Bu bir ekonomik bağımsızlık mücadelesidir!

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Mustafa Uysal - Vergi Konseyi Eski Başkanı

Ya istiklal ya ölüm! diye yola çıkan bu necip millet, Kurtuluş Savaşı ile bağımsızlığını ilan etmiş; genç Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik bağımsızlık için yerli ve milli kaynaklarını her alanda harekete geçirmişti.

Nuri Demirağlar o günün şartlarında yerli milli uçak sanayimizin; Şakir Zümreler milli savunma sanayimizin temellerini atmıştı. Ne var ki Mustafa Kemal’in şahsında tecessüm eden bu irade, takip eden yıllarda sahipsiz kaldı ve bir şekilde zayıflatıldı. Nuri Demirağ’ın mücadelesi ve hazin son, herşeyi anlatacak kadar hala canlı...

Sonuçta askeri zaferi ekonomik zafer ile taçlandırma mücadelemizde başarıya ulaşamadık.
Rockefeller‘in, Amerikan Başkanı Eisenhower’a yazdığı gizli mektuptaki şu cümleler bugüne de ışık tutacak kadar günceldir:

“ ......Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada Dışişleri Bakanlığı ile aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım, örneğin Türkiye'ye, bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir. Yani, bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere -Türkiye gibi- doğrudan doğruya iktisadi yardım da yapılabilir, ama bu ancak bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır.”

Tarih tekerrür ediyor. Ekonomik bağımsızlık mücadelemiz üzerine türlü oyunlar oynananıyor.

Eksiğimiz yanlışımız yok mu?

Denilmesin ki kusuru hep dış güçlerde arıyoruz da bizim kusurumuz yok!

Elbette var.

Yapısal reformları ve yapısal dönüşümü sağlamada, geride kalan yılların uygun ikliminden maalesef yararlanamadık.

Sıcak paranın uyuşturucu etkisinde, altyapı ve inşaat rantları kolayımıza geldi.

İhracata dönük üretim stratejisini, yerli-milli teknoloji hamlesini, katma değeri yüksek üretim gücünü, tarım reformunu ve bunlara dayanan ekonomi modelini inşaa edemedik, güven ortamını sağlayamadık; sadece dış sermayeyi değil, yerli girişimcileri ve yerli sermayeyi de ürküttük.

Bunun farkına geç de olsa vardık. Fakat bugün dünya trendi olarak rüzgarlar ters yönden esiyor.

Dünyada sermaye eskisi kadar bol ve ucuz değil ve daha çok güvenli limanlara yöneliyor. Özetle dünyada da iyi bir ortam kalmadı. Serbest piyasa ekonomisinin büyüsü bozuldu. Ticaret engelleri artış eğiliminde ...

Ülke olarak bu menfi ortama bir de iç ve dış siyasi sorunlarımız, rahip meseleleri vbg eklenince çok ciddi negatif ayrışır hale geldik.

Türkiye üzerine tuzak kuranların kolay manipüle edeceği ortam oluştu.

Önce yangını söndürelim

Bugünün önceliği güven ortamını tesis etmek ve kısır döngüden kurtulmak için acil önlemleri hızla hayata geçirmek ve kanamayı durdurmaktır. Bu kararlar para ve maliye politikaları ekseninde alınır. Yeni yönetim sisteminde bunun adresi “Ekonomi Politikaları Kurulu”dur.

Dolayısıyla bu Kurul’un üyelerinin bir an önce atanması elzemdir. Bakanlıklar ve ilgili devlet kurumları bu kararları hayata geçirmekle sorumludurlar.

Hiç bir kriz kalıcı değildir. Önemli olan bunu en az hasarla teğet geçebilmektir. Bu açıdan öncelikle borç servisini ve nakit akışını sağlamak gerekir. Aksi halde döviz borcu yüksek reel sektörden tetiklenecek mali krizler ve bunun finans sektöründe açacağı yaralar; gelir dağılımının daha da bozulması ve işsizlik olarak karşımıza çıkacak sosyal maliyetler bizi çok uğraştırır ve stratejik hedeflerimize eğilmekten uzaklaştırır.

Kök çözüm

Her açıdan zengin bir ülkeyiz ve fakat bu zenginliğimizin farkındalığını keşfetme ve değere dönüştürme becerisi göstermekte zorlanıyoruz. İşletme tabiri ile “gelir tablomuz bozuk fakat bilançomuz güçlü” durumdayız.

Bu varlık içinde, ödemeler dengesi, bütçe dengesi ve büyüme arasındaki kronik uyumsuzluğumuzu giderecek çareler üretmek zorundayız.

Para ve maliye politikalarını da aşan bu noktadaki başarı, yapısal dönüşüm ve yapısal reformlar manzumesinin, ortak akıl ekseninde önceliklendirilmesi; ekonomik modelleme ve etki analizi ile ölçülmesi ve hayata geçirilmesi ile mümkündür.

Sıcak paranın riskinden de bağımlılığından da bu tedbirlerle kurtuluruz. Teşbihte hata olmaz derler, “Amatem’de tedavi görme iradesi göstermek” gibi uzun soluklu bir çabanın adımlarını kararlılıkla ve samimiyetle atmak gerekir. Başkanlık sistemi ve siyasi istikrar bu ortamı sağlayan çok önemli bir fırsattır.

Rahat bıraksalar da bi nefes alabilsek çok şeyler yapacağız.

Tekrar edelim Türkiye her açıdan çok zengin bir ülkedir ve hiç bir kriz kalıcı değildir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ufuk çizgisi 03 Nisan 2024