T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2015/10-3512
K. 2019/134
T. 12.2.2019

KURUMA BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİ ( Resen Tahakkuk Ettirilen Prim ve Gecikme Zammı Borcunun İptali İstemi - Borç Bildirim Belgesinde İtiraz Hakkı İtiraz Edilecek Mercii ve Süresi İle İtirazın Reddi Halinde Gidebilecek Kanun Yolu ve Süresinin Belirtilmediği/Usulüne Uygun Bir Borç Bildirim Belgesi Düzenlenerek 506 S.K. Md. 79/13 Hükmünde Belirtilen Yasal Prosedürün Yeniden İşletilmesi Gerektiği )

HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Davacı Tarafından 506 S.K. Md. 79/13 Uyarınca Bir Aylık Hak Düşürücü Süre İçerisinde Kuruma İtiraz Edilmediği Sabit İse de Tebliğ Edilen Borç Bildirim Belgesinde İtiraz Hakkı İtiraz Edilecek Mercii ve Süresi İle İtirazın Reddi Halinde Gidebilecek Kanun Yolu ve Süresinin Belirtilmediği Dikkate Alındığında Davacının Hak Arama Özgürlüğünün Zedelendiğinin Kabulü Gerektiği - Usulüne Uygun Bir Borç Bildirim Belgesi Düzenlenerek 506 S.K. Md. 79/13 Hükmünde Belirtilen Yasal Prosedürün Yeniden İşletileceği )

BORÇ BİLDİRİM BELGESİ ( Kurum Tarafından İşverene Tebliğ Edilen Asgari İşçilik Tutarı Üzerinden Kurumca Resen Tahakkuk Ettirilen Sigorta Primlerine İlişkin Borç Tahakkuk Bildiriminde 506 S.K. Md. 79/13 Uyarınca İlgilinin Başvurabileceği İtiraz Hakkı İtiraz Edilecek Mercii ve Süresi İle İtirazın Reddi Halinde Gidebilecek Kanun Yolu ve Süresinin Açıkça Belirtilmesi Gerektiği - Davacının Hak Arama Özgürlüğünün Zedelendiğinin Kabulüyle Usulüne Uygun Bir Borç Bildirim Belgesi Düzenlenerek 506 S.K. Md. 79/13 Hükmünde Belirtilen Yasal Prosedürün Yeniden İşletilmesi Gerektiği )

506/m.79,80

2709/m.40

ÖZET : Dava, davacının Kuruma borçlu olmadığının tespiti ile resen tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammı borcunun iptali istemine ilişkindir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; açılan davanın menfi tespit davası niteliğinde bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesinde belirtilen bir aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra Kurum işlemine karşı dava açıldığının mahkemece gözetilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Davacı tarafından mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesi uyarınca bir aylık hak düşürücü süre içerisinde Kuruma itiraz edilmediği sabit ise de tebliğ edilen borç bildirim belgesinde itiraz hakkı, itiraz edilecek mercii ve süresi ile itirazın reddi halinde gidebilecek kanun yolu ve süresinin belirtilmediği dikkate alındığında davacının hak arama özgürlüğünün zedelendiğinin kabulü gerekmektedir. Bu durumda usulüne uygun bir borç bildirim belgesinin tebliğinden bahsetmek mümkün bulunmamaktadır. Sonuç itibariyle itiraz hakkı, itiraz edilecek mercii ve süresi ile itirazının reddi halinde gidebilecek kanun yolu ve süresinin de belirtildiği usulüne uygun bir borç bildirim belgesi düzenlenerek mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesinde belirtilen yasal prosedür yeniden işletilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki “Tespit ve Kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Malatya İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.12.2009 tarihli ve 2007/99 E., 2009/632 K. sayılı karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 10.10.2011 tarihli ve 2010/2832 E., 2011/13440 K. sayılı kararı ile;

"…Davanın yasal dayanağı, 506 Sayılı Kanun'un 79. maddesinin 12 ve 13. fıkralarıdır. Anılan maddenin 13. fıkrasında, “Sigorta müfettişi tarafından, Kuruma bildirilmediği tespit edilen asgari işçilik tutarı üzerinden Kurumca re'sen tahakkuk ettirilen sigorta primleri bu Kanunun 80. maddesi de nazara alınarak işverene tebliğ olunur. İşveren, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Kuruma itiraz edebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazın reddi halinde, işveren, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir.” hükmü mevcuttur. Eldeki dava dosyasına konu olayda, Kurumca eksik işçilik tespiti nedeniyle hesaplanan prim borcu ve gecikme zammının ödenmesine yönelik bildirimin, davacıya 02.02.2007 tarihinde tebliğ edildiği, davacının, bir aylık süre içinde Kurumun itiraz komisyonuna itirazda bulunmaksızın eldeki davayı 09.03.3007 tarihinde açtığı anlaşılmaktadır.

506 Sayılı Kanun'un 79/13 maddesindeki bir aylık süre, hak düşürücü süre niteliğinde olup, Kurum işleminin tebliğinden itibaren bir aylık süre içinde itiraz edilmemesi halinde, Kurumun işleminin kesinleştiğinin kabulü gerekir. Hal böyle olunca, Mahkemece, Yasada öngörülen bir aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra, Kurum işlemine karşı iş bu davanın açıldığı gözetilmeksizin eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, davacının Kuruma borçlu olmadığının tespiti ile resen tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammı borcunun iptali istemine ilişkindir.

Davacı..... Sağlık Medikal Hiz. A.Ş. vekili; müvekkilinin mesken ruhsatlı yığma binayı hastane olarak tadil ederek hastane ruhsatı almak amacıyla 25 yıllığına kiraladığını, tadilat ve tamirata 11.01.2001 tarihinde başlayıp 02, 03, 04 ve 05. aylarda inşaata ara verdiğini, 06.07.2001 tarihinde ise inşaatı bitirdiğini, tadilat ve tamirat ile birlikte binaya 240 m2 yeni bir ilave inşaat yapıldığını, tüm bu hususların Kuruma bildirildiğini ve işçiliğe ait primlerin Kuruma eksiksiz olarak ödendiğini, ancak Kurum tarafından noksan işçilik bildirildiği gerekçesiyle 17.071,60TL prim ve 24.01.2007 tarihine kadar işlemiş 74.653,69TL faizi ile birlikte toplam 91.725,29TL borç tahakkuk ettirildiğini, oysaki söz konusu binanın yığma bina olduğundan sadece boya badana ve bazı tamirat işlemlerinin yapıldığını, yapılan her işin faturalandırıldığını, işin niteliğinin ve işçiliğin belli olduğunu ve işçilik bedelinin ödendiğini, bu nedenle Kurum işleminin hatalı olduğunu, ayrıca Kurum tarafından eksik işçilik incelemesinin inşaatın bittiği tarihten çok sonraki bir tarih olan 21.11.2006 tarihinde yapıldığını, buna rağmen faizin inşaatın bittiği 06.07.2001 tarihinden itibaren hesaplandığını, bu nedenle faiz talebinin de hiçbir yasal dayanağının olmadığını ileri sürerek Kuruma prim borcu bulunmadığının tespiti ile tahakkuk ettirilen noksan işçilik bedelinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili; davacı adına işlem gören 240m2 yeni yığma bina inşaatı için tespit edilen eksik işçilik bedelinin 06.07.2001 tarihinde tahsil edildiğini, 1477m2 tadilat ve onarım işinden dolayı da eksik işçilik bildirimi yapıldığının 21.11.2006 tarihli Müfettiş raporu ile tespiti üzerine 91.725,29TL prim ve gecikme zammı tahakkuk ettirildiğini, Kurum alacağının 02.02.2007 tarihinde davacıya tebliğ edildiğini, ancak 506 Sayılı Kanun'un 8. fıkrası uyarınca tebliğ tarihinden itibaren 1 ay içerisinde davacı tarafından Kuruma itirazda bulunulması gerekirken itiraz edilmediğini, yasal süresi içerisinde Kuruma itiraz edilmediğinden itiraz konusu borcun kesinleştiğini bu nedenle davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece 10.12.2009 tarihli karar ile; davacının davalı Kuruma borçlu olduğu miktarın 6.137,06TL prim, 20.599,34TL gecikme zammı olmak üzere 26.736,39TL olduğunun tespitine, davacının davalı Kuruma prim borcundan dolayı 10.934,54TL, gecikme zammı yönünden ise 54.054,35TL olmak üzere toplam 64.988,89TL borçlu olmadığının tespiti ile bu kısmın iptaline karar verilmiştir.

Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece 27.12.2012 tarihinde verilen karar ile açılan davanın menfi tespit davası niteliğinde bulunduğu, bu yönüyle uyuşmazlığın yasal dayanağının 506 Sayılı Kanun'un 84. maddesi ve İİK'nun 72. maddesi olduğu, kaldı ki Anayasanın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesinde öngörülen ilke de göz önünde tutulduğunda borçlunun yargı mercileri önünde haklarını ileri sürmesi gerektiği, aksine bir düzenlemenin ise gerek 6183 Sayılı Kanun'da gerekse 506 Sayılı Kanun'da yer almadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Hükmün davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca verilen 10.04.2013 tarihli karar ile; mahkemece kısa kararda hüküm fıkrası oluşturulmadan sadece "direnilmesine" denilerek önceki karara atıf yapılmakla yetinildiği, bu haliyle usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı, mahkemece yapılacak işin usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasından ibaret olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece verilen 19.12.2013 tarihli karar ile usul ve yasaya uygun olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararı ile Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyulmasına karar verilerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Hükmün davacı vekili ve davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca verilen 14.01.2015 tarihli karar ile; direnme kararı verilip hüküm tefhim edildikten sonra bu karardan dönülemeyeceği, mahkemece yapılacak işin HUMK 381. ve 388. maddelerine uygun şekilde mahalli mahkemece verilen ilk karar gibi hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktan ibaret olduğu gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkemece 17.06.2015 tarihli karar ile; ilk karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnilmesine, davacının davalı Kuruma borçlu olduğu miktarın 6.137,06TL prim, 20.599,34TL gecikme zammı olmak üzere 26.736,39TL olduğunun tespitine, davacının davalı Kuruma prim borcundan dolayı 10.934,54TL, gecikme zammı yönünden ise 54.054,35TL olmak üzere toplam 64.988,89TL borçlu olmadığının tespiti ile bu kısmın iptaline karar verilmiştir.

Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda açılan davanın menfi tespit davası niteliğinde bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesinde belirtilen bir aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra Kurum işlemine karşı dava açıldığının mahkemece gözetilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki davanın yasal dayanağının, dava konusu dönemde yürürlükte bulunan mülga 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca belirlenmesi gerekmektedir. Uyuşmazlığın çözümünde ise ilk olarak prim ve asgari işçilik uygulaması kavramları ile mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesinde belirtilen hak düşürücü süre üzerinde durmakta yarar vardır.

Prim, sosyal sigortalarda sosyal riskleri ve Kurumun yönetim giderleri karşılığı olarak sigortalı ve/veya işverenden prime esas kazançlarının belirli bir oranında alınan miktardır (Arıcı K.:Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.206). Diğer bir anlatımla sosyal sigortalar primi, Kanunun kendilerine karşı güvence sağladığı sosyal risklerden birinin gerçekleşmesi hâlinde yapılacak sigorta yardımları ile Kurum yönetim giderlerinin karşılığı olarak alınan parayı ifade eder (Güzel/Okur/Caniklioğlu: Sosyal Güvenlik Hukuku, İstanbul 2016, s. 222).

Mülga 506 Sayılı Kanun uyarınca sigortalı çalışanlar yönünden sosyal sigortalar primlerinin ödeme yükümlüsü, bu kişileri çalıştıran işverenleridir. Mülga 506 Sayılı Kanun'un “primlerin ödenmesi” başlıklı 80'inci maddesinde işverenin bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecbur olduğu belirtilmiştir.

Her ne kadar prim sigortalı adına ve hesabına Kuruma ödenmekte ise de prim alacağı Sosyal Sigortalar Kurumuna ait bir hak olup bunun Kurum tarafından takip ve tahsil edilmesi zorunludur (Güzel/Okur/Caniklioğlu, s. 222). Gerçekten de Sosyal Güvenlik Kurumunun, sigortalıları sosyal risklerden koruması için prim ödemelerinin sağlıklı ve düzenli yapılması, verilen bilgilerin gerçeği yansıtması son derece önemlidir. Bu nedenle 506 Sayılı Kanun'da işverenin prim ödeme yükümlülüklerini yerine getirmemesi hâlinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bir takım haklar tanınmıştır.

Mülga 506 Sayılı Kanun'un 79'uncu maddesinin birinci fıkrasına göre işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalının sigorta primleri ve destek primi hesabına esas tutulan kazançlar toplamı ve prim ödeme gün sayıları ile bu primleri gösteren ve örneği yönetmelikle belirlenen asıl veya ek belgeleri ait olduğu ay veya dönemi takip eden ayın sonuna kadar Kuruma vermekle ve Kurumca istenilmesi halinde iş yeri kayıtlarını ibraz etmekle veya sigortalı çalıştırmadığı takdirde, bu hususu sigortalı çalıştırmaya son verdiği tarihten itibaren bir ay içinde yazılı olarak Kuruma bildirmekle yükümlüdür.

Kuşkusuz ki işveren tarafından mülga 506 Sayılı Kanun'un 79'uncu maddesinde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde sigortalı çalışanların sosyal risklere karşı savunmasız kalma ihtimali ortaya çıkacaktır. İşte bu durumun önüne geçilebilmesi için koşulları oluştuğunda Sosyal Güvenlik Kurumuna yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverene yönelik olarak asgari işçilik uygulaması ile resen belge düzenleme ve prim tahakkuk etme yetkisi tanınmıştır.

Asgari işçilik uygulaması işverenin emsaline, yapılan işin nitelik, kapsam ve kapasitesine göre işin yürütülmesi için gerekli olan sigortalı sayısının, çalışma süresinin veya prime esas kazanç tutarının altında bildirimde bulunduğunun Kurumca saptanması halinde yapılan işin niteliği, bünyesinde kullanılan teknoloji, işyerinin büyüklüğü, benzer işletmelerde çalıştırılan işçi sayısı, ilgili meslek veya kamu kuruluşlarının görüşü gibi unsurlar dikkate alınarak işin yürütülmesi için gerekli olan asgari işçilik miktarının belirlenmesi için yapılan araştırma ve incelemedir (Öztürk, S.: İnşaat ve İhale Konusu İşlerde Asgari İşçilik Uygulaması, Ankara 2013, s. 29).

Asgari işçilik uygulamasına ilişkin düzenlemeler mülga 506 Sayılı Kanun'un 79. maddesinde yer almaktadır. 79. maddenin 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun 37'nci maddesiyle değişik yedinci fıkrası ile;

“Fiilen veya iş yeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı tespit edilen sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re'sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir.”

düzenlemesine yer verilmiştir.

Mülga 506 Sayılı Kanun'un 79. maddesinin 12. fıkrası;

“(Ek fıkra: 29/07/2003 - 4958 S.K./37. md.) Bu Kanunun 83. maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlar tarafından ihale yoluyla yaptırılan her türlü işler, gerçek veya tüzel kişilerce yapılan inşaatlardan dolayı yeterli işçilik bildirmiş olup olmadığı Kurumca araştırılır. Usul ve esasları yönetmelikle belirlenecek bu araştırma sonucunda yeterli işçiliğin bildirilmemiş olduğunun anlaşılması halinde, bildirilmemiş olan işçilik tutarı üzerinden hesaplanan prim tutarı, gecikme zammı ile birlikte sigorta müfettişince inceleme yapılması istenilmeksizin işveren tarafından ödendiği takdirde, işyeri hakkında sigorta müfettişine inceleme yaptırılmayabilir.” düzenlemesini içermektedir.

Anılan 79. maddeye 29.07.2003 tarih ve 4958 Sayılı Kanun'un 37. maddesiyle eklenen fıkra ile de işverenin Kuruma itiraz hakkı düzenlenmiş ve bu hak bir aylık hak düşürücü süreye bağlanmıştır. İlgili madde;

“Sigorta müfettişi tarafından, Kuruma bildirilmediği tespit edilen asgari işçilik tutarı üzerinden Kurumca resen tahakkuk ettirilen sigorta primleri bu Kanunun 80. maddesi de nazara alınarak işverene tebliğ olunur. İşveren, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Kuruma itiraz edebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazın reddi halinde, işveren, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvurulması prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere kanunda açıkça belirtildiği gibi işveren asgari işçilik tutarı üzerinden Kurumca resen tahakkuk ettirilen sigorta prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde prim borcunu tebliğ eden Kuruma itiraz edebilir. İtirazın reddi halinde ise işveren kararın kendisine tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurmalıdır.

506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesindeki bir aylık süre hak düşürücü süre niteliğinde olup Kurum işleminin tebliğinden itibaren bir aylık süre içinde itiraz edilmemesi halinde Kurum işleminin kesinleştiğinin kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle işveren tarafından mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesi uyarınca öngörülen yasal prosedür çerçevesinde itiraz edilmemesi halinde tahakkuk ettirilen prim borcu idari aşamada kesinleşmiş olmaktadır. İdari aşamada kesinleşmiş bir prim borcu için artık iş mahkemesine başvurulamayacaktır (Tuncay/Ekmekçi: Sosyal Güvenlik Hukuku'nun Esasları, İstanbul 2008, s. 212).

Bununla birlikte uyuşmazlığın çözümü için Anayasal “hak arama özgürlüğünün” de değerlendirilmesi gerekmektedir.

2709 Sayılı T.C. Anayasası'nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinde;

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu bağlamda anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü Anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmış, Anayasa'da kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda anayasal bir hak tanınırken, Devlete de onların bu haktan yararlanmasını sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin Anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır.

Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.

Bu kapsamda Anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için Devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, vatandaşında kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Bu görevin yerine getirildiğinin kabulü için alacakların tahsiline yönelik işlemlerin tamamında ilgili mevzuatın vergi alacaklarının tahsili ile alacakların tahsiline ilişkin olarak uygulanmasındaki farklılıklar da dikkate alınarak ilgiliye, işleme karşı başvurabileceği kanun yolu ve süresinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

Anılan zorunluluk karşısında, Kurum tarafından işverene tebliğ edilen asgari işçilik tutarı üzerinden Kurumca resen tahakkuk ettirilen sigorta primlerine ilişkin borç tahakkuk bildiriminde mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesi uyarınca ilgilinin başvurabileceği itiraz hakkı, itiraz edilecek mercii ve süresi ile itirazın reddi halinde gidebilecek kanun yolu ve süresinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

Somut olayda Kurum tarafından işverene ait “Özel Hastane Bina İkmal ve Tadilat İnşaatı” işyerinden dolayı yapılan hesaplama neticesinde eksik işçilik bildirimi nedeniyle faaliyetin son ayı olan 2001/07 aya mal edilerek 17.071,60TL prim ve 24.01.2007 tarihine kadar hesaplanan 74.653,69TL gecikme zammı olmak üzere toplam 91.725,29TL borç tahakkuk ettirildiği, tahakkuk ettirilen prim borcuna ilişkin borç bildirim belgesinin 02.02.2007 tarihinde davacı..... Sağlık Medikal Hizm. A.Ş.'ye tebliğ edildiği, davacının ise mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesi uyarınca belirtilen bir aylık hak düşürücü süre içerisinde Kuruma itiraz etmeden 09.03.2007 tarihinde İş Mahkemesine dava açtığı anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan Kurum tarafından 02.02.2007 tarihinde tebliğ edilen borç bildirim belgesinde mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesi uyarınca tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Kuruma itiraz edilebileceği, Kurumca itirazın reddi halinde kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurulabileceği hususlarının ise belirtilmediği görülmektedir.

Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay incelendiğinde, davacı tarafından mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesi uyarınca bir aylık hak düşürücü süre içerisinde Kuruma itiraz edilmediği sabit ise de tebliğ edilen borç bildirim belgesinde itiraz hakkı, itiraz edilecek mercii ve süresi ile itirazın reddi halinde gidebilecek kanun yolu ve süresinin belirtilmediği dikkate alındığında davacının hak arama özgürlüğünün zedelendiğinin kabulü gerekmektedir. Bu durumda usulüne uygun bir borç bildirim belgesinin tebliğinden bahsetmek mümkün bulunmamaktadır.

Sonuç itibariyle itiraz hakkı, itiraz edilecek mercii ve süresi ile itirazının reddi halinde gidebilecek kanun yolu ve süresinin de belirtildiği usulüne uygun bir borç bildirim belgesi düzenlenerek mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesinde belirtilen yasal prosedür yeniden işletilmelidir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, mülga 506 Sayılı Kanun'un 79/13. maddesinde belirtilen bir aylık süre içerisinde Kuruma itiraz hakkının menfi tespit davasında hak düşürücü sürenin başlangıcını belirtmek için düzenlendiği, itiraz eden kimsenin itirazının sonucunu almadan dava açması düşünülemeyeceğinden maddedeki itirazın reddedildiğinin tebliğinden anlaşılması gereken usulün bu olduğu, kişi itiraz süresini kaçırmış veya Kurumdan bir netice alamayacağını düşünerek itiraz etmemiş ise, bu durumun mahkemeye başvuru hakkını engellememesi gerektiği, bu nedenlerle menfi tespit davası bir aylık hak düşürücü süre içinde açılmış olup mahkemenin davayı esastan incelemesinde usulsüzlük bulunmadığından direnme kararının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Diğer taraftan direnme karar başlığında, davacı şirketin unvanının..... … A.Ş. olması gerekirken Yeniz Doğuş … A.Ş. olarak yazılmış olması, yine davalı kısmında SGK Genel Müdürlüğü yazılması gerekirken SSK İl Müdürlüğü yazılması, ayrıca dava tarihi 09.03.2007 olduğu hâlde 09.04.2015 olarak belirtilmiş olması hatalı ise de, bu hususların maddi hata olduğu sonucuna varılmakla mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden bozma nedeni yapılmamış eleştirilmekle yetinilmiştir.

Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3'üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429'uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 12.02.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

506 Sayılı Kanun kapsamında tahsili gereken prim alacakları 1993 yılına kadar 2004 Sayılı İİK hükümlerine göre tahsili gereken alacaklar iken 1993 yılında yapılan değişiklikle 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsili kabul edilmiş ve bu alacaklar kamu alacağı derecesine getirilmiştir. Bu değişiklik ile 6183 Sayılı Kanunun 55. madde gereğince çıkarılacak ödeme emrine karşı 58. madde gereğince 1 hafta içinde iş mahkemesine başvurulabilmesi ve bu davanın menfi tespit davası olarak incelenmesi mümkün iken 2003 yılında asgari işçilik prim alacakları için özel bir düzenleme olarak 506 Sayılı Kanunun 79. maddesine 13. fıkra eklenmiştir. Bu madde daha sonra yürürlükten kalkmış ve yerine 5510 Sayılı Kanun'un 85. maddesi gelmiş ise de dava tarihi itibarıyla yürürlükte olduğundan uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerekir.

Bu maddeye göre; bildirilen asgari işçilikle ilgili prim borcu nedeniyle işveren bir ay içinde kuruma itiraz edebilmekte, itiraz üzerine takip durmakta, itiraz reddedilince takip kesinleşmekte ve devam edilebilir hâle gelmekte, ancak itirazın reddedildiğinin tebliğinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesine başvurulabilmektedir. Mahkemeye yapılacak başvuru menfi tespit davası niteliğinde olup bir aylık hak düşürücü süreye bağlanmıştır.

Maddede itirazın reddedildiğinin tebliğinden itibaren 1 ay içinde mahkemeye başvuru düzenlendiğinden kuruma itiraz etmeyenin mahkemeye gidemeyeceği gibi bir anlam çıkabilecektir. Özel daire kararında da bu anlam kabul edilmek suretiyle itiraz edilmeyerek idari kesinleşme üzerine dava açılamayacağı belirtilmiştir.

Oysa ki kanaatimizce bu düzenleme menfi tespit davasında hak düşürücü sürenin başlangıcını belirtmek için yapılmıştır. İtiraz eden kimsenin itirazının sonucunu almadan dava açması düşünülemeyeceğinden maddedeki itirazın reddedildiğinin tebliğinden anlaşılması gereken de bu olmalıdır. Kişi itiraz süresini kaçırmış veya kurumdan bir netice alamayacağını düşünerek itiraz etmemiş ise, bu durum mahkemeye başvuru hakkını engellememelidir. Anayasamızdaki hak arama hürriyeti, idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olması kuralları da yorumun böyle yapılmasını gerektirmektedir.

Diğer yandan, davacı taraf kendisine usulüne uygun ödeme emri tebliğ edilmediği, Kurum'a itiraz edebileceği sürenin gösterilmediğine dair bir itirazda bulunmaksızın bu davayı açmıştır. Yargılama aşamasında davanın dayanağını oluşturan 79/13. madde yürürlükten kalkmış ve 5510 Sayılı Kanun 85. madde ile bu konuda düzenleme yapılmıştır. 79/13. madde uygulanması nedeniyle çıkarılan ödeme emrindeki tüm ihtar edilen hususların zarf üzerine yazılması zorunlu olmayıp zarf içindeki ödeme emrinde yazılı olması yeterlidir. Aksinin kabulü ödeme emirlerinin açık gönderilmesi gibi bir sonucu gerektirir ki bu 6183 Sayılı Kanun'un 107. maddesiyle korunmak istenen sırların ifşası olacağından kabulü mümkün değildir. Bu durumda, içindeki ödeme emrinde bulunmasına rağmen, zarf üstüne Kurum'a itiraz edilebileceği ve süresinin yazılmamış olması bir eksiklik olarak kabul edilmemelidir.

Belirttiğimiz nedenlerle menfi tespit davası bir aylık hak düşürücü süre içinde açılmış olup mahkemenin davayı esastan incelemesinde usulsüzlük bulunmadığından direnme kararı verilmesi bu yönüyle doğru olmuştur. Bu durumda işin esasına girilerek temyiz itirazları incelenmek üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği hâlde aradan geçen uzun süreye rağmen takibin kesinleşmediği sonucunu da doğuracak biçimde idare tarafından usulüne uygun biçimde ödeme emri tebliği yapılması gerektiği yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

kazanci.com.tr