Sarışın söylemler

İnsanlar gelir, size, son günlerde dinledikleri konuşmacıları anlatır. Hasan Bey’i, Yeşim Hanım’ı, Osman Bey’i dinledim. Çok güzel konuştular” derler.

- Hasan ne anlattı?

- Libya’da Hafter’le Es-Serrac’ın mücadelesini anlattı. Sonra bizim Libya ile yaptığımız münhasır ekonomik bölge anlaşmasını. Doğu Akdeniz politikalarını; bizim yönetimin Müslüman Kardeşler’le dostluğunu ve diğer Arap ülkelerinin onlara düşmanlığını…

- Peki Yeşim Hanım neden bahsetti?

- Yeşim Hanım, Bakü’deki Kara Ocak katliamını anlattı. Sonra Karabağ’ın işgalini, Türklere yapılanları…

- Osman Bey?

Sıra Osman Bey’e gelince arkadaşınızın gözleri dalar. Düşünür…

- Çok güzel konuştu.

- Ne üzerine?

- Vallahi tam aklımda değil ama… Çok güzel konuştu…

İşte bu bir “sarışın söylem”! Konuşma olması şart değil, bir yazı, hatta koskoca bir kitap da olabilir. Söyleyen, yazan işinde usta ise, onu dinlerken, okurken içinizden bir heyecan, bir hayranlık yükselir. Ama üstünden bir-iki gün geçip de, ne dedi, ne yazmış, diye sorulduğunda cevap veremezsiniz.

ASİMOV VE VAKIF

Bilim-kurgu üstadı Isaac Asimov’un şaheseri Vakıf serisinin ilk kitabında ki ilk kitabın adı da Vakıf’tır, ta başlarda şöyle bir olay anlatılır: İmparatorluğa bağlı bir gezegen, yakındaki bir saldırgan rejimin tehdidi altındadır. Yapılan müteaddit çağrılar sonunda İmparatorluk Dış İşleri Bakanı kalkıp gelir. Ancak imparatorluk son demlerindedir. Misafir bakan, uzun bir nutuk irat eder. Konuşması gezegen sakinlerinin çok hoşuna gider. Rahatlarlar. Alkış, tezahürat gırladır.

Bakan merkeze döndükten sonra konuşması bir bilgisayara girilir ve sorulur, “Ne dedi?”, “Ne vaat etti?”, “Neyi taahhüt etti?”.

Bilgisayar epey bir çalışır. O zamanların bilgisayarları, hiç olmazsa filmlerde, çalışırken sesler çıkarırdı. Çevrelerindeki dolaplarda makaralar dönüp dururdu. Ekranlarında, Matriks misali, karmaşık, görüntüler akardı. Sonunda makinenin münasip yerinden bekledikleri kâğıt çıkar. Sorularına cevap olmalıdır. Heyecanla atılırlar. Kâğıt boştur! Meğer bakan hiç bir vaatte, taahhütte bulunmamıştır. Diplomasinin zirvesi!

DANIŞMANLAR, KOÇLAR VE DİĞERLERİ

Bu cins sarışın konuşmaları bazı yönetim danışmanları, kişisel gelişim uzmanları, sağlıklı yaşam koçları da yaparlar. İşleri budur. Hatta bazen bir şirketin, yönetim ekibi, hafta sonunda kampa alınır. Sabahtan yatıncaya kadar sarışın nutuklara hedef olurlar. Rekabet hislerinin gelişmesi için oyunlar oynarlar, “paint-ball” tüfekleriyle birbirilerini avlarlar. İnsanların moralleri yüz üzerinden yüz yirmiye yükselir.

Sonra pazartesi gelir. İş başlar. Kampa katılamayanlardan biri sorar:

- Nasıldı?

- Çok çok güzeldi. Muhteşemdi. Kaçırdın.

- Ne anlattı?

Gözler yine ufka dalar. Kısa bir sükûttan sonra, daha alçak sesle cevap gelir:

- Şimdi ayaküstü hatırlayamadım ama… Çok güzeldi.

Tıpkı Asimov’un bilgisayarından çıkan cevap gibidir akılda kalan. Belli ki sarışın bir söyleme maruz kalınmıştır, maalesef.

KANAATLER BURUNA BENZER: HERKESTE BİR TANE VAR

Tıpkı imparatorluğun bakanı gibi günümüz siyasîlerinin bir kısmı da sevimli söylemlere yatkın. En mazurları onlardır aslında. Çünkü yazarlar yazmaya, şairler söylemeye, hekimler konuşmaya mecbur değiller ama siyasîlerimizin bir kısmı mutlaka bir şeyler söylemeye mecbur hisseder kendilerini. Biraz biz köşe yazarları gibi. İşte o zaman sevimlilik başlar. Güncel bir sıkıntı hakkında soru soruyorsunuz. Diyor ki: Benim ceddim!… Ne alâka? Büyük, aziz, necip milletim!… (Genellikle milletin adı yoktur; olursa bir anlam kazanma tehlikesi doğar.) Hâlbuki onlar bile her konuda bir fikir sahibi olmaya, her soruya cevap vermeye mecbur değildir. Benim ceddimle onun ceddi aynı mı bilmiyorum ama ceddimin yaptığını yapacağım demek de sarışın bir söylemdir. Evet, benim ceddim milattan önceden başlayıp- gerçek miladı kastediyorum- bugüne kadar büyük işler yaptı. En son da büyük bir imparatorluk kurdu. Fakat aynı ced o imparatorluğu batırdı da. Benim aziz ve necip Türk milletimin bazen muazzam başarıları vardır, bazen de öyle hatalar yapar ki dostlar yerin dibine girer, düşmanlar kahkaha atar. Allahtan başarıları münasebetsizliklerine baskındır ki biz hâlâ ayaktayız, hâlâ biziz. Bu son cinsten sevimli söylemlerin bir adı da “hamaset” işte. Mesela İstanbul Kanalı’nı tartışırken “Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden…” gibi şeyler söylemek sevimlidir ama anlamsızdır.

Şimdi arkanıza yaslanıp bir sorun bakalım: Bu yazı ne söyledi? Eğer gözleriniz dalıp gidiyorsa, yakalandım demektir!

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum