Seni seviyorum Zuhal Olcay!

Konservatuvarda öğrenciydim. Eskiden Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserleri cuma akşamları ve cumartesi sabahları olurdu. Ankara’da diğer günlerim CSO günlerini beklemekle geçerdi. Bazı konserleri seçer, onlara hem cuma hem cumartesi giderdim.

İşte o konserlerden birinde onu ilk defa yakından gördüm. Rengim Gökmen yönetimindeki CSO, Evita müzikalinden bölümler çalıyordu. Partneri bariton Suat Arıkan’a -şimdiki İstanbul Devlet Operası müdürü- okuldaki baritonlar zaten hayrandık. Tosca’da Scarpia söylemeye gelirdi İstanbul’dan Ankara’ya. Gel gör ki kaç kez operanın kulislerinde karşılaşmışızdır, kaç kez temsilinden sonra tebrik etmeye gitmişimdir, biz sefil öğrencilerin yüzüne bakmazdı Suat Arıkan. Biz yine de severdik onu.

Yıllar sonra Carl Orff’un Carmina Burana’sının iki piyanolu versiyonunu Türkiye’ye getirmiştim. İkiz piyanistlerimiz Ferhan ve Ferzan Önder ile Viyana’dan gelmiştik bu eseri seslendirmek için. Tüm Avrupa’da bu eser ile farklı bir başarı kazanmıştım çünkü hem bariton, hem tenor partisyonlarını söylüyordum. İşte bunu ülkemizde yapmaya gelmiştik. Suat Arıkan konser bittikten sonra kulise gelip kızları tebrik etmiş, benim yine -bırakınız tebrik etmeyi- yüzüme bile bakmamıştı.

Bu yazı ona değil, ama aklıma geldi, anmadan geçemedim.

Sahnede muazzam bir Evita izledim. En önden izliyordum. O kadar harikaydı ki yıllar sonra çıkan Madonna’nın Evita’sını bile sevememiştim. Zuhal Olcay o kadar mükemmeldi.

Çekinerek kulise gittim. Kendimi tanıttım. Taşlı taşlı, çok taşlı bir elbise vardı üzerinde diye hatırlıyorum. Tebrik ettim. “Bir gün bu düeti birlikte söyleyeceğiz biliyor musunuz” dedim ona. Sonra Nimet Hanım’ın selamını söyledim. Teyzesi Prof. Nimet Karatekin kardeşim Ilgıt’ın da piyano öğretmeniydi. “Onun da” diyorum çünkü Nimet Hanım, hocaların hocasıydı.

“Teyzemi nerden tanıyorsun” diye sordu. Anlattım durumu, kardeşimin piyano öğretmeni olduğunu söyledim. Nimet Hoca o konsere gelememişti.

Aradan yıllar geçti. Aynı afişte ismimiz yazıyordu. İkimiz birlikte Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu’nda solisttik. Dostluğumuzun temelleri de o günlerle atılmaya başladı.

Bir gün, hiç unutmuyorum, Efes konseri için İzmir - Selçuk yolundayız. Arabada bizden başka daha kimler yok ki! Fazıl Say, Genco Erkal, Aslı Çetiner, Zeynep Özbatur...

Yolun kenarında bir sera gördük. Şoförden durmasını rica ettik. Domates serasıymış. Canımız domates çekti. Gerçi sera başka bir şey serası oksa bu sefer de onu çekecekti her halde canımız. İndik Zuhal ile arabadan ikimiz. Seranın açık olan canımdan iki tane domates koparttık. Sonra da çok önemli bir görev başarmış saha ajanları gibi gururla arabaya koştuk. O domatesin tadı hâlâ aklımdadır desem yalan olmaz.

Nazım’ın bir CD’sini bir de DVD’sini kaydettik birlikte. Hiç bir zaman bitmeyecek bir dostluğun kurulmasına vesile olduğu için burada Fazıl Say’a teşekkür etmek gerekir. Edelim.

Nazım ile başlayan dostluğumuz her geçen gün birbirimize daha sarılarak, daha da inanarak ve dost olarak sürdü. Hatta Zuhal’in Evita konserine gelememişti ya Nimet Hanım. Biz Ankara’da bu sefer Nazım söylerken ona gelmişti, ikimizi beraber izlemişti.

Bu pandemi döneminde Zuhal’in Zorlu’da bir konseri olacaktı. Ona beni konuk sanatçı olarak davet etti. “Yoksa” dedim telefonda Zuhal’e. “Evet” dedi. Evita söyleyecektik. Söyledik. Çok güzel bir konser oldu.

Bu aralar sürekli, geçtiğimiz günlerde Burçin Büke ile yaptığımız ve Şevket Çoruh ile Zuhal Olcay’ın konuk olduğu Şair Şarkıları konserimizi izliyorum. Şu dönemde de bizi yalnız bırakmayan dostlarıma teşekkür ediyorum.

Zuhal’i aradım konserden bir hafta önce. Turgut Uyar şiiri, Aykut Gürel bestesi “Denge”yi daha önce söyleyip söylemediğini sordum. Söylememiş. Yoğun set temposuna rağmen rica ettim şarkıyı çalışmasını. Şarkıyı Zuhal söyledi, aradaki şiiri ben okudum:

“...

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de

Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı

Yangelmişim diz boyu sulara

Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum

Hiçbirinizle dövüşemem

Benim bir gizli bildiğim var

Sizin alınız al inandım

Morunuz mor inandım

Ben tam kendime göre

Ben tam dünyaya göre

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız”

Ve sarıldık yine birbirimize!

Zuhal Olcay’ı bu ülkenin tiyatrosundan çek, tiyatrosu sarsılır. Sinemasından çek, sineması. Zuhal’i bu ülkenin müziğinden çek yine başka bir deprem olur.

Zararsız hayvancıkları katlettirip kendine kürk yapan ucubeleri ilahlaştıranlar Zuhal Olcay’ı mahkeme kapılarında süründürdüler, bunları biliyor musunuz!

Zuhal Olcay; bu ülkenin pamuklara sarıp “aman bir yerine bir şey olmasın” diye başının üstünde taşıması gereken mücevheridir. Bu ülke hatalarını telafi eder de bunu bir gün yapar mı bilmiyorum ama ben ömrümün sonuna kadar yapacağım.

Seni çok seviyorum canım dostum! İyi ki varsın!