Muhteşem bir final serisi izledik basketbolda. Her maçından ayrı bir hikaye çıktı. İnce ince işlenen, oyun stratejileri ve ortaya çıkan kahramanlarıyla... İki taraf da hiç geri adım atmadı. Fenerbahçe, çok önemli eksiklerine rağmen seriyi son maça kadar taşımayı başardı. Koca sezon geldi kırk dakikaya sıkıştı. Fenerbahçe daha çok yıpranan taraftı altı maçta. En kritik isimlerden Melli, neredeyse dinlenmeden direndi seri boyunca. Ahmet, gücü yettiğince oynadı. Bir maç Kaliniç, Melih çıktı. Daha çok Sloukas, Ali Muhammed üzerinden gitti Sarı-Lacivertliler. Son maçlarda Guduriç de devreye girdi ama yetmedi hiç biri.

Final maçında Dunston’ın erkenden faul sıkıntısına girmesiyle maç çekişmeli geçer mi diye düşündük. Ama Sertaç açığı hem savunmada hem hücumda müthiş kapadı. Daha önce şampiyonluk kısaların elinde demiştik. Eurolig yarı finalinde Fenerbahçe’yi yıkan Larkin, bu kez destansı bir performans oraya koydu, Her şeyi yaptı. O’na Micic de eşlik etti. Bu ikili çizgiden, dışardan, içerden yüksek yüzdeyle atınca Fenerbahçe, ne yapsa işe yaramadı.

Anadolu Efes on yıl aradan sonra yine Ergin Ataman’la şampiyonluğa ulaştı. Kolay değil, bir yıl önce İBB’den fark yiyen Eurolig sonuncusu takımı buralara getirmek büyük iş. İki tarafta da oyuncular övgüye değer performans ortaya koydu. İnsanları ekrana mıhlayan keyifli seride arsızlık, azmettiricilik, provakasyon, ittifak söylemleri akılda kalmasa daha iyi idi. Fenerbahçe taraftarına talimata göre verilen deplasman yasağının tahkim tarafından ertelenmesi ayrı bir tuhaflıktı. Taşkınlık yapana, küfür edene prim gibi.

İki takım da şampiyonluğu hak ediyordu. Daha dayanıklı ve iyi olan kazandı. Amaç elbette kazanmak. Ama bunu yaparken her yolu mübah gören anlayıştan da artık kurtulmamız lazım. Yoksa Obradoviç’in Larkin’i tebrik etmesi gibi çok normal bir durum bize çok tuhaf gelmeye devam edecek.