Özgür Mumcu

Referandum meselesi

20 Eylül 2017 Çarşamba

Bir haftadan az zaman kalmasına rağmen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumunu yapıp yapmayacağı belirsizliğini koruyor. Bu bile hem bölgenin hem de meselenin ne kadar hassas olduğunu göstermekte.
Referandum konusunda, Barzani yönetimi İsrail hariç uluslararası destek bulamadı. Çeşitli seviyelerde de olsa, bölgesel aktörler de dünya güçleri de referanduma karşı bir tavır takındı.
Mesud Barzani, önceki gün Birleşik Krallık Savunma Bakanı Michael Fallon’la buluştu. Fallon, Barzani’ye referandumun ertelenmesi ve Irak yönetimiyle görüşülmesini tavsiye etti. Ondan birkaç gün önce ise ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson aynı mesajı iletmişti.
Bu gelişmeler üzerine Barzani, içeriği belirsiz ve uluslararası garantisi olmayan bir müzakere süreci uğruna referandumdan vazgeçmeyeceklerini dile getirdi. Ancak açık bir kapı da bıraktı ve şöyle dedi: “Şayet Bağdat Kürdistan’ın bağımsızlığı için belirli bir süre zarfında müzakerelere başlar ve Kürdistan’ın bağımsızlığı hakkındaki anlaşmanın yerine getirilmesi için uluslararası garantiler sağlanırsa, Kürdistan’ın siyasi liderleri buluşarak nihai bir karar verebilirler.
Kürt siyasetinin de referandum konusunda hemfikir olmadığı görülüyor. Hem Kuzey Irak’ta, hem Suriye’de hem de Türkiye’de referandum kararını coşkuyla değil tepkiyle ya da eleştirel bir tavırla karşılayan önemli bir kesim var.
Öte yandan, en görünen yüzü Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu olmak üzere AKP içinde, referandumdan yana olanlar da var. Cumhurbaşkanı ve başbakanın referandum karşıtı açıklamalarından sonra Barzani’nin kararına ve Kerkük’ün de referanduma dahil edilmesine desteğini açıklamaktan çekinmedi.
Başkanlık seçimi için Devlet Bahçeli’ye ihtiyacı olan Erdoğan’ın hem Bahçeli’nin çevresindeki daralmış MHP seçmenini hem de Güneydoğu’daki oylarını korumak gibi bir hayli güç bir hedefi var. Referandumun ertelenmemesi bu hedefin tutturulup tutturulmayacağının da seçimlerden önce bir sınaması olacak.
Bütün bunlar sürerken, Aysel Tuğluk’un annesinin cenaze törenine yapılan iğrenç saldırı gibi olayları yaratacak gergin bir siyasi ortamın sürdürülmesinin toplumsal tehlikeleri herhalde açıktır.
Ortadoğu’da bin bir çeşit aktör bin bir çeşit siyasi ajandayla kâh güreşir, kâh karşılıklı dans eder, kâh ip üzerinde karşılıklı yürürken Kürt meselesi de dahil bütün siyasi fay hatları gerilmiş ve yer yer çatlamış bir memleket olarak “milli çıkarların” korunması bir hayal.
Türkiye’nin bugünkü otoriterlik tuzağından çıkıp çoğulcu bir demokratik yapıya kavuşması da öyle. Ancak “devletin bekası”nın tek bir kişinin güçlü yönetiminden geçtiğini zannedenlerin bu hayallerinden bir an önce kurtulmalarının öneminin altını defalarca çizmek gerek.
Güçlü bir Türkiye’nin bir kişinin güçlü olmasına değil, bütün bir toplumun demokrasiyle güçlenmesine ihtiyacı var. Bunun yolu ise ilk başta siyasi davaların sona erdirilmesinden, tutuklu milletvekilleri ve gazetecilerin serbest kalmasından ve hukuk devletinin yeniden inşasından geçiyor. Adalet boşuna mülkün temeli değildir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları