‘Radikal belirsizlik’

22 Haziran 2017 Perşembe

Kapitalizmin, ABD hegemonyası altında kurulan ekonomik, siyasi, kültürel “yapısının”, mali krizden sonra çelişkilerini düzenleme kapasitesini kaybederek, çözülmeye başladığına değinmiştim; ancak yeni bir yapılanmayı (mimariyi) oluşturacak kalıcı unsurlar henüz yok.
Bu durum kapitalizmi yönetmeye çalışanlar açısından, Financial Times yazarlarından Wolfgang Münchau’nın bir ifadesini ödünç alırsak, sık sık büyük sürprizlere yol açan bir “radikal belirsizlik” yaratıyor.

Liste uzun
Bu sürprizlerin listesi oldukça uzun. Örneğin, ABD’de Trump’ın zaferi, ardından devletin zirvesinde patlak veren yönetim krizi; İngiltere’de Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi’ne başkan olması, Brexit... İngiltere genel seçimlerinde Corbyn, siyasi iklimi deştirmekle kalmadı, gençlerin ve işçi sınıfının oylarıyla partisini hükümeti kurabilecek bir düzeye yükseltti. Londra’da “Grenfell Tower” sosyal konutlarında yangın felaketi bir anda, ülkede sınıf çelişkisini, devletin ve sermayenin sıradan vatandaşın sorunlarına ilgisizliğini gözler önüne serdi. Muhafazakâr Parti hükümet programından kemer sıkmaya ilişkin tüm önerileri çıkarttı, Brexit yaklaşımını yumuşattı. Fransa’da, Macron bir yıl gibi kısa bir sürede yükselerek, geleneksel sağ ve sol partileri geride bırakıp devlet başkanı seçildi. Daha bir yıl önce var olmayan partisi genel seçimleri açık farkla kazandı...
Bu örneklere, Türkiye’deki 15 Temmuz tuhaf olayını, referandumun garip sonuçlarını, Ortadoğu’da Katar krizini, İran’ın 700 km menzilli bir füzeyle Suriye’de IŞİD’i vurmasını, ABD’nin bir Suriye uçağını düşürmesinin ardından, Rusya’nın ABD uçaklarını hedef kabul edeceğini açıklamasını da ekleyebilir, istersek bu “hesapta olmayan” şaşırtıcı gelişmeler listesini daha da uzatabiliriz...

Qua vadis?
Münchau, geçtiğimiz dönemde, “Ilımlı liderler kendi siyasi gereksinimlerini (küreselleşme, finansallaşma- E.Y) evrensel hakikatler sandılar”... “Mali kriz, dışardan bakınca istikrarlı gibi duran siyasi mali sistemi, genel karakteri belirsizlik olan, dinamik bir sisteme dönüştürdü” diyerek, aslında süreçlere damgasını vuran uzun dönemli yapısal eğilimlerin olduğunu anımsatıyordu. Biz bu eğilimleri çok tartıştık, şimdi tekrarlamayalım. Ancak eğilimlere bakarak “Qua Vadis?” (Nereye doğru) diye sormak neredeyse kaçınılmaz. İsviçre bankası, UBS’nin 2800 dolar milyoneri arasında yaptığı araştırma da, bu en ayrıcalıklı kesimde bile belirsizlik algısının, geleceğe ilişkin kaygıların önde geldiğini gösteriyor.
Muhafazakâr tarihçi (Harvard-Oxford) Niall Ferguson, geçen hafta The Times’daki yorumunda, ABD’de artan silahlı şiddet olaylarından, İngiltere’deki yangın felaketinden hareketle, tarihçi Peter Turchin’in son çalışmasına da göndermeyle, çok kaygılı olduğunu itiraf ediyordu.
Turchin geçen yıl yayımlanan “Ahenksizlik Çağları” (Ages of Discord), yapıtında 1700’lerden bu yana ekonomik toplumsal gelişmelere ilişkin uzun zaman serilerini inceleyerek, ABD toplumunda, yaklaşık 50 yılda bir tekrarlanan, kriz/çöküş dönemleri olduğunu savunuyordu. Turchin (saptadığı dönemler,1800’lerin ikinci yarısından bu yana kapitalizmin yapısal krizleriyle kabaca örtüşüyor) büyük toplumsal altüst oluşların öncesinde gelişen, bir anlamda bunları haber veren, üç eğilime dikkat çekiyor: Seçkinlerde çarpıcı bir zenginleşme, aralarındaki rekabet ve çatışmalarda yoğunlaşma; halk sınıflarında hızla yoksullaşma; devletin mali krizi.
ABD’nin hâlâ kapitalist ekonominin merkezinde olduğunu, bu eğilimlerin Avrupa ülkelerinde de görüldüğünü düşünürsek, uygarlığın gelişmeleri önceden görmeyi, karar almayı çok zorlaştıran bir “radikal belirsizlik” içinde büyük bir altüst oluşa doğru gittiğini söyleyebiliriz. Demek ki, Mao’nun sözleriyle, “Gök kubbenin altında kaos egemen; koşullar mükemmel”... Tabii, kendi dar çıkarlarını aşmaya, muhalefet güçlerini birleştirmeye, “kaosun” içinde hareket edebilecek esnekliği göstermeye, ortaya tarihsel bir özne koymaya niyeti olanlar için...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları