Tarih boyunca imanla küfür arasında cereyan eden bir mücadelenin, ahirzaman olarak nitelenen çağımızda daha da şiddetlenerek devam ettiği ve edeceği, bir gerçek.
Bu çetin mücadelede her türlü yalan, iftira, tuzak, komplo ve kumpasa başvurulacağı ve insanların bilumum zaaf ve boşluklarının kullanılıp değerlendirilmek isteneceği de.
Onun için herkesin her an son derece dikkatli, uyanık, müteyakkız olması icab ediyor.
Bu da yetmiyor. Şahsî plandaki dikkat ve teyakkuzun ötesinde, sağlam ve sarsılmaz hakikat ve ölçüler üzerine bina edilmiş kuvvetli bir şahs-ı manevînin koruyucu şemsiyesi altına girmek kaçınılmaz bir mecburiyet.
Fert dâhi de olsa, tek başına bu hücumları göğüsleyemez. Vâki saldırılara dayanabilmek ve daha da ötesinde püskürtebilmek için, mutlaka muhkem bir cemaat dayanışmasına sığınarak ondan kuvvet almaya ihtiyaç var.
Cemaat deyince de, kesinlikle şahıs eksenli hareketleri anlamamak lâzım. Hiçbir şekilde şahısları ön plana çıkarmayan, şahs-ı manevî manasını hâkim kılabilmiş ihlâslı, yekvücut, mütesanid, muhkem birliktelikler gerekiyor.
Çünkü derinlere kök salmış, güçlü ve sağlam manevî bağlarla tahkim edilmiş, her meselenin hakkı verilerek yapılan meşveretlerle sonuca ve karara bağlandığı, İlâhî bir istihdamla ihlâs ve tesanüd manaları üzerine bina edilmiş bir şahs-ı manevîyi hiçbir fitne veya dayatma çökertemez ve dağıtamaz.
Bu ölçülerin bütün incelik ve nüanslarıyla vurgulandığı Risale-i Nur anlayarak okuyup yaşayanlar tarafından teşkil edilen şahs-ı manevînin, başından beri bir numaralı hedef olmasına rağmen, en fırtınalı ve muhataralı zamanlarda bile bütün baskı, dayatma, tuzak, fitne ve komploları boşa çıkararak hizmete devam edebilmesinin sırrı işte burada.
Üstadın vefatından sonra Nur hareketinin, fitnelerle bölünüp parçalanmak istenmesine rağmen, zaafa düşüp dağılmak şöyle dursun, farklı kollarıyla birlikte daha da güçlenip dünyayı kucaklar boyuta erişmesinin de.
Nesilden nesile aktarılarak bugünlere taşınan bu manalar, inşaallah dünya durdukça yaşayacak ve vakti gelip dünya sahnesi kapandığında ebediyet âlemine intikal edecek.
Ne mutlu o şahs-ı manevî sırrına erenlere...