Semaver Kumpanya’da yenilenen eskiler

Erdoğan MİTRANİ Sanat
26 Nisan 2017 Çarşamba

Melih Cevdet Anday ve ‘İçerdekiler’       

“Ah şu dışardakiler! Demek hiçbirinde akıl yok bunların. Yapmacık bir düzenin içinde kuklalar gibi oynayıp duruyorlar…”

İçerde olmak ile dışarda olmanın farkı nedir? Gerçekten özgür olmak ne demektir? Ya kişi içerdeyken de dışarıya çıkmanın bir yolunu bulursa?

Ya dışardakiler, kendi doğruları ve kendi inandıkları içinde tutsaksa?”

 

‘İçerdekiler’, Semaver Kumpanya’nın Melih Cevdet Anday’ın 100.doğum günü ve oyunun ilk sahnelenişinin 50.yıldönümü anısına 2015’te, repertuarına kattığı yazarın ilk oyunu. “Polisin tevkif kararı olmadan herhangi birini süresiz olarak tutuklu bulundurabileceği” bir ülke. Polis müdürlüğünde siyasi bölüm başkomiserinin geniş, ferah, fakat tekinsiz karanlığıyla iç kapatıcı odası. Mevcut iktidarın söylemine karşı politik bildiri dağıttığı gerekçesiyle gözaltına alınan ve tutuklama kararı olmaksızın başkomiser tarafından 345 gün baskı altında sorgulanan bir öğretmen. Ondan 345 gündür istediği ifadeyi almaya çalışan bir komiser...

İki bölümlük oyununun ilk yarısı, komiser ile tutuklu arasında, komiserin tutukluya suçunu itiraf ettirmeye çalıştığı, tutuklunun da yok olmama mücadelesi verdiği bir kedi-fare oyunu olarak gelişir. Bölümün sonuna doğru komiser, bir yıla yakındır tutuklu olan, 35 yaşlarında ve cinsel bunalımlar içindeki öğretmeni konuşturabileceğini düşünerek, ‘insaniyet namına’ onu karısıyla baş başa bırakmayı kabul eder. 

Metnin içerdiği sürprizi bozmadan, ikinci yarıda güçlü ile güçsüz, ezen ile ezilen arasındaki ilişkide rollerin değişeceğini, kadınla baş başa kalan tutuklunun, kendisine yapılmış baskının bir benzerini kadına uygulayarak giderek sertleşen bir zalime dönüşmeye başlayacağını söylemekle yetineceğim.

1971’de UNESCO’nun Courrier dergisinin CervantesDanteTolstoy, Seferis, Unamuno düzeyinde bir edebiyat adamı olarak gördüğü, Türk yazınının en önemli isimlerinden şair, roman, oyun, deneme yazarı, çevirmen Melih Cevdet Anday, şiirsel adaletin izini sürdüğü oyunlarında insan için daha iyi bir dünya yaratmanın imkânlarını sorgular.

İçerdekiler, ilk oyunu olmasına karşın, olgunluk çağındaki büyük yazarın elinden çıkma, toplumsal eleştiriyle psikolojik gerilimi kusursuz biçimde harmanlayan mükemmel bir metin. Adındaki çoğul ifade, sadece tutuklunun değil, bütün karakterlerin ‘içeride’ olduğunu açıkça belirtir. Fiilen içeride olan öğretmen, hem polisin hem de artık saplantı hâline gelen cinsel isteğinin tutsağıdır. Üstlerinin baskısından şikâyetçi, işinden ve karısından memnun olmayan komiser, içinde bulunduğu kısır döngüde hapsolmuştur. Kadın, ‘ilkinden korktuğu, ikincisine taptığı namus ve aşk tanrılarının hapishanesindedir.’ 

Dramaturjisini Bilgesu Kasapoğlu’nun üstlendiği oyunu sahneleyen Volkan M. Sarıöz, geçen yarım yüzyıla karşın güncelliğini maalesef yitirmemiş oluşunun altını çizen bir yorum getiriyor. İsmail Hazır ve Sema Öztaş ile birlikte tasarladığı dekor, Ayşenur Arslanoğlu’nun kostümleri, komiserin cep telefonu bu zamansızlığı pekiştiriyor.

