Çağla Şıkel, Sinem Güven ve Yüksel Ak. Üçü de bir döneme damgasını vuran, podyumlarda fırtına gibi esen tescilli güzellerden. Gençlik dönemlerinde katıldıkları güzellik yarışmasıyla bir anda hayatları değişti. Eski Türkiye güzelleri, kariyerlerinin zirvesinde yuva kurup çocuk yaptı. Hem örnek birer anne oldular, hem de iş hayatından hiç kopmadılar. Defilelere çıktıkları dönemden beri kopmayan üç ünlü güzel, şu sıralar rol aldıkları reklam filmiyle dikkat çekiyor. Biz de üç eski arkadaş ile İstanbul Marriott Hotel Şişli'de bir araya geldik.
Küçük yaşlarda kurtlar sofrası diye tabir edilen bir çevrede çalışmaya başladınız. Bu ortamda kendinizi korumak zor olmadı mı?
ÇAĞLA ŞIKEL: Kendini keşfetme, gelişme, olgunlaşma dönemini biz biraz daha fazla göz önünde yaşadık. Bu dezavantaj olabilir. Kendimi çok özgür bıraktım, ne yaşamak istiyorsam onu yaşadım. Sadece tek bildiğim bir şey vardı, o da hayat enerjimi kaybetmemek.
YÜKSEL AK: Çizginizi özellikle korumaya çalışmıyorsunuz. Bazı şeyler biraz da senin yapın, duruşun ve kişiliğinle ilgili.
Başka işlerle de meşgulsünüz. Sadece modellik yapıyor olsaydınız durum ne olurdu?
Ç.Ş.: Sadece modellik yapan insanlar olsaydık şimdi unutulup gitmiştik. Bizim başka yeteneklerimiz var ve farklı alanlarda aktif olarak çalışmaya devam ediyoruz. Yakında Alişan'la olan dizimiz başlayacak.
SİNEM GÜVEN: 19 yaşında işe başladım. Çok erken yaşlarda birtakım mesuliyetlerin içerisine girdik ve bunun bilinciyle büyüdük. O yaşlarda çalışmaya başladığınız zaman bu bir yaşam tarzı haline geliyor. Farklı dallarda çalışmaya ve üretmeye devam ediyorsun. Gelişmezsen yaşayamazsın. Son üç yıldır mücevher tasarımı yapıyorum.
Ç.Ş.: İlkokul sonda bale temsillerine çıkmaya başladım. Çocuk oyunlarında görev aldım. Hayallerimi, neler yapmak istediğimi, bunlar için para biriktirdiğimi hatırlıyorum.
Y.A.: Kadının kendi parasını kazanması çok güzel bir duygu. Ben de bir süredir bir arkadaşımla örgü çantalar tasarlıyorum.
S.G.: Kız çocukları prenses olarak yetiştiriliyor. Çok iyi eğitimler alsalar da, hedef iyi bir aileye gelin gitmeleri oluyor. 'Benim çocuğum Harvard mezunu, bilmem ne ailesine gelin gitti. Şu anda çalışmıyor' diyorlar. Eğer sen çalışmıyorsan, üretmiyorsan, o kadar eğitimi sadece etiket olarak almamalısın. Kızlarımızı beyaz atlı prensini bekleyen prensesler olarak yetiştirmemeliyiz.
Yıllar sonra reklam filmi için yeniden taç takmak nasıl bir duygu oldu?
Ç.Ş.: Kendimi nostaljik hissettim.
Y.A.: Bence çok eğlenceliydi. Yıllar nasıl geçmiş inanmıyorum.
Bir de dünya güzellik yarışması deneyiminiz oldu...
Y.A.: "Yüzyılı kapatan güzel olacağım" derdim ama açan oldum. 2000'de katıldım yarışmaya. Dünya Güzellik Yarışması'nda da üçüncü oldum. O çok daha farklı bir heyecandı.
Ç.Ş.: Yarışmada 89 kişiydik. Hayatımda kendimi hiçbir zaman o kadar mutsuz, çirkin hissetmemiştim. Saçımda taraklı tokalarım vardı. Kaşlarımın yarısını aldırmış kalemle boyuyordum. Mavi farlar sürüyordum. 'Kaçıncı olabilirim?' diye hesaplıyordum. Saydığımda 65'inci oluyordum ama dördüncü oldum. Çığlık çığlığa ağlamıştım.
ESKİ GÜNLERİ ÖZLÜYORUM
Sizlerin iletişimi o günlerden bugünlere kadar devam etti mi?
Ç.Ş.: Yüksel, İstanbul'da değil, İzmir'de yaşıyor. O yüzden çok bir araya gelemiyoruz. Özel defile için buraya geldiğinde illaki toplanıyoruz.
S.G.: Sosyal medyadan birbirimizi takip ediyoruz. Onun dışında çocukların doğum günlerinde bir araya geliyoruz.
Bu sektörde arkadaş bulmak zordur. Siz nasıl bu samimiyetinizi korudunuz?
S.G.: Arkadaş olmama şansımız yoktu. Sürekli iş seyahatine giderdik.
Ç.Ş.: Aramızda en ufak bir tartışma olmazdı.
Eskiden mankenlikten iyi paralar kazanılıyor muydu?
S.G.: Hem de çok iyi kazanılıyordu. O zaman mankenliğin meslek olarak bir duruşu ve değeri vardı. İşimizi her zaman saygıyla yaptık, kendimize baktık. Günde üç işe koşturduğumuzu bilirim.
Ç.Ş.: Eskiden defileden önce iki gün prova yapardık. Koreografiler için sayfalarca notlar tutar çalışırdık. Şimdi defileye iki saat kala gidip podyuma çıkıp yürüyorsun. Eski dönemi özlüyorum.
Neden yarışmalara giriş amacı oyunculuğa geçiş yapmak oldu?
Y.A.: Talep olmadığı için yeni mankenler çıkmıyor.
Ç.Ş.: Her şey çok dijitalleşti. Tanıtımlar, sosyal medyadan yapılıyor. Modellik dönemi çoktan kapandı. Elbiseleri artık askı üzerinde tanıtıyorlar.
Yeni modellerden kimi beğeniyorsunuz?
Y.A.: Yeni model var mı?
S.G.: En son Didem Soydan'dı.
Üzerinizde güzel olma baskısı hissediyor musunuz?
S.G.: Aynaya bakıp güzel hissetmek önemli. Gözünün içi gülmüyorsa, sabaha kadar boyan güzel olamazsın.
Ç.Ş.: İçin enerjikse, saçın bile farklı parlar.
Y.A.: Sürekli güzel olmanızın beklenmesi de zor bir durum.
HAYATIN ANLAMI DOĞURMAK VE ÇOĞALMAK
Kariyerinizin en parlak zamanlarında evlenip çocuk yapma kararını nasıl aldınız?
Y.A.: Üzerinde hiç düşünmedim. Öyle gelişti.
Ç.Ş.: Kariyerimi düşünerek evliliğimi ve çocuklarımı yapmadım. Öyle bir enerjim varmış ki hiç durmadan çalışmaya devam ettim. Böyle bir anne olacağımı bildiğim için de hiç hesap yapmadım.
Anne olmak sizi değiştirdi mi?
Y.A.: Anne olmak insanı çok güçlendiriyor.
S.G.: Annenin ve diğer çocukların farkına varıyorsun. Hayatta hiçbir şeyi çocuğun kadar sevmen söz konusu değil.
Ç.Ş.: Asla erkek olarak dünyaya gelmek istemezdim. Annelik duygusundan dolayı kadın olduğum için çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Bence hayatın anlamı doğurmak ve çoğalmak. Bu duyguyu sadece kadınlar yaşadığı için erkeklere çok üzülüyorum. Doğurma duygusunu yaşamadıkları için bizlerin yanından geçemezler. Çocuklarımla beraber kendimi buldum.
Çağla Hanım boşandıktan sonra eski eşiniz Emre Altuğ'la çok iyi bir iletişim kurdunuz. Bunu sağlamak zor mu?
Ç.Ş.: Bu bizim çocuklarımıza duyduğumuz aşkı gösteriyor. Biz Emre ile çok doğru bir zamanda ayrıldık. Bu nedenle o iletişimimizi koruduk. Biraz daha iteklemeye çalıştığında geldiğin son nokta birbirini görmek istemediğin bir hal olabiliyor. Biz bunu öngördük ve mantıklı bir ayrılık yaptık.
Y.A.: Aslında olması gereken ilişki bu.
YARIŞMAYA ARABA KAZANMAK İÇİN GİRMİŞTİM
Türkiye güzeli seçildiğiniz gün neler hissetmiştiniz?
Ç.Ş.: 17 yaşımda seçildim. Tam daha olgunlaşmamış, kadınlığını hissetmemiş, çocuk ve güvensiz bir anımda seçildim. Çok zor bir süreçti. Bence kendimi tanımam için o taç bana verilmişti. Daha sonrasında Çağla'yı tanıdım. 20 kızın en iddiasız ve güveni olmayanı bendim. Sadece balerin olduğum için sahnede duruşuma güveniyordum. Hayatımın dönüm noktası ve şok yaşadığım andı.
S.G.: Benim için çok ruhsuzdu. Türkiye güzeli seçildikten sonra 'Ağlamayan ilk Türkiye güzeli' diye başlık atmışlardı. Ben yarışmaya araba odaklı girmiştim. (Kahkahalar)
Ç.Ş.: Bombasın sen. İnsan güzelliğine güvenip araba almaya gider mi! (Gülüyor)
S.G.: 1994 yılında İstanbul'a gelmiştim. Gaye Sökmen "Güzellik yarışması olacak, gir" demişti. Ben de o sırada bir araba almak istiyordum ama param yoktu. Seçildim arabamı aldım.
Ç.Ş.: O dönemlerde çok iyi arabalar veriyorlardı. Trafiğe çıktığın zaman gidemiyordun. 'Türkiye güzeliyim' diye bağırıyordu.
PARAYA DA SEVGİYE DE YAPIŞMAMAK LAZIM
Para sizin için ne kadar önemli?
Y.A.: Para araç, olmazsa olmuyor ama hayatınızın en önemli noktası olmamalı.
S.G.: Parayı da, sevgiyi de, serbest bırakmak lazım. Parayı çok sevip yapışırsan senden gider.
Ç.Ş.: Para odaklı yaşayan, bu konuda hırsları olan biri değilim. Her şeyden önce çocuklarımın geleceği çok önemli. Neye, ne kadar harcadığıma çok dikkat ederim. Har vurup harman savuran bir insan olmadım. Bu paraları kolay kazanmadık. Paranın kıymetini bilen bir insanım.
Marka takıntınız var mı?
Y.A.: Benim hiç yok. Rahatlığıma düşkünüm.
S.G.: Her yerden alışveriş yaparım. Asla moda parça almam. Her zaman giyebileceğim şeyler alırım. Alıp bir parçayı altı ay kullanmıyorsam onu bir başkasına veririm.
Ç.Ş.: Giymeyeceğim bir şey almıyorum ama alışveriş yapmayı çok severim. Beyoğlu'ndaki Terkos Pasajı'na gitmeyi severim. Yıllarca giyeceğim bir ayakkabıya çok para verdiğim oluyor ama sayılıdır. Birkaç kere yenik düşüp Balmain'e para kaptırmıştım ama çok bana hitap eden iki parçaydı.