25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Seçim alkışlarıyla ekonomiye şaşkın bakış

Melih Baş

Melih Baş

Gazete Yazarı

A+ A-

Seçimler kısmen tamamlandı. Henüz Cumhurbaşkanı belli olmadı ve milletvekili kesin çizelgeleri henüz netleşmedi. Ne var ki yaşam sürüyor ve ekonominin çarkları estek köstek de olsa dönüyor. Peki ekonominin gemisi nereye gidiyor, rotamız ne?

Önce vaatlere bakalım. Seçim öncesi programlar yarış(tırıl)amadı, vaatler yarış(tırıl)dı. Daha doğrusu kafalar karıştırıldı. Aslında son zamanlarda her seçim döneminde böyle olagelmektedir. Özellikle sermaye sınıfları dışındaki halk kesimlerine sosyal yardımlar ve transferler ile ilgili vaatler uçuştu. Örneğin öğrencilerden emeklilere, asgari ücretlilerden dar ve sabit gelirli memurlara, destek bekleyen çiftçilerden kendi işini kurmak isteyen küçük girişimcilere dek halk kesimleri ‘aslıyok yaylasındaki koyunlardan’ nasiplendiler! Bu vaatleri okurlarımız günlerdir dinleyip, okudukları için yinelemeye gerek yok sanki. Bir de bunların kaynağı nereden bulunacak muhabbeti vardı; kimi konuya girmedi, kimi kaynağı yok dedi, kimi israfa son verilirse kaynağı bulunur dedi. Vaatler deyip geçmeyelim, epey yüksek tutarlara (örneğin 300-400 milyar TL, ya da Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzde 6’sı) ulaştığı söylendi.

Bu işlerin hesabını yapabilecek olan muhasebeci, maliyeci (122 aday), ekonomist (80 aday), bankacı-finansçı (25 aday) eşdeyişle toplam 227 aday vardı, tüm partiler itibariyle. Kesin çizelgeler netleşince tekrar bakılabilir elbette.

Bu vaatlerle ilgili olsun, genel gidişatla ilgili olsun, dört unsura bakalım: Gelirlerimiz, giderlerimiz, kaynaklarımız, kaynaklarımızı yatırdığımız varlıklarımız.

Gelir - gider dengemiz düzgün mü? Ne gezer! Örneğin, çiftçilerin 2017-2018 dönemindeki girdi fiyat artışları yüzde 16,8 ile yüzde 38,5 arasında iken, ürün fiyat artışları yüzde 11,7 ile yüzde 16 arasında. Bu dengesizlik neye yol açabilir? Maliyet enflasyonu ve giderek yanına faiz oranlarındaki artışı da koyarsak, oldu mu size ‘yüksek faiz ve yüksek enflasyon bataklığı’. Türkiye’nin kredi temerrüt takas (CDS) primi yılbaşından bu yana 160’lardan 300’lere yükselmesinden de belli ki, yabancıların istedikleri faiz oranı yükseliyor arşa! Hükümet güdümlü Merkez Bankası faiz lobisine kızdığından dolayı morbid obez (ölümcül şişmanlıkta) olsun diye faizi onların bile şaşırdığı seviyelere yükselt(tiril)iyor. Çevre ülkelerin merkez bankaları neoliberalizmde finans merkezlerine bağımlıdır, bakmayın bağımsızlık geyiklerine siz! Faiz oranı da enflasyonu kışkırtır mı? Niye olmasın? Daha önce açıklamıştık, faiz, enflasyon, kur birlikte hareket ederler. Cari açık ve bütçe açığı? Uyusun da büyüsün ninni!

Zaten, enflasyon oranı, işsizlik oranı ve 10 yıllık tahvil faiz oranını toplayıp, ekonomik büyüme oranını düşerek bulduğumuz Arthur Okun Sefalet Endeksi de 2013’deki 18,3 değerinden 2018 Haziran itibariyle 31,9’a fırlamış! En kırılgan beş ülkenin ikincisiyiz maşallah! Bize bir şey olmaz elbet, ama bu işi nasıl becerdik? Yoksa FETÖ mü?

Olsun ne gam, kaynaklarımız var diyebilir miyiz? Var var. Merkezi yönetimin (kamu) iç borcu 15 yılda 3,7 kat artmış; reel sektörün dış borçları 453 milyar dolara dek çıkmış. Borç yiğidin kamçısıdır. Bu borçları kim mi ödeyecek? Halk tabii ki! Nasıl mı? Özvarlıkların satılmasıyla (buna özelleştirme deniyor ama padişahın pişkeş penceresi önünden geçirilerek tabii ki!) olabilir; vergi düzenlemeleri olabilir.

Hemen aklınıza ülkenin döviz rezervleri gelebilir ama altın ve brüt döviz rezervleri toplamının kısa vadeli borçlara oranı yüzde 82,5 olmuş fazla heveslenmeyin! Peki sıcak para geliyor mu derseniz, o da mafiş! Yabancılar hem devlet iç borçlanma senetlerinde (DİBS) hem de pay senetlerinde net satışçı durumdalar, kaçıyorlar ve çıkıyorlar! Bu yüksek faiz ne demek peki? Bkz. Yıldız Tilbe: Bana kız, bana küs ama gitme kal...kırgın ol, dargın ol gitme kal!

Ne olacak şimdi diyordu Levent Kırca değil mi? Gerçekten ne olacak şimdi? Yoksa küfelik pardon IMF’lik mi olduk Arjantin gibi. Bize de bir 50 milyar dolar koltuk çıkarlar mı acep? Allah rızası için!