Mustafa Karakoyun’un kimi zaman sorgu lambasına dönüşen ışıkları, tedirginliği daha da arttırıyor.

Sarıöz, her zaman olduğu gibi ekibinden dört dörtlük bir oyunculuk elde ediyor. Mustafa Kırantepe, iyi polis-kötü polis arasında gidip gelen, babacan, anlayışlı emniyet görevlisinden işkenceciye büyük rahatlıkla geçen etkileyici bir komiser olmuş. Nihal Yalçın, Leyla ile taban tabana zıt bir karakteri canlandırırken, ‘Antabus’daki başarısının tesadüfî olmadığını, tiyatromuzun çok iyi bir oyuncu kazanmış olduğunu ispat ediyor. Oyunun tamamında sahnede olan Serkan Keskin, tutuklunun giderek kendi içine kapanışını, olmadığı, olmak istemediği bir kişiye dönüşmesini, oya gibi işlenmiş, minimalist ama müthiş derinlikli bir yorumla aksettiriyor. Bu olgunlukta bir oyunculuğun henüz kırkına gelmemiş bir genç birinden gelmesi ayrıca hayret ve hayranlık uyandırıcı.

Çok ama çok iyi bir metin, başarılı bir sahneleme. Mutlaka izlenmeli.

 

Sait Faik Abasıyanık ve ‘Semaver ve Kumpanya’

“Bu yola 15 yıl önce çıktık ama hikâye aslında çok uzun zaman önce başlamış. Kumpanya tiyatrosu yapmak isteyen insanlarla ilgili hayatta hiçbir şey değişmemiş. Aynı iştah, sevgi, sadakat, kavga, anlatma derdi, birlikte bir şeyler söyleme derdi var. Dönemler değişmiş ama o heves hiç değişmemiş. Hala Sait Faik’in hikâyelerini okuduğumuzda çok şeyler buluyoruz.”        

Serkan Keskin                                                                                                                 

 

Işıl Kasapoğlu öncülüğündeki bir grup genç oyuncunun 2002’de, Kocamustafapaşa’da yarattıkları, gişesinden fuayesine, sahnesinden salonuna, kendi çabalarıyla oluşturdukları sponsorsuz, adını Sait Faik Abasıyanık’ın iki öyküsünden alan tiyatro, beşinci yılında ‘Semaver ve Kumpanya’ oyunuyla hem devam eden başarısını kutlamış, hem de Sait Faik’e vefa borcunu ödemişti. Semaver Kumpanya, 15. yılında Yavuz Pekman’ın Sait Faik’in ‘Semaver’ ve ‘Kumpanya’ öykülerini bir arada uyarlamasıyla oluşturduğu bu oyunu yeniden sahneliyor.

1940’ların ikinci yarısında, savaştan yeni çıkan bir dünyada, yorgun ve yoksulluk döneminde geçen oyun, “Her şeye rağmen tiyatro” diyen bir kumpanyanın, para sıkıntısını gidermek için turneye çıkmasının öyküsü. Tarihin neresinde dururlarsa dursunlar, hayatta istedikleriyle uğraşan, istedikleri için savaşan, karşılaştıkları engellere rağmen tiyatro sevdalarını sürdüren, kendi küçük, gönlü büyük insanlara dair bir öykü.

Tek amacı düşüncelerini, söylemek istediklerini insanlarla paylaşmak ve bunu da en iyi bildikleri anlatım dili olan tiyatroyla yapmak olan oyundaki toplulukla, Semaver Kumpanya arasında ciddi bir akrabalık var. Semaver Kumpanya’nın kurucusu ve oyunun yönetmeni Işıl Kasapoğlu’nun da dediği gibi; “İki kumpanya da sahneye sadece anlatmak istediklerini dile getirmek için çıkıyor ve gerekirse sözlerini bir bez parçası yardımıyla da sahnelemeye razı.”

Yavuz Pekman oyunu, Sait Faik’in öykülerinin ana hatlarına dokunmadan, metinler üzerinde küçük değişikliklerle hazırlamış. Tek önemli değişiklik Semaver’in annesiyle uyum içinde yaşayan Ali’sinin tiyatro hevesine kapılarak annesinden habersiz, fabrika yerine kumpanyaya gitmesi. Böylece iki öyküyü bağlayan Pekman, Kumpanya’daki olaylara Ali’yi de dâhil ederek, etkileyici finalde tekrar ‘Semaver’e dönüyor. Ancak, iki farklı öykü arasında herhangi bir kopukluk oluşmamış. Pekman, Sait Faik’in benzersiz tadını tiyatroya başarıyla aktarırken, dramaturjisi, kurgusu, devamlılığı ve olay akışıyla çok sağlam bir metin oluşturmuş.

Semaver Kumpanya, oyun içinde oyun olarak ele alınan metni, Ahmet Kaynak, Burcu Doğan, Mustafa Kırantepe, Serkan Keskin, Selen Şenay, Sezin Bozacı, Sibel Altan, Taner Ölmez, Yavuz Pekman ve Uğur Senkeri’nin oynadıkları şamatası bol dört kol çengi bir müzikli oyun olarak sahneliyor. Sahne tasarımını Başak Özdoğan’ın, kostüm tasarımını Ayşenur Arslanoğlu’nun, ışık tasarımını Mustafa Karakoyun’un üstlendiği oyunun müziği Gevende’ye, koreografisi Ebru Cansız’a ait. 

Işıl Kasapoğlu’nun sözünü ettiği, bez parçalarından oluşan dekor çok başarılı. Dönemin ruhunu aksettiren kostümler ve tamamlayan makyajlar müthiş. Işık, müzik ve koreografi de öyle. Saffet Ferit’i yorumlayan Serkan Keskin ile, tiyatro müdürü Kör Halit rolünü üstlenen Yavuz Pekman’ın başında olduğu kumpanyanın toplu oyunculuğuysa olağanüstü.

Tiyatro, sinema, televizyonda olsun sayısız karakteri canlandırmış, her karakterinde yazarının bile düşünemediği derinlikleri ortaya çıkaran, yılların usta oyuncusu Serkan Keskin’i seyretmek başlı başına bir olay. Yavuz’la müthiş bir ikili oluşturuyorlar. Yalnız onlar mı? Ahmet Kaynak’ın klarneti, Uğur Senkeri’yle Sibel Altan’ın darbukaları, Burcu Doğan’ın çok başarılı ‘kötü’ oyunculuğuyla kantosu, Mustafa Kırantepe’nin tiradı, kuşağımın aşina olduğu Ermeni şivesini, Sezin Bozacı’nın dozunda ve kusursuz bir aksanla oyun boyunca aksatmadan sürdürmesiyle “yangın var” ile salonu ayağa kaldırması oyunun unutulmazları. Topluluğun neredeyse bütün oyunlarında rol alan, iyi tanımama rağmen her izleyişimde “bu aynı kadın mı?” diye şüpheye düştüğüm Sezin’in geniş oyunculuk yelpazesine hayran olmamak mümkün değil. 5-6 yıl önce ilk kez ‘Aut’ta gördüğümde, ikincil sayılabilecek bir karakterde oyunun en başarılısı olarak anımsadığım, Taner Ölmez’se Ali ile her iki Kumpanyanın da has elemanı olup çıkmış.

Sahnelemenin heyecan verici sayısız ayrıntısını saymaya gazetenin tamamı yetmez ama, tren sahnesinde ekibin, o sabit bez fon önünde sadece beden dilleriyle treni hareket ettirmelerini sanırım hiç unutamayacağım.

Aldığı ayakta alkışı hak eden çok başarılı bir çalışma. 25 - 26 Mayıs 20.30’da Çevre Tiyatrosunda. Sakın Kaçırmayın!

 

Semaver Kumpanya’da ‘Metot’  3, 4, 27, 28; ‘Mağrur Fil Ölüleri’ 6, 7; ‘Cimri’ 10, 11, 18; ‘Antabus’ 20, 30 Mayıs tarihlerinde Çevre Tiyatrosunda.

Not: Geçen hafta, ‘Sevmekten Öldü Desinler!’ oyununun beğendiğim sahne tasarımının Mirza Metîn’e ait olduğunu söylemiştim. Dekoru oyunun yönetmeni Berfin Zenderlioğlu tasarlamış. Özürler ve sevgilerle.