Yazı boyunca birkaç şarkı ve isim haricinde kimseyi anmadım çünkü Gezi Direnişi sırasında ve sonrasında yazılmış şarkıların hepsi bir anlamda anonim, hepsi bizim. Onları yazanları ve söyleyenleri unutmayacağız elbette ama asıl unutmamamız gereken, bu şarkıların ne için ve ne uğruna yazıldığı…

Şarkılar direnişi güçlü kıldı onu bugüne taşıdı

Bundan yedi yıl önce tam da bugünlerde sokaklarda yine maskelerle geziyorduk. Bugünün tam tersi bir sebeple ama: Kalabalıktık ve polis bu kalabalığı dağıtmak için gaz atıyordu! Virüsten değil, devletin vatandaşına sıktığı gazdan korunuyorduk. Dahası, birbirimizi koruyorduk. Bugün yan yana gelmekten ve “sosyal mesafe”yi aşmaktan kaçınıyoruz; o gün, yan yana olmamak, olamamak bizi korkutuyordu. Bir araya geldiğimizde, birlikte hareket ettiğimizde neler olacağını görmüş, bir şeyleri değiştirebileceğimizi hissetmiştik. Güzel günlerdi, bugüne güzellikleriyle geldi ama yazık ki bu kalabalık kocaman bir kayaya tosladı: Tahammülsüzlük. Devlet vatandaşına kulağını tıkadı, dönemin başbakanı inat etti, parkta buluşan kimi ekipler yan yana gelmekten pek haz etmedi. Nereden bakarsanız bakın, hepsinin altında tahammülsüzlük var. Orduyu “göreve” çağıranlar, Kürtleri bu buluşmada istemeyenler, “İlk üç günü iyiydi ama sonra işler çığırından çıktı” diyenler ve daha nicesi… Her şeye rağmen birlikte olmak güzeldi, ömrümüze ömür kattı.

Kendi adıma söyleyeyim: Gezi Direnişi, katılmaktan onur duyduğum buluşma. Bu nişanı hayatım boyunca gururla taşıyacağım. Tahammülsüzlüğe, saygısızlığa, diktaya karşı yan yana olmak, “ben yaparım” diyene karşı durmak, birlikte hareket etmek hepimize çok şey kazandırdı. Gezi sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yine kendi adıma konuşayım: İçinde bulunduğum kalabalıktan çok şey öğrendim.

Gezi’yi güzel kılan, onu bugüne taşıyan iki şey var: Mizah ve müzik. Direniş sırasında yapılan “orantısız” şakalar, o günlerde bize güç verdi. Duvarlara daha bir heyecanla bakar olduk. Yazılan her “yeni” cümle, saflarımızı sıklaştırmamıza sebep. Mutsuz olduğumuz anlarda yüzümüzü çevirdiğimiz duvarlar, o günün şahidi. Cümleler artık yok, tahammülsüzler tarafından hepsi silindi, üzerleri boyayla kapatıldı belki ama bugün çoğumuzun hafızasında.
Hafızamızı asıl diri tutan şey, müzik. Şarkılar direnişin bir parçasıydı. YouTube üzerinden paylaşılanlar, uzaklardan direnişçilere selam çakanlar, parkta bizzat direniş sırasında üretilenler ve daha nicesi, o günleri bütün canlılığıyla bugüne taşıyor. Yazılar boyayla kapatılabiliyor ama şarkılar silinemiyor. Bütün kayıtlar yok edilse bile her biri hafızamızda. Benim unuttuğumu o gün direnişe katılan bir başka arkadaşım hatırlıyor, ortaya ciddi bir külliyat çıkıyor. Kıvılcımı yakan, ateşi harlayan, alevleri diri tutan ve bu ateşi küllenmesine izin vermeden bugüne taşıyan, şarkılar. Her birinin yeri ayrı. Kötü olanların bile. Her biri, bir ânı tarihe raptediyor ve bir sürü anıyı canlı tutuyor, yok olmalarına izin vermiyor.

Başlama vuruşunu yapan şarkı, Duman’ın yeni albümü için hazırladığı “Eyvallah”. Topluluk bu şarkıyı 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece YouTube üzerinden paylaştı ve bilmeden bir furya başlattı. Sonrasında şarkılar art arda geldi: Kardeş Türküler’den Nazan Öncel’e, Timur Selçuk’tan Bulutsuzluk Özlemi’ne, Marsis’ten Grup Yorum’a pek çok isim, direnişe şarkılarla destek verdi. Üstelik beynelmilel bir destekti bu ve şarkılarla, mesajlarla güçlendi: Joan Baez, yayımladığı Türkçe mesajı takiben Gezi’de direnenlere “Imagine”ı armağan etti. Daha ilk günlerde bir destek mesajı yayımlayan Roger Waters, “The Wall – Live” turnesinin Türkiye ayağında “duvar”a Gezi direnişi sırasında öldürülenlerin suretlerini yansıttı. Ali İsmail’in, Ethem’in, Mehmet’in, Abdullah’ın gülen fotoğrafları dakikalarca bizi ağlattı. Bugün onların adını unutmamışsak, hem de şarkılar sayesinde. Daniska’nın “Mış Gibi” adlı şarkısının sonunu hatırlatayım: “Uzak şuramızdaymış/Derman yaramızdaymış/Ali aramızdaymış /mış gibi kavuşalım…” Şarkının Moda sahilinde çekilen klibinde son dakikada ortaya çıkan üzerinde Ali yazan 19 numaralı Fenerbahçe forması hangimizi ağlatmadı ki? Ortak hafızamıza eklenen değerlerden biri, Ali İsmail. Keşke yaşasaydı, keşke “sonrasını” da onunla paylaşsaydık… Olmadı, izin vermediler. Adı, bugün şarkılarda yaşıyor.

Başlama vuruşunu yapan Duman demiştim, direnişi sonrasında yaşatanlardan biri, Duman’ın solisti Kaan Tangöze. Solo albümü “Gölge Etme”de yer alan “Taksim Meydanı”, hadiseyi özetleyen şarkılardan: “Yunus Emre Caddesi’nde, bir sanayi sokağında/Gözü dönmüş kahpe döller pusu kurmuş karanlığa/Katli vacip görülmüş, sebep özgür olmasında/Alev almış bir ateş bu şimdi Taksim Meydanı’nda yanar/Ankara’nın göbeğinde, Kızılay Meydanı’nda/Ateş açmış bir polis var, genci vurmuş kafasından/Katle ferman verilmiş yüksek yüksek koltuklardan…” Yanına koyabileceğimiz diğer şarkı, Ceylan Ertem imzalı “Hırpalandı Mayıs”: “Zalimler pusu kurdu/Zalimler kardeşlerimizi sokakta vurdu/Zalimler pusu kurdu/Dün oldu, bugün oldu, onlar böyle hep puşttu…” OzBi’nin “Bu şarkı Ethem’e, Abdullah’a, Mehmet’e, Ali İsmail’e ve Haziran direnişinin tüm ‘asi’ kanlarına ithaf edilmiştir” notuyla yayımladığı “Asi”si, üçlemeyi tamamlasın: “Direnişe gidiyorum bir çanta, bir bez maske zulamda/Uyandım yürüyorum, polis önümü kesiyor bir TOMA’yla/Ben başkaldırıyorum, ifadelerim özgür suratımda/Hürriyetimi görüyorum, tek başımayım ama çokum bu kavgada…” OzBi, direnişe katılanların hislerine de tercüman: “Neden burada olduğunu bil/Ben hükümetin varlığını reddettim çünkü özgürlüğüme küfretti/Monarşiye göz kırptı, her lafını dikte etti/Birilerinden öç alırken benim hayatıma kastetti/Sokağa koştum çünkü onlar hep yalan attılar, ben de duydum/Onlar insan bense kötü oldum/‘Ben özgürüm’ diye bağırdım, onlar anarşist diye damga vurdu/Eyvallah, hiç kimsenin boyunduruğu altında değilim, özgürüm/İstersem anarşist olurum istersem halk olurum…”

Gezi Direnişi’ni anlatan, onu tarihe rapteden şarkıları üçe ayırmak mümkün: İlk ekipte, direnişe destek verenlerin şarkıları var. Duman’la başlayan, Grup Yorum ve Kardeş Türküler’le süren, diğer isimlerin katılımıyla güçlenen ekip bu. İsimlerini saydıklarım, aynı zamanda alanda da direnişçilere destek verenler. İkinci ekip, şarkılarını bizzat direnişin içinden çıkartanlar. Boğaziçi Caz Korosu’nun seslendirdiği şarkılarla başlayan süreç, tanınmış/tanınmamış pek çok isimle sürdü ve o günlerde tanıştığımız pek çok şarkı, Gezi Parkı’nda yazıldı. Üçüncü ve son ekip, yukarıda örneklediklerim: Direniş sonrasında, direnişi anlatan şarkılar yazanlar… Hepsi birbirinden değerli. Dönüp baktığımızda, önümüzde, sayısı yüzlere ulaşan bir külliyat var. Aylar sonra, canımızdan can kopartan Berkin için yazılan şarkıları da bunlara ekleyeyim… İçimizi burkan, bizi ağlatan ama ne olursa olsun bize güç veren, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan şarkılardan oluşan bir külliyat bu. Yaşadıklarımızı unutmamamızı sağlıyor, direnişi bütün canlılığıyla (ve elbette acı/tatlı anlarıyla) bugüne taşıyor, geleceğe aktarıyor.

Dikkat etmişsinizdir, yazı boyunca birkaç şarkı ve isim haricinde kimseyi anmadım çünkü Gezi Direnişi sırasında ve sonrasında yazılmış şarkıların hepsi bir anlamda anonim, hepsi bizim. Onları yazanları ve söyleyenleri unutmayacağız elbette ama asıl unutmamamız gereken, bu şarkıların ne için ve ne uğruna yazıldığı… Yıllar öncesinden gelen bir Hüsnü Arkan şarkısından bir dizeyle özetleyeyim durumu: “Ölenlerin adını unutma, türkülerin, meydanların/Bırakmasın onlar seni…”

Bundan yedi yıl önce tam da bugünlerde sokaklarda yine maskelerle geziyorduk. Elimizde solüsyon kapları ve limon, dilimizde bu şarkılar vardı. “Biz”dik, haklıydık, mutluyduk. Değil yedi, on yedi yıl sonra da aynı heyecanla o günleri anacağız ve dilimizde yine aynı şarkılar olacak.
Direnişi şarkılara taşıyanlara, şarkılarıyla direnişe güç verenlere selam olsun!