Bu bir çığlık, bu bir yardım isteme, bu bir imdat arayışı.
Sesin sahibi yardıma muhtaç. Ses çıkarabiliyorsan hayat sahibisin demektir. Hayat sahibiysen, hayatta olanlardan yardım isteme hakkına sahipsin.
Bu yardım isteme, bazen mahkeme kapısında, bazen bir göçük altında, bazen bir nehir kıyısında tahtaya tutunmuş bir vaziyette, bazen batan bir kayığın azgın sularının hırçın dalgaları arasından bir imdat çığlığıdır. Bazen bir sokakta karanlık içinde kalmış, yolunu şaşırmış bir ihtiyarın ya da göçük altında kalmış, “belki de sesimi duyan yok mu?” diyemeyecek kadar küçük olan bir çocuğun ağlamasıdır.
Bazen, bir bina yıkıkları altında kalan bir annenin feryadıdır. “Sesimi duyan yok mu?”
Bazen, bir sel baskınında, bir deprem yıkıkları altından gelen sessiz çığlığın bize yansımasıdır. Bazen, bir hoparlörden bize nida eden, “haydin kurtuluşa”nın adıdır.
Bazen, bir yaramazlık karşısında bir anne’nin evlâdına ikazıdır. Bazen, suçsuz yere hüküm giyen bir maktulün Allah’ın adl isminin yeryüzündeki temsilcisi’ne seslenişinin adıdır, ”sesimi duyan yok mu?”
Bazen, taş atıp kovaladığımız, muhacir’in, Ensar’ı tırnakları ile betonlar arasından kurtarışının; haykırışına verdiği cevabın adıdır.“ sesimi duyan yok mu?
Bazen, üç kıt’anın her tarafına yayılmış, millet-i İbrahim’in çocuklarının kardeşlerine seslenişinin adıdır. “sesimi duyan yok mu?” ya cevabın adıdır. Biz varız. Çünkü biz kardeşiz.