Aramızdan ayrılalı iki yıl gibi bir zaman olmuş.
Günler ne çabuk da geçip gidiyor. Her tarafta hatıraları var, yad etmemek ne mümkün?
Sadettin Ağabey, gazetemizin temsilciliğini yapıyordu. Çalıştığım kuruma yakın olması hasebiyle, sık sık yanına uğrayıp, sonra eve gidiyordum. O sebeple unutulmayan hatıraları çok, hafızalardan silinmez. Yeni büromuzda da bir resmini Hamit kardeşimiz çerçeveletip asmış. Allah (cc) rahmet etsin. Onun meşhur mekânı Fındıksuyu Geyve’de “ikinci sema” olarak tabir ederdi. Burada okuma programları yapılır, İstanbul’dan ve çeşitli şehirlerden katılım olurdu.
İlk senelerdi, henüz iki kat üstü açık, sadece üstte köşkü andıran bir bölüm vardı. Bir akşam beraber orada kaldık. Mevsim yazdı. Birer battaniye aldık yatacağız, ama yatmak ne mümkün! Sadettin Abi hiç yatar mı? Yatsı ezanına dağdaki çakallar eşlik ediyordu. Sübhanallah! Hayretler içinde dinledik, yatsı namazını beraber kıldık, sonra çaylarımızı içtik. Rahmetli Sadettin Ağabeyin güzel de bir sesi vardı.
“Lâleli Dağı’nda da yolum azıttım,
Çağırdım Kadir Mevlâm hey.
Bir taraftan yağar kar ile boran,
El aman el aman meded ya Hannan ya rahman...” söylerdi biz de ona eşlik ederek söylerdik. Belli bir saatten sonra kafayı vurdum yattım, uyandığımda saat hayli geçmişti. Aşağıdan bir ses geldiğini duydum. Meğer rahmetli oralarda geziniyormuş. “Ne oldu ağabey” dedim. “Uyuyamadım” dedi. “Hasan kardeş, yaralı bir çakal nasıl derinden inleyerek uluyup duruyordu. Üstadımızın tabiri ile bu dağ komşularımız olan bu mahlûklar, gece dağı velveleye veriyorlar hele o ezan ile bağırıp çığrışmaları dikkate değer, vadiyi ayağa kaldırıyorlar adeta, kendi lisanları ile zikrediyorlar.
Sadettin Ağabeyle bir yolculuğa veya bir yere derse gitsen aç kalmazdın. Seni yolda aç koymazdı, hele onun tabiri ile çaysız (serum derdi) hiç bırakmazdı.
Rabbim gani gani rahmet eylesin. Peygamberimize (asm) ve Üstadımıza komşu eylesin. Amin...