Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hafta içinde Asya piyasalarının açık olduğu zaman diliminde bir ara Dolar /Türk Lirası paritesi 4.97 seviyesini gördü. Bir an hepimiz endişeyle “Ne oluyor? Kur 5 seviyesini de mi aşacak?” diye pariteye baksak da durumu Asya piyasasındaki sığ işlemlere bağladık. Nitekim ertesi gün kur bu seviyelerden bir miktar aşağıya geldi. Panik durumu endişeli bekleyişe geçti.

        Bir başka ifadeyle Dolar/Türk Lirası paritesinde artık 5 seviyesinde değiliz ancak mevcut 4.85 seviyesi “yıl başından beri yüzde 20 devalüe olmuş kur“ anlamına geldiği için ortada sevinecek bir durum da yok!

        Piyasanın dengesi şaştı

        Kur yüksek. Hem de çok yüksek. Türk Lirası’nın son 2 yılda ABD Doları’na karşı değer kaybı 40’ı geçti. Enflasyondan arındırılmış olarak Türk Lirası’nın fiyat düzeyini ticaret yaptığı ülkelere göre karşılaştıran Reel Efektif Döviz Kur Endeksi hesaplanmaya başlandığı 2003 tarihinden beri hiç bu kadar düşük olmamış. Son 2 yıldan beri gelişmekte olan ülke kurların ABD Doları’na karşı değer kayıpları hesaplandığında TL’nin yüzde 40 değer kaybından daha kötü performans gösteren kurlar sadece Arjantin Peso’su, Mısır Pound’u, Venezuela Bolivar’ından ibaret.

        Sadece kur değil yüksek olan.. Faiz de yüksek

        Türkiye Hazine’si geçen hafta yaptığı 2 yıllık tahvil ihracından yüzde 20 faiz ödedi ki bu oran son 10 yılın en yüksek borçlanma maliyeti. Hazine bir süredir ABD Doları cinsiden ihraca çıkmadı ama 10 yıllık vadede ABD Doları cinsi bir ihraca çıksa ödeyeceği faiz ikinci piyasaya bakıldığında tahminen yüzde 7.0 -7.50 - civarı olacaktır.

        Tabii durum bu olunca şirketlerin kredi maliyetleri de ciddi yükseldi. ABD Doları cinsinden Türk bankaların 10 yıllık tahvilleri yüzde 9-10 seviyesine çıktı. Türk Lirası cinsinde ortalama kredi maliyetleri 10 yılın en yüksek seviyesi yüzde 25’e yükseldi.

        Piyasanın beklediği gelişmeler ne?

        Kamu maliyesi son derece disiplinli olan, bütçe açığı yüzde 2, kamu borcu yüzde 30 bir ülkenin borçlanma maliyetleri neden bu kadar yüksek? Kuru neden bu kadar değer kaybetti.

        Sebepler muhtelif ama baştan şunu ifade edelim yazının başından beri ele aldığımız zaman dilimi olan “son 2 yıl"da Türkiye’nin başına gelmeyen kalmadı. Darbe girişimi ile başlayan not indirimleri devam eden ve sürece eşlik eden OHAL ve en nihayetinde 2 sene de 3 seçim!

        Bu sebeple de yazıyı bu gözle okumakta fayda var diye düşünüyorum.

        Yine ekonominin içinden gelen sebeplere girmeden, geçen 2 sene içinde yatırımcı gözünde önemli erozyona uğrayan bireysel hak ve özgürlükler kavramı, mülkiyet hakkının kanunlarla korunması ve kurumların bağımsızlığı gibi ana başlıkların fiyatlamaları ciddi bozduğunu not etmekte fayda var.

        Peki bunların dışında piyasanın yeni ekonomi yönetiminde beklediği kısa vadeli vaatler ne olacaktır?

        * Bir süredir yüksek devirde çalışan ekonominin (artan kredi portföyü, teşvikler, emekli ikramiyeleri vs) kontrollü olarak daha dengeli bir seviyede çalışmasını sağlamak.

        * Enflasyonla mücadeleyi sadece TCMB’nin omuzlarına bırakmadan mali politikalarla uyumlu seferberlik şeklinde yürütmek.

        * Yüzde 7’lere yaklaşan ve finansman yapısı kötüleşen cari açığın iç talep kaynaklı unsurlarla daha fazla bozulmasını engellemek.

        * Reel sektörden dalga dalga gelen yapılandırma taleplerini bankacılık sektörünün temsilcileriyle beraber kontrollü bir süreç olarak yönetmek.

        Bunlar benim çok kısa vadeli piyasaların aşırı karamsarlığını dağıtabilmek için önerilerim.

        Daha sonraki fazda (Aslında mümkünse kısa vadeli programa zarar vermeden eş zamanlı ) reformlar konu başlığı açılabilir. Ona da bir sonraki yazı da değiniriz.

        Diğer Yazılar