Arap tarihinde haram aylar olarak bilinen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarında cahiliye dönemi Arapları bile aralarındaki çatışma ve savaşlara ara veriyorlardı.
Aradan bunca asır geçti, halimiz ortada.
Bir Receb ayına daha girdik; Suriye, Libya, Yemen, Afganistan ve Irak gibi İslam beldelerinde iç çatışmalar hız kesmeden devam ediyor.
Her fırsatta “İslam barış dinidir” sözünün tekrarlandığı bir ortamda çok acı bir tablo.
Her bir savaşın, yıllardır bütün şiddetiyle devam ettiği ülkeleri ne hale getirdiği ortada.
Sovyet işgaline karşı bütün dünyanın hayranlıkla izlediği bir destan yazan mücahitlerin ülkesi Afganistan, işgalcileri kovduktan sonra sürüklendiği iç savaş fitnesinde yüz binin çok üzerinde insanını kurban verdi.
Dış parmakların müdahalesi ve asker göndermesi ile daha da karmaşık hale gelen bu durum, Irak, Yemen, Suriye ve Libya gibi ülkelerde çok daha vahim sonuçlar doğurdu.
İşin en hazin tarafı, Cahiliye Araplarının bile uyduğu “haram aylarda savaşmama” hassasiyetinin günümüzde kendini Müslüman addedenlerin adresine hiç uğramaması.
Bizim de maalesef müdahil hale getirildiğimiz Suriye ve Libya’da yaşananlar malûm.
Barış ve huzurun en çok hâkim olması gereken İslam beldelerindeki bu yürek yakıcı çatışmaların bir an önce sona erdirilmesi için öncelikle Müslümanların inisiyatif alıp seferber olması icab ederken, bu yönde herhangi bir işaretin görülmeyişi de son derece üzücü.
Daha da acı olan, Receb-i Şerife ve üç aylara, bu çatışma ülkelerinden gelen şehit haberleriyle girmiş olmamız. İdlib’de şehit sayısı 16’ya çıkmışken, Libya’da Cumhurbaşkanının önce “birkaç tane” deyip sonra “iki tane”ye indiren sözleriyle haberdar olduğumuz, ama gerek sayıları, gerek isim ve kimlikleri hakkında hiçbir resmî açıklama yapılmayan şehitlerimiz söz konusu.
Halihazırda kan gölü olan bu coğrafyaları asırlarca ahenk ve huzur içinde yönetebilmiş bir cihan devletinin vârisi olarak Türkiye buralardaki çatışmalara muharip taraf olarak müdahil olma yanlışına düşürülmemeliydi.
Onun yerine, çatışmaların dışına ve üzerine çıkan kapsayıcı bir yaklaşımla arabulucu ve uzlaştırıcı bir tavır ve duruş ortaya koyarak barışı hâkim kılmaya odaklanmalıydı.
Duamız, ibrenin artık barışa dönmesi için.