Normal gelen anormallikler - 7

Rüknettin KUMKALE
Rüknettin KUMKALE rkumkale.ymm@gmail.com

Günlük koşuşturma içinde pek çok kişi ve davranışla karşılaşıyoruz. Bir kısmı bizi etkiliyor, fark ediyoruz ve bu davranışın neden yapıldığını düşünüyoruz. Çoğunluğunu ise fark etmiyoruz.

Çünkü artık kanıksamışız. Normal geliyor.

Bir kısmı sizi olumsuz yönde etkiliyor ve etrafınıza söz etmek istiyorsunuz.
Aslında bu "normal gelen anormallikler"den söz etmek bir anlamı ile öz eleştiri. Diğer bir anlatımla bu bizim toplum ve bireyler olarak yapmamız gereken eylem.

Bu yazı dizisinde, kendinizi bulacaksınız. Ve şimdiye kadar fark etmeden yaşadığınız, çevrenizdeki birçok davranışı ve kendi davranışlarınızı fark edeceksiniz.

Bu dizinin önceki yazıları 06.06.2017, 18.07.2017, 22.08.2017, 24.10.2017, 23.01.2018 ve 29.05.2018 tarihlerinde yayımlandı. Bu YEDİNCİ grup.

Çocuklarını büyümüş olarak kabul etmeyen ergenler

Bir önceki yazıda “Ben onun kısa pantolanlu halini bilirim” bölümünde söz etmiştik. Ancak biraz daha açalım. Bu yapımız bizim feodal düşüncemizden kaynaklanıyor. Çocuklarımız, bizim birer parçamız. Onları çok seviyoruz. Ancak onlar bizden ayrı birer birey. Onların kendi dünyaları ve kendi özel hayatları var. Bunu istesekte, istemesekte, kabul etmek zorundayız. Onlar doğdukları andan itibaren kendi kendilerine bir şahsiyet. Onların bizim elimizde canlanmasını, büyümesini hayata atılmasını zevkle ve kıvançla izlemeliyiz. Bu sebeplerle onlara büyüdükten sonra çocuk muamelesi yapamayız, yapmamalıyız. Buna hakkımız ve yetkimiz yok. Eğer çocuk muamelesi yaparsak sonuç felaket olacaktır. Karşınızda hayata sarılamayan, sizin hakimiyetiniz altında, şahsiyetsiz insanlar çıkacaktır. Ve bu anormal davranışımızın üzüntüsünü biz çekeceğiz. Normal davranalım. Ve onların şahsiyetli birer birey olmaları için önlerini açalım.

Çok bilen spikerler

Spikerin kelime anlam Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Radyo ve televizyonda programları, sunan kimse” olarak açıklanmakta.

Artık yüzlerce televizyon kanalımız var. Çok konuşmayı da seviyoruz. Herhangi bir televizyon kanalı. Bir uzman davet edilmiş, güncel bir konu ile ilgili bilgisine başvuruluyor. Beş dakikalık küçük bir sohbette spiker konuktan daha çok konuşuyor ve fikir beyan ediyor. Sanki çağrılan uzman kişi o. Anlatıyor, anlatıyor, konuya bu şekilde yaklaşılması gerekir diyerek konuğu yönlendirmeye çalışıyor. Uzman kişi kısa birkaç kelime söyledikten sonra ayrılıyor. Kanalın adı mı? O kadar çok ki. Sen oraya bir uzman kişi çağırmışsın, ayrıca sen sadece bir spikersin. Yani önüne verilen metni okuyan, bu metne kişisel bir katkıda bulunmayan, bulunmaması gereken bir kişisin, çünkü o konuda uzman değilsin. Bırak ta davetli kişi yanıt versin. Ancak hiç birimiz bunun karşısında değiliz, fark bile etmiyoruz. Artık normal oldu.

Kaldırıma park eden araçlar

Ne bu “Kaldırıma park etmekte mi anormal” diyenler muhakkak ki vardır. Evet arkadaş, kaldırıma park etmek anormal. Kaldırımlar yayalar içi ayrılmış yerler. Ancak yayalar umarsız, araç sahipleri umarsız. Artık hepimize normal geliyor bu anormallik. Geçenlerde bir genç, kaldırımı kapatan aracın üzerinden geçerek yoluna devam etti. O nu birkaç kişi daha takip etti. Belediyeler kaldırımları yükselterek önlem almaya çalışıyor, açıkgöz (!) esnaf kaldırıma rampa koyarak, gene park ediyor. Çözüm için, niyetimiz var mı?

Kaldırımlardaki hayvan dışkıları

Son zamanlarda apartmanlarda evcil hayvan besleme alışkanlığımız oluştu. Kim ne beslerse beslesin ülkemizde demokrasi var diyeceğiz ama, insanlar sahip oldukları bu hayvanları sokaklarda gezintiye çıkartıyorlar ve kaldırımlarda hayvan dışkıları. Apartmanlarda gürültü yapan hayvanlar. Ben hemen temizliyorum diyen okuyucular olacaktır. Sözüm temizlemeyenlere. Demokrasi var ama, başkasının haklarının başladığı yere kadar. Sıradan vatandaş bu anormalliği de kabullendi. Ne yapabiliriz ki, diyebilirsiniz. Belediyeler, Sivil Toplum kuruluşları vatandaşları eğitmek zorunda.

Kapı önünde oturan esnaf

Sokak aralarındaki esnafımız kapısının önünde oturmaya pek meraklı. Kaldırımda gelen geçeni, getiriyor götürüyor. Oturacak yer yok mu? Dükkan önleri sanki misafir kabul yeri. Kapı önünde yemek yeniyor, tavla oynanıyor. Hiç birimiz bu manzarayı garipsemiyoruz. Farkında bile değiliz. Farkında olmalıyız, dikkat çekmeliyiz.

Atlar ölüyor

Dünya’nın en huzurlu, en mutluluk veren yerlerinden biri. Olağanüstü güzel bir sessizlik.
Doğanın müziği olan, martı ve kargaların çıkarttıkları sesler arasında minik serçe cıvıltıları, bu huzura eşlik ediyor.

Dünya’nın her yerinden insanlar bu huzuru içmek için buraya akıyor,

Ve birden bu huzuru bozan bir ses, ses değil ölüm çağrısı; ŞIRRAAKKKKKKKKK

Faytoncu atlarını koşturuyor. Daha doğrusu atları koşmaya zorluyor.

Yollar yokuş, atlar aşırı yorgun, hava sıcak, o, daha fazla yolu kısa zamanda alıp tekrar sıraya girmek için atlarını zorluyor.

Atların birer canlı olması faytoncunun umurunda değil. ŞIRRAAKKKKKKKKK

Atlar yola yığılıp ölüyorlar. Faytoncuya sorsanız, bu işin fıtratında var.

Birkaç gün önce aydınlar bağırdı, yeter bu zulüm dediler. Bitti.

Atlar kızgın güneş altında kocaman faytonu çekerken ölüyorlar.

Dur diyen yok.

Ses çıkaran yok.

Burası Dünya’nın en huzurlu, en mutluluk veren yeri,

Burası Prens adalarından Büyük ada.

Burada atlar ölüyor.

Kimse ses çıkartmıyor.

Anormal olan bu durum artık normal geliyor.

Atlar ölüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İnovasyon 16 Ekim 2019
İşletme sermayesi 16 Temmuz 2019