017'de gerçekleşti. Alp Dağları’ndaki bu barış ve huzur içindeki tatil beldesi, Kıbrıs görüşmelerine ilham kaynağı olamadı ne yazık ki: o dönemki çözüm çabasının da gömüldüğü yer oldu.

Çavuşoğlu, Crans-Montana'daki müzakereler sonuçsuz kalır kalmaz şu açıklamayı yapmıştı: “Kalıcı ve adil bir çözüm için Kıbrıs Türk tarafı müzakere masasında her zaman üzerine düşeni yapmıştır. Bu sonuç BM iyi niyet misyonu parametreleri içerisinde bir çözümün imkansızlığını ortaya koymuştur. Artık bunda ısrar etmenin anlamı yoktur" dedi. Çavuşoğlu’nun “BM parametreleri” diye kastettiği, iki toplumlu federasyon idi.

Crans-Montana'dan bu yana, Güney Kıbrıs lideri Nikos Anastasiades de “BM parametreleri” dışında alternatif yaklaşımlara açık olabileceğini açık ve kapalı kapılar ardında ima etti. Çavuşoğlu ve Anastasiades’in birkaç defa baş başa bir araya geldiği biliniyor.

Anastasiades, Ekim 2018'de tanımlanmamış bir “gevşek federasyon” fikrinden ve hatta bir konfederasyondan bahsetti. Anastasiades’in siyasi muhalifleri, iki devletli bir çözüm düşündüğünü de öne sürdüler.

Güney Kıbrıs’ta federasyona ve birlikte yaşamaya hala inananlar elbette var; ancak, Anastasiades penceresinden bakınca zaten Avrupa Birliği üyesi olmuş, uluslararası alanda sorunsuz olmanın rahatlığı var.

Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, 2017'de Independent yayınlanan makalesinde “Kıbrıslı Rumlar açısından, Kıbrıslı Türklerle siyasi eşitliği kabul etmek iktidarı kaybetmek anlamına geliyor... Güney için mevcut durum çok rahat” diye yazmıştı.

YARIN HEP YENİ BİR GÜN

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Cenevre’de 5+1’in çöküşü ertesi; “Takdir edersiniz ki bu kolay bir toplantı değildi. Çabalarımızın sonunda Kıbrıs sorununun çözümü adına resmi görüşmelerin başlaması için yeterli ortak zemin bulamadık.” diyordu. Hayli bıkkınlık dolu sözlere rağmen, 5+1 Görüşmeleri için her şey bitmiş değil. Bundan birkaç sonra görüşmelerin yeniden başlaması mümkün olabilir. Şimdi sırada büyük ihtimalle, Yunanistan ve Türkiye arasında, Başbakan Kyriakos Mitsotakis ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşmesi var.

Kıbrıs’ın geleceği, bugün için statükocu siyasetin “parametreleri” arasında sıkışmış vaziyette. Ama Kıbrıs ve siyasetin geleceği de “Hade” klibini çekenler gibi gençlerde. “Hade” klibi üzerine anlaşsınlar anlaşmasınlar; hepsinin ortak isteği statükonun ötesinde çok daha iyi bir hayat ve gelecek.


Sezin Öney Kimdir?

Gazeteci ve siyaset bilimci. Yeşil ve çevreci olmak hayatının odağındadır. Uluslararası ilişkiler, tarih, siyaset bilimi, milliyetçilik çalışmaları ve çatışma çözümü ve analizi üzerine Türkiye’nin yanısıra, ABD’de ve Avrupa’da birçok üniversitede eğitim görmüştür. Dil hakları, uluslararası hukukta kendi kaderini tayin hakkı ve 2010’dan beri de ağırlıklı olarak, popülizm üzerine çalışmaktadır. Gazetecilik çalışmalarında, Avrupa Birliği ve Avrupa siyaseti üzerine odaklanmaktadır. Son yıllarda, kamuoyu araştırmaları üzerine branşlaşmaya başlamıştır. Orta ve Doğu Avrupa tarihi, politikası da ilgi alanları arasındadır. Budapeşte ve Selanik ile beraber İstanbul-Ankara-İzmir’de ikamet etmektedir. Duvar English’te de yazmaktadır.