Bir kültür ikonunun hayatını kim, neden izlemek ister derseniz, bunun cevabı Luhrmann’ın hikâyeyi anlatış biçiminde. Elvis’e sinemasal dünya içerisinde gönül borcunun ödendiği, süper kahramanlık pelerininin giydirildiği bu film için Luhrmann’a teşekkür etmeliyiz.

Şarkısız bir gün yaşanmış değildir
Fotoğraf: IMDb

İlk haberini seneler önce almış olduğumuz, Baz Luhrmann’ın görkemli Elvis filmi nihayet vizyona girdi. Romeo + Juliet (1996) ve Moulin Rouge! (2001) filmleri ile hafızamızda yer açmış olduğumuz Luhrmann'ın sinemalarda izlediğimiz en son filmi Muhteşem Gatsby’yi sekiz sene önce izlemiştik. Birinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’sında Caz Çağı diye adlandırılan dönemde geçen bu Scott Fitzgerald uyarlaması film ile yönetmenin farklı, gösterişli ve enerjik bir anlatımı olduğunu iyice anlamıştık. Az ve öz filmografisi olan yönetmenin Elvis filminin, Muhteşem Gatsby’ye benzer olduğunu ve kendisine has sinema dilinin iyice olgunlaştığını söyleyebiliriz.

OYUNCULUK VE PRODÜKSİYON

Biyografilerde en önemli kategori oyunculuktur. Harika olay örgüsü ve görsellikle işlenen çocukluk döneminden anlatılmaya başlanan Elvis’i, gençliğinden itibaren canlandıran Austin Butler harika ve büyüleyici bir oyunculuk sergilemiş. Şu ana kadar izlediğimiz ve aşılması pek kolay olmayacak eşsiz bir Elvis yaratmış. Elvis’in olduğu her karede kusursuz olan oyuncu, ifadeleriyle, sesi ve danslarıyla tamamen Elvis olmuştu. Austin Butler’ın Oscar sezonunda görmezden gelinmeyeceğini düşündüğüm bu performansını destekleyen isim ise Elvis’in ömürlük menajeri Albay Tom Parker’ı canlandıran Tom Hanks. Aynı zamanda filmin anlatıcısı olan konumlandırılmış olan bu karaktere benzetilmek için kullanılan ağır makyaj Tom Hanks’in performansını düşürmüş ve oyuncunun önündeki en büyük engel olmuş. Bu tür filmlerde diğer önemli kategoriler hiç tartışmasız yapım tasarımı ve sanat tasarımı. Luhrmann’ın diğer tüm filmlerinde birlikte çalıştığı yapım tasarımcısı Catherine Martin ve Bir Yıldız Doğuyor (A Star is Born) filminde harika bir iş çıkarmış olan Karen Murphy, yer aldığı her projede müzik departmanını yükselten Elliott Wheeler ve film endüstrisinin az sayıdaki kadın sinematograflarından olan kamerayı akıllıca hareket ettiren ve filmde oldukça fazla sayıda ikonik kare yakalamayı başaran Mandy Walker’ın isimlerinden bahsetmemek bu sefer gerçekten olmazdı. Ve kurgu. Filmin mükemmel kurgusu, etkiyi arttırmak için kullandığı karışık çoklu sahne geçişleri, renkli ve siyah beyaz düzenlemeleri ve arşiv görüntü hissi veren sahneleri ile çok başarılıydı. Neredeyse 160 dakika süren ama asla yorucu olmayan filmin en büyük sebeplerindendi.

ŞARKISIZ YOLCULUK BİTMEZ

Size Rock and Roll Kralı’ndan, Guinness Rekorlar Kitabı tarafından tüm zamanların en çok satan solo müzik sanatçısı olarak tanınan birisinden bahsedecek değilim. Zaten film de bunu pek yapmaya çalışmamış diyebilirim, sanatçının hakkında ufak bir bilgi taraması ile elde edilebilecek bilgilerden daha fazlası da pek yok filmin hikâyesinde. Belki bir nebze olsun Elvis’in 68 Kuşağı’ndan etkilenerek asi kimliğini daha fazla ortaya çıkarma çabası bir yorum olarak eklenmiş diyebiliriz. Ama inandırıcılıkta bunun pek başarılı olduğunu söyleyemem. Sonuçta baktığımızda Elvis’in siyah ve beyaz Amerikalıları birleştiren müziği ile Amerika'daki ırkçılık sorunlarına büyük bir parantez açması veya sahnede sergilediği hareketlerin cinsel dürtüleri tetiklediğine dair tartışmalar olmuş olsa da, Amerika’nın en hezeyanlı dönemlerinde tüm ulusun aşık olduğu Elvis’in yaşanan sert siyasi olaylar sırasında pek de söz söylediğini iddia edemeyiz. Filmde Elvis tarafından tekrarlanan “Bir şeyleri söylemek tehlikeli olunca şarkı söyle” cümlesini bu söylediğimi tamamlar nitelikte buluyorum. Her adımı milyonlar tarafından neredeyse ezbere bilinen bir kültür ikonunun hayatını kim neden izlemek ister derseniz, bunun cevapları Luhrmann’ın hikâyeyi anlatış biçiminde, filmin dinamik yapısında, görkemli sinematografisinde yatıyor diyebilirim.

Elvis’e sinemasal dünya içerisinde gönül borcunun ödendiği, hak ettiği süper kahramanlık pelerininin giydirildiği bu harika filmi bizlere ulaştırdığı için Baz Luhrmann’a teşekkür etmek lazım. Harika müzikler eşliğinde hem yürek parçalayıcı hem eğlenceli olan bu harika filmi sinemalarda izlediğinizden emin olun diyor, Elvis’in sözleriyle tamamlıyorum; “Çocukluğumda öğrendiğim bir cümle var: Şarkısız bir gün yaşanmış değildir. Yaşamınızda müzik yoksa arkadaşınız da yoktur. Şarkısız yolculuk bitmez. Ben de hep şarkı söylüyorum. Kendim için, sizler için.”