19 Eylül 2018 00:35

Putin, Erdoğan’ı ‘onore’ ederek yeni bir görev verdi

Putin, Erdoğan’ı ‘onore’ ederek yeni bir görev verdi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Rusya, İran ve Türkiye’nin Tahran’da gerçekleştirdikleri İdlib’e dair zirvede tarafların ayrı yerlerde durarak aynı hatta yürümek istediklerini görmüştük. Erdoğan’ın ‘ateşkes ilanı’ ısrarı, özünde Türkiye’nin Suriye sahasında kalma stratejisinin diplomatik bir ifadesi olurken, Putin’in ‘teröristlerin masada olmadığına’ dair vurgusu ve İran’ın bu ifadeyi destekleyen tavrı, bu iki ülkenin İdlib’e yönelik operasyon konusunda kararlı olmakla birlikte Türkiye’yi kendi eksenlerinden koparmayan, onu ABD eksenine doğru itmeyen bir taktiği önemsediklerinin göstergesi olmuştu.

İlerleyen günlerde ise Rusya ve Suriye’nin zamana yayarak da olsa İdlib operasyonu konusunda kararlı olduklarını gösteren pratiklere tanıklık ettik. Türkiye ise, kendisini Rusya ekseninden koparmamaya dikkat etmekle birlikte Tahran zirvesinde durduğu yerde durduğunu ifade eden tutumlar sergiledi. İktidara yakın gazetelerin Suriye konusundaki yayınları da, özünde Rusya’ya ‘Türkiye rahatsız’ mesajı iletmeye yönelik bir eksende inşa edildi.

Böyle bir havada Putin ile Erdoğan arasında önceki gün Soçi’de gerçekleşen zirvede ortaya çıkan tablo ise, iki ana bağlamda bütünlüklü okunabilir gibi görünüyor. Bunlardan birincisi Rusya’nın, zamanla Türkiye’yi Suriye sahasından çıkarmaya yönelik bir politika ekseninde, onu ABD eksenine itmeyen bir genel hatta hareket etmek, Türkiye açısından ise, Rusya’nın Suriye politikası konusundaki ağırlığını ve ABD ekseni yerine Rusya ile hareket etmenin sağladığı pozisyonu kendisini Suriye sahasında bir aktör olarak tutabilecek bir imkan olarak kullanabilmek.

Bu bağlamın içindeki ikinci bağlam ise, şöyle özetlenebilir görünüyor. İki lider yaptıkları ortak açıklamada İdlib’de silahlardan arındırılmış bölge konusunda mutabık olduklarını vurgularken öncelikle, ayrılıklarıyla birlikte Suriye sahasında aynı hattan kopmama eğiliminde olduklarını ifade etmiş oldular.

Putin ile Erdoğan’ın ayrı ayrı yaptıkları açıklamaları ise ayrı ayrı yorumlamak gerekiyor. Putin’in ‘Bu sene 7 ay içerisinde ticaret hacmimiz yüzde 34 artmıştır’ vurgusunu, ekonomisi ağır sarsıntı içinde olan ve ABD ile yaşadığı gerilimin bu ekonomik sarsıntının temel nedenlerinden biri olarak tartışıldığı bir zamanda öncelikle Türkiye kamuoyunu ve medyasını ‘Rusya-Türkiye’ eksenine daha fazla kazanmaya yönelik bir hamle olarak okumak gerekiyor. İdlib’e şimdilik operasyon şıkkı yerine, bu konuda ara bir formül oluşturulmasının iktidar medyası tarafından Erdoğan’ın büyük bir başarısı olarak sunulacağını Putin’in öngöremeyeceğini düşünemeyeceğimize göre, aslında Putin’in uzun vadede kendi başarısına bağlanmak üzere Erdoğan’a küçük bir başarı duygusu hediye ettiğini söyleyebiliriz. Ancak bu hediyenin altında Erdoğan açısından hiç de kolay olmayan maliyeti Putin’in şu ifadesinde görüyoruz: “15 Ekim tarihinde silahsızlanma bölgesi, Nusra’daki savaşçılar bu bölgeden çekilecekler. O bölgeden Sayın Erdoğan’ın teklifiyle ağır silahların çekilmesi kararını aldık. O bölgede kontrol, Rus ve Türk askerler tarafından ortak yapılacaktır.”

Bunun da, Türkiye’nin Suriye sahasında kalmasının dayanağı olarak görülen cihatçı grupların bizