Farkında mısınız, memleketteki hiçbir meseleyi esastan tartışamaz hale geldik. Herkes kendi cephesinden yorum yapıyor, sorunlara çözüm aramak yerine sadece "haklı çıkmak" için konuşuyor. Hal böyle olunca, orta yere bir sağırlar diyaloğu çıkıyor. Herkes çok konuşuyor ama sorunlar orta yerde duruyor.

Samsun Tersanesi'nin bir türlü faal hale gelememiş olmasını da pekala buna örnek gösterebiliriz. Bir zamanlar kentin önüne binlerce istihdam sağlayacak parlak bir proje olarak servis edilen Tekkeköy kıyılarındaki tersane projesi, adeta yılan hikayesine dönmüş vaziyette...

Konuya ilişkin muhalefeti dinlersek, bir zamanlar bu konunun siyaseten nasıl istismar edildiği anlatılıyor. Yalancılık ve halkı kandırma ithamları havalarda uçuşuyor. Kamu kaynakları çarçur edildi, yanlış yer seçildi diye söylenip duruyor.

Ama bir çözüm öneren yok...

İktidar cenahına kulak kabartırsak, dünyadaki deniz ticaretinin krizde olduğu söyleniyor. Köklü tersanelerin dahi yeni sipariş alamadığından yakınılıyor. Hal böyleyken Samsun Tersanesi'nin gelişmemesinin normal karşılanması gerektiği anlatılıyor.

Bir çare arayan, bir çıkış gösteren yok...

Hal böyle olunca ben de iş güç edindim, Samsun Tersanesi'nin durumu nedir, neden bir türlü gelişemiyor, sorunlara ne çareler bulunabilir diye araştırdım.

SAMSUN TERSANESİ'NDE CİDDİ ALTYAPI SORUNLARI VAR

Samsun'da tersane için Tekkeköy sahillerinde yaklaşık 950 dönümlük arazi, 2007 yılında dört yatırımcıya tahsis edilmişti. Zaman içinde bunlardan biri vazgeçti, ikisi ise çivi bile çakmadı. Bir tek Samsunlu yatırımcı olan Atilla Makine kendisine tahsis edilen arazide tesis kurmaya başladı. Şirketin genel müdürü olan Hüseyin Atilla ile tersane alanında uzun bir görüşme yapma fırsatı buldum. Bana detaylarıyla alandaki sorunları anlattı.

73 yaşının verdiği tecrübeyle meseleye son derece yapıcı bakan Hüseyin Bey, tüm imkansızlıklara rağmen yüzde 64 seviyesinde yatırımı tamamladıklarını ama deniz üretimine yönelik kıyı tesislerini yapmak için altyapı sorunlarının çözümünü beklediklerini söylüyor.

Esasında açık denize karşı tersane yapmak zor bir iş... Bunun için aynı zamanda dalga kıran vazifesi gören, kıyıya paralel 12 metre yüksekliğinde bir mendirek inşa edilmiş. Zamanın parasıyla 30 milyon liradan fazla kamu kaynağı kullanılmış...

Ancak o zamanlar dikkate alınmayan ciddi bir problem, kısa sürede karşımıza çıkmış: Tersane için ayrılan alanın iki yanında birer dere var... Bir hayli debisi bulunan bu iki derenin ağzı, yapılan mendireğin iki ucuna açılıyor. Vaktiyle derelerden gelen kumlu alüvyon, mendirekle kıyı arasında kalan alanı doldurmaya başlamış. Öyle ki çekilen hava fotoğraflarında açıkça görüldüğü gibi mendireğin iki yanında adacıklar oluşmuş.

Uzun lafın kısası, gemi yapımı sırasında kullanılacak alan kumla dolmakta olduğu için tersanenin fiilen görev yapması imkansız hale gelmiş...

Sorunun çözümü yok mu? Elbette var... İki yandaki derelerin denizle kavuştuğu noktaların mendirek dışına alınması gerekiyor. Bunun için de 2-3 milyon lira daha yatırım lazım. Bu para küçümsenecek bir rakam değilse de daha evvel yapılan 30 küsur milyon liralık yatırımı işlevsel hale getirmek için bunun yapılması şart...

Hüseyin Atilla, kamu maliyesinin 'kısa vadede getirisi şüpheli' bir ilave yatırım yapma konusundaki tereddütlerini anladıklarını söylüyor. Lakin yaratıcı çözümler bulmanın mümkün olduğuna inanıyor. Mesela mendirek ile kıyı şeridi arasını dolduran kumun yıkanıp elendikten sonra çimento sektöründe kullanılabileceğini, bunun da ilave yatırımın finansmanında kullanılabileceğini anlatıyor.

TERSANE SEKTÖRÜ NE DURUMDA

Rakamlara bakılırsa Türkiye'de tersanecilik, yüzyılın ilk on senesinde ciddi gelişme yaşamış. 2000 yılında 37 olan tersane sayısı 2015'te 79'a kadar çıkmış. Kurulu kapasitede ise 6 kata varan büyük artışlar meydana gelmiş.

Tersanelerin aldığı gemi yapım siparişlerindeki değişim ise önceleri yukarı yönlüyken son yıllarda yaşanan iç ve dış ekonomik krizler nedeniyle adeta çakılmış. 2006'da 2 milyon DWT sipariş alan Türk tersanelerinde siparişler, 2008'de bir ara 4,3 DWT'a kadar ulaşmış. Lakin 2017 yılı verileri, 174.000 DWT'ye düşen rakamlar ile dibe vurmuş halde.

Durum böyle olunca, faaliyetlerini neredeyse sıfıra indiren tersaneler, biraz bakım onarım faaliyetleriyle biraz da gemicilik dışındaki sektörler ile ayakta kalmaya çalışıyor. Tuzla ve Yalova tersaneleri gibi Türkiye'nin en köklü tersaneleri bile cirolarının çoğunu gemi inşaatıyla değil piyasaya çelik yapı elemanları imalatıyla yapmaya başlamış durumda... Öyle ki 3. köprü ve körfez geçiş köprüsü gibi yapılar ile yeni havalimanının terminal binası yapımında tersanelerin tesislerinden yararlanılmış...

NELER YAPILABİLİR?

Sektörün durumu böyleyken Samsun tersane alanına yeni yatırımlar yapmanın mantıksız olacağı düşünülebilir.

Ama kazın ayağı öyle değil... Uluslararası ticaret hacminin yeniden gelişmeye başlamasıyla tersanelerin yeniden eski parlak günlerine dönmeleri mümkün görünüyor. Üstelik bu canlanma başladığında, daha yüksek teknolojiyle üretim yapacak yeni tersanelerin avantajlı hale geleceğini de hesaba katmak lazım.

İçinde bulunduğumuz bu durgun dönem, Samsun tersanesinin altyapı eksiklerinin giderilmesiyle değerlendirilmelidir.

Bana sorarsanız devlet yetkilileri, tersane yatırımcılarını karşısına alıp, yeni bir sözleşme için masaya oturmalı... Onlara demeli ki, "tersane alanındaki derelerin pozisyonları ve mendirekle kıyı arasına dolan alüvyonun temizlenmesi gibi ilave yatırımları yapacağız, ama siz de buna paralel olarak son teknoloji ile gemi imalatı yapacak kendi yatırımlarınızı tamamlayacaksınız."

Bunun için bir tür teminat mekanizması işletilebilir. Ayrıca askeri gemilerin modernizasyonu ve yeni askeri gemi siparişleri konusunda yerli özel sektörden yararlanılması düşünülebilir. Böylece savaş gemileri için yurtdışına aktarılmak zorunda kalınan paralar milli servet olarak yerli sermayeye aktarılmış olur.

Netice itibarı ile Samsun Tersanesi'ne yatırım yapan da orada istihdam edilen de bizim kendi insanımız olmayacak mı?