Türk siyasi yaşamında her dönem seçim sonuçları ile ilgili kuşkular dile getirilmiştir. Ancak 1946 seçimleri dışında hiç biri kamu vicdanında kalıcı yer bulamamış, söylentiden ibaret kalmıştır. 2017 referandumu Türk siyaset tarihinde yasaların çiğnendiği ve en eşitsiz koşullarda yapılan seçim olarak anılacaktır. Akılda kalan tuhaflıklar;

Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir. Geniş katılım ve mutabakatla hazırlanmalıdır. Oysa mevcut anayasa taslağının kimler tarafından ve nasıl hazırlandığı bilinmemektedir.

 Değişikliğin yasama, yürütme ve yargı erklerini tek elde topladığı açıktır. Bu gerçeği halktan gizlemek amacıyla Anayasa değişiklik görüşmeleri Meclis TV'den yayınlanmamıştır.

 Seçim takvimi ilan edilip propaganda dönemi başladığında hükümet, medya organlarında tüm görüşlere yer verilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmıştır. Seçimlerin eşit şartlarda yapılmasından sorumlu YSK bu karara gıkını bile çıkarmamıştır. Yandaş medya kuruluşları 'Hayır'ı savunan görüşlere neredeyse hiç yer vermemiştir.

 Yurtdışı seçmen tercihlerini etkilemek için bakanlık düzeyinde siyasi propaganda programı hazırlayıp Almanya ve Hollanda ile siyasi kriz yaratılmıştır. Oysa 2008’de bizzat AKP tarafından yapılan yasal düzenlemeye göre Bakan ve milletvekillerinin yurt dışında seçim propagandası yapması yasaklanmıştır. YSK yine sessizdir.

Tüm devlet kurumları ve imkanları sadece ‘Evet’ propagandası yapanların emrine sunulmuştur. ‘Hayır’ propagandası yapmak neredeyse imkansız kılınmıştır. O derece ki referandumdaki iki seçenekten biri olan ‘Hayır’ görüşü vatan hainliği ile bir tutulmuş, bu ortamda YSK yine üç maymunu oynamıştır.

Seçim tekniği olarak en basit seçim olan referandum esnasında seçim güvenliğini ortadan kaldıran uygulamalar yaşanmıştır. Doğu ve Güneydoğuda sandık gözlemcileri dışarı çıkarılmış, YSK bu antidemokratik uygulamaya da müdahale etmemiştir.

Bu iki bölgede 2,5 milyon civarında mühürsüz oy kullanıldığı iddia edilmektedir. YSK 2010’da değiştirilen seçim yasasına ve Şubat 2017’deki kendi genelgesine aykırı olarak, sadece AKP’li temsilcinin dilekçesine dayanarak bu oyları geçerli saymıştır. Gerekli tespitler yapılmadığı için usulsüzlüğün boyutlarının belirlenmesi de imkansızlaşmıştır. Aynı YSK 2014 yerel seçimlerinde bir ilçede AKP başvurusuyla bir mühürsüz oy yüzünden seçim yeniletmiştir.

 Seçim sonuçlarının açıklanması esnasında Anadolu ajansı %65 oranında ‘Evet’ seçeneğiyle başlayıp uzun süre yüksek farklı ‘Evet’ oranlarını servis etmiştir. Bu doğuda sandıkların erken kapanması ile ilgili olamaz. Çünkü hiçbir coğrafi bölgede böyle farklar bulunmamaktadır.

Daha YSK gayrı resmi sonuçları açıklamadan hem başbakan, hem de CB seçimi kazandıklarına dair konuşma yapmışlardır. En son YSK başkanı açıklamada bulunmuştur. Bu da ayrı bir garabettir.

Sonuç olarak, yukarıda belirttiğim hukuksuzluk ve usulsüzlükler, özellikle de mühürsüz oyların yasaya aykırı kabul edilmesi bundan sonraki siyasi yaşamımıza dinamit koymuştur. Bundan böyle yapılacak tüm seçimlere kuşkuyla bakılacaktır. YSK mühürsüz oyları geçerli kılarak, olayın boyutunu gizleyerek ve üzerini kapatarak açıkça suç işlemiştir.

Daha da kötüsü bundan sonrası için de oy hırsızlığını meşru hale getirmiştir. Hiç kimse bu enkaz altından sıyrıksız kurtulamaz. Referandumun en garip çelişkisi ise kazananın aslında kaybettiği bir seçim olmasıydı.

16 Nisanın yasa ve hukuk tanımazlar için sonun başlangıcı olduğunu yaşayarak göreceğiz.