|
Sarı Yelekliler ve yeşil kuşak

Türkiye’de muhafazakâr camia üzerinde çok kapsamlı operasyonlar yapıldığını biliyoruz. 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde bu operasyonlar derinlik kazanmış, muhafazakâr camia içinde belli grupların hâkim konuma gelmeleri sağlanmıştır. Türkiye’de belirli çevreler, “yeşil kuşak” projesini oldukça sığ ve taraflı bir bakış açıyla ele almıştır. Klasik Sünnî-Matürîdî-Hanefî-Türk İslam çizgisini yeniden hayata geçirme ihtimali bulunan İmam Hatip Liseleri de Amerikan projesi şeklinde yorumlanmıştır.



Hâlbuki İmam Hatipler millî ve yerli bir duruşu temsil ediyor, emperyalizm sonrası oluşan bağımlı yapılarla büyük bir mücadelenin içinde yer alıyordu. Küresel sermayeyi temsil eden yapıların İmam Hatiplere karşı çıkmalarına rağmen muhafazakâr-kozmopolit çevrelerle iş tutması son derece anlamlıdır. 90’lı yıllarda klasik çizginin dışında hayat bulan bütün gruplar çığ gibi büyümeye başladı. Zaten 28 Şubat sürecinde ilk darbeyi İmam Hatip Liseleri yedi. 28 Şubat muhafazakâr-kozmopolit çevrelerle yerli millî çevrelerin en sert çatışmasıdır.

Yeşil kuşak, Sovyet yayılmacılığı karşısında bir savunma hattı olarak tarif edilmişti. Bugün bu tarifin çok yetersiz olduğu anlaşılıyor. Özellikle doksanlı yıllarda muhafazakârlar arasında birkaç gruba “yol verilmesi” yeşil kuşak projesinin Sovyetler’le doğrudan alakalı olmadığını gösterdi. Türk ve İslam dünyasında bazı grupların hâkim kılınmasıyla bütün Türk ve İslam dünyası yönetilebilir çaresizlik içinde kalacaktı. FETÖ’nün Sovyetler dağıldıktan sonra Türk ve İslam dünyasına çok güçlü bir çıkarma yapması önemlidir. Sovyet sonrası dönemde Türk dünyası için büyük bir manevra alanı açılmıştı. Amerika hiçbir şekilde Türk dünyasının kendi içinde faaliyetler üretmesine izin vermeyeceğini göstermiş oluyordu.

Yeri gelmişken “yeşil kuşak” projesinin anlaşılması açısından en önemli örneklerden birini paylaşmalıyız. Sovyetler dağıldıktan sonra Türkiye, Türk dünyasına eğitim alanında önemli bir destek sunmak istedi. Bütün Türk cumhuriyetlerinden on bin civarında öğrenci Türkiye’de öğrenim görmeye başladı. Bu öğrencilerden önemli bir kısmı İmam Hatip Liselerinde öğrenim görüyordu. Eğer program devem etseydi bugün Türk şiveleri arasında Türkiye Türkçesinin çok daha yaygın olduğunu görebilecektik. Fakat olmadı, FETÖ Türk ve İslam dünyasında yükselişe geçti, yeni bir din dili üretildi, Türk ve İslam dünyası Amerika-İsrail-İngiltere’nin müdahalelerine açık hâle geldi.

Fransa’nın altını üstüne getiren olaylardan sonra ister istemez Gezi Parkı Kalkışması’nı hatırladık. 2013’te, derin Anadolu’yu varlık kaygısına düşürecek kadar sarsan bu hadiseler, başta İstanbul olmak üzere Ankara ve özellikle İzmir’de çok etkiliydi. Gezi Parkı Kalkışması, kozmopolitizmin yerli ve millî olanı saf dışına itme arayışından doğmuştu. Bu olayların daha üçüncü gününden itibaren FETÖ kontrolünde olduğu anlaşılmıştı. Fakat muhafazakâr entelektüeller, Gezi’de FETÖ aklını görmek istemedi ya da daha doğru bir ifade ile görülmesini istemedi. Muhafazakâr entelektüeller Gezi Parkı Kalkışması’nda açık bir tavır sergilemedi, dönemin muhafazakâr siyasetçisi kozmopolit çevrelerden gelen talepleri önemsediklerini belirtti. Muhafazakârlar ve kozmopolitler arasında yakınlaşma çok güçlüydü, bu da aradaki yakınlaşmanın çok daha önceden kurulduğunu gösteriyordu. Sanki Amerika derin aklı “yeşil kuşak” işte budur demek istiyordu.

2013’ten sonra yaşadığımız hadiseler, millî ve yerli olanla muhafazakâr-kozmopolitizm arasındaki mücadelenin çok daha derinleştiğini gösterir. Muhafazakâr elitler 2013 sonrasında yaşanan olayları hiçbir şekilde Türkiye’ye yönelik emperyalist bir saldırı olarak görmedi. Buna 15 Temmuz da dâhildir. Millî ve yerli olanla muhafazakâr-kozmopolitler arasındaki kavgayı “yol ayrımı” şeklinde tanımlamak tarihî gerçeklere uygun değildir. Çünkü başta belirttiğimiz gibi iki eğilim arasındaki zıtlık çok erken tarihlerde belirginleşmişti.

Fransa’yı kasıp kavuran Sarı Yelekliler olayını izah ederken Türkiye’yi olayların merkezine koymak ve buradan da Türkiye’ye yönelik eleştiriler çıkarmak anlamlı değil ama muhafazakâr-kozmopolitler yine de konuyu Türkiye’ye getirmekte bir sakınca görmüyor. Bu tavrı anlamsız bir alınganlık şeklinde görmemiz mümkündür. Fakat yarım asra varan bir zıtlık çerçevesinde ele alındığında bunların basit alınganlıklar olmadığı hemen anlaşılır. Bahsettiğimiz zıtlığın bundan sonraki dönemlerde çok daha görünür hâle geleceğini söylemekle kehanette bulunmuş olmayız.

#Fransa
#Türkiye
5 yıl önce
Sarı Yelekliler ve yeşil kuşak
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?