29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Romantik isyan

Ferhan Bayır

Ferhan Bayır

Eski Yazar

Kriz dönemlerinde toplumda depremler yaşanır, sarsıntılarla toplumların üzerinde yükseldiği zemin kaymaya başlar. Toplumu bir arada tutan yapılarda çatlaklar oluşur, toplumun birliği hızla çözülerek parçalanmaya doğru ilerler.

Toplumsallığın parçalanması sonucu bireyler yalnızlaşır, kendilerini evrenin hiçbir noktasında ait hissedemezler. Bu varoluş kriziyle bireyin yabancılaşması gerçekleşir. Bireyin değer yargılarındaki toplumsallığa dair tüm ağların kopmasıyla, insanın ufkunda bütünlük, birlik gibi kavramlar krizin sis bulutları içinde kaybolur.

Koronavirüs kriziyle, insanlık tarihindeki en derin yabancılaşma yaşanmaktadır. Bireyin bu denli toplumdan koparıldığı, bireyin yalnızlığın girdaplarına bu denli sürüklendiği bir dönem gözlemlenmemiştir.

Herkesin evine kapatıldığı, meydanların boşaltıldığı, sokakların sessizliğe terkedildiği bugün, insan kendi varlığına dönük en trajik anlam krizini deneyimlemektedir.

Liberalizm insanlığın gündemine geldiğinden bu yana, her bireyin kendi çıkarı peşinde koşmasını salık veren serbest piyasa ekonomisiyle, her zaman toplumsallığı parçalama eğilimi göstermekteydi.

Bu krizle birlikte neoliberalizmin toplumsallığı parçalayıp, toplumu atomize etmesinin en uç biçimini yaşıyoruz.

Bu parçalanma karşısında, dünyanın dört bir yanından neoliberalizme, küresel kapitalizme karşı eleştiriler yükselmektedir.

Ne var ki, birçok anti kapitalist itirazlar, tam olarak neoliberalizmin derinleştirdiği yabancılaşma sonucu ortaya çıkmıştır ve bu yabancılaşmanın sınırları içinde sıkışıp kalmaktadır.

Neoliberalizmin enkazı altında dile getirilen bu eleştiriler, kapitalizme karşı isyanların hedefsiz ve soyut hale gelmesine yol açmaktadır.

Krizin iki yönüyle; hem küresel kapitalizmin kendisini krizden çıkaracak yollar aramasına hem de emperyalizmi ıskalayan bu soyut anti-kapitalist eleştirilere karşı mücadele edilmelidir.

Çünkü, kapitalizme karşı dile getirilen bu soyut eleştiriler, yeni toplumsal projeler yaratarak parçalanan toplumu yeniden bir araya getirecek yönelimlerin serpilip gelişmesine ket vurabilir.

Tarihte pek çok örneğinde görüldüğü gibi, kapitalizme karşı hedefsiz eleştirilerin soyut, yıkıcı ve köktenci dili, küresel kapitalizm çağında bilenen kitleleri çıkmaz sokaklara sürükleyebilir.

Kapitalizmin soyut eleştirisinin ideolojik içeriğini mahkum edebilmek için, bu isyanlar tarihsel bakışla irdelenerek, Romantik döneme kadar uzanan gerici kökleri ifşa edilmelidir.

PARÇALANAN TOPLUM

Burjuva toplumunun filizlendiği gençlik döneminde dahi, kapitalizmin toplumu bölen, parçalayan doğası birçok düşünürü derinden sarsmıştır.

Modern kapitalizmin toplumu bölen işleyişine karşı ilk ciddi düşünce hareketini Alman Romantikleri başlatmıştır.

Romantiklere göre, modern toplum her düzlemde yarattığı bölünme, parçalanma sonucu yaşamın birliğine, bütünlüğüne dair idealleri yok etmekteydi.

Modern kapitalizm bireyin kendisiyle, başkalarıyla ve doğayla bölünmesini üretmekteydi.

Alman romantizminin etik anlayışı, bireyin tüm yetilerinin doğaya uygun biçimde gelişmesi, insanın her yönüyle potansiyelinin ortaya çıkmasına dayanmaktaydı.

Ancak, modern kapitalizmle beraber artan işbölümü ve her bireyin kendisini sınırlı bir işte uzmanlaştırması sonucu bireyin kendisiyle birlik olma ideali tehdit altındaydı.

Üretimin akla uygun ve verimlilik esaslı yapılması, insanların vasıf ve yeteneklerinin gelişiminin niteliğini belirleyerek, tüm yetilerini açığa çıkarmak yerine, insanların tek ve sınırlı şekilde biçimlenmesine neden olmuştur.

Herbert Marcuse’un ‘tek boyutlu insan’ dediği bu soruna ilk dikkat çeken Schiller’e göre, modern toplumun yarattığı işçi, insanlık tarihinde varlığının ahengini kaybetmiş en trajik kişiydi.

KAYBOLAN BİRLİK

Alman Romantikleri açısından modern toplumda yaşanan ikinci yabancılaşma, bireyin toplumla yaşadığı bölünmeydi.

Romantikler, burjuva toplumunun bağrında yeşeren kapitalizmin ilk evresinde, serbest piyasa ekonomisinin neden olduğu, toplumsal bütünlüğün yıkılması tehlikesine dikkat çekmişti.

Sadece kendi çıkarının peşinden koşan bireylerin, kamu yararı yerine birbirleriyle piyasada rekabete zorlanmasıyla modern toplumda keskin ayrışmalar, çatışmalar ortaya çıkmaktaydı.

Alman romantikler, liberalizmin müjdelediği anayasal haklar, basın ve ifade özgürlüğü gibi insan haklarını savunmakla birlikte liberalizmin toplumu bölen, parçalayan ekonomik işleyişine itiraz etmekteydi.

Romantiklerin liberalizm karşısında yaşadığı bu ikircikli durum, romantizmin isyan geleneğinden gelen birçok güncel siyasi hareketin yaşadığı çelişkiye ışık tutmaktadır.

Romantiklerin belki de en çok önemsedikleri son yabancılaşma, insanın doğayla olan birliğinin, uyumunun bozulmasıydı.

Romantiklerin birlik, bütünlük idealine ilham veren klasik antik dönemde insanlar, kendilerini doğayla özdeş, onun bir parçası olarak görüyordu.

Ne yazık ki, modern bilim ve teknolojinin gelişimiyle doğa büyüsünü yitirmişti. Doğa güzelliklerin, gizem ve büyünün alemi değildi. Sanata, şiire ilham kaynağı olmaktan çıkarılan doğa, kontrol altına alınmak istenen, mücadele edilen nesne haline getirilmişti.

Modern toplumdaki bölünmeler sonucu, insan bu üçlü yabancılaşma sonucu kendisine, topluma ve doğaya düşman gözüyle bakmaya başlamış ve tüm ahengini kaybederek birlik, bütünlük idealini yitirmişti.

ROMANTİZMİN MİRASIYLA HESAPLAŞMAK

Şüphesiz Alman Romantizmi başta yabancılaşma olmak üzere bütünlük, özne-nesne birliği, insanın doğallaştırılması, diyalektik gibi kavramları gündeme getirerek, Hegel’den Marx’a uzanan kapitalizm eleştirisinin düşüncel köşe taşlarını döşemiştir.

Aynı şekilde Alman Romantizmi akla karşı duyuyu, bilince karşı bilinç dışını, aydınlığa karşı karanlığı, bilime karşı sezgiyi gündeme getirerek Nietzsche’den Foucault’ya uzanan irrasyonel akımının taşlarını da döşemiştir.

Tartışılması gereken, Alman Romantiklerinin, modern kapitalizmin bireyin evrenindeki her katmanında neden olduğu yabancılaşmayı aşmak için ne önerdikleridir.

Bu bağlamda Romantizmin kapitalizm eleştirisinin, bugün yaşamakta olduğumuz kriz açısından ne gibi bir değeri vardır? Bıraktığı ikircikli miras, bugünkü kriz karşısında hangi ideoloji tarafından gündeme getirilmektedir?

Romantikler, modern toplumdaki bölünmeye kapitalist ekonominin işleyişinin neden olduğunu doğru tespit etmişti. Ancak kapitalizmin işleyişine dair bütünlüklü kavrayış, sistemli ekonomi politik bakışları olmadığı için çözüm önerileri ekonomik yani kapitalist ilişkilerin dışında sunulmuştur.

Kapitalizmin ilk evresine, işçi sınıfının oluşum dönemine tanıklık eden Romantikler, işçi sınıfını salt yabancılaşmış, gelişimine ket vurulmuş modern toplumun kurbanı olarak görmüştü.

Bütünlük ideali olan romantiklerin işçilerin tekil birey olarak kavranıp onları bütün bir sınıfı meydana getiren, hatta niceliksel ve niteliksel olarak tüm toplumu kuşatacak özneleler olarak görememeleri, kendi bütünlük iddialarının soyut kalmasına neden olmuştur.

Alman Romantiklerin, işçi sınıfını bütün olarak, modern toplumu dönüştürüp değiştirecek özneler olarak kavramaktaki başarısızlıkları sonucu, Alman idealizmi doğmuştu.

Alman Romantikler kapitalizmin doğasını bütünlüklü kavrayamamaları sonucu, modern toplumdaki çatışmaların yalnızca bölünmeler yarattığına kanaat getirmişti. Çelişkilerden yeni bir formda toplumsal birliğin oluşması imkânını kavrayamamıştı.

Romantikler ileriye baktıklarında çatışan modern sınıfların varlığını gördükçe, gözlerini sınıftan kaçırarak, toplumsal uyumun olduğunu düşündükleri geçmiş dönemlerin karanlıklarına dikmişti.

İleriye dönük hiçbir toplumsal ütopyaları olmaması sebebiyle, kapitalizmi aşıp yeni bir toplumsal birlik yaratacak projeleri olmayan romantizmin mirası gericiliğin saflarında canlanmaktadır.

Hayatın somut çelişkilerini, sınıfsal çatışmalarını soyut felsefi spekülasyonla, şiirle, mitolojiyle aşmaya çalışan Romantizmin idealist isyanı, her kriz koşulunda gün yüzüne çıkan sınıf olgusunu bastırmaya çalışan postmodern hareketlerde gözlemlenmektedir.

Kapitalizmin rasyonalizmle Aydınlanma’nın aklını özdeş gören, modern toplumdaki bölünmeleri aşacak işçi sınıfının yetkin bir özne olma potansiyelini değerlendirmeyen Romantizm, insanlığın tüm ilerici birikimini dinamitleyerek sınıfı perdeleyen postmodernizmin siyasal açmazlarında yankılanmaktadır.

Son krizle birlikte işçi sınıfı hareketlerinin yükseleceği sistem düşünürleri tarafından dile getirilirken, yeni bir toplumsal birlik idealinin insanlığın ufkunda berrak bir biçimde görünebilmesi için, romantik isyanın mistik bulutları dağıtılmalıdır.

Romantik isyan - Resim: 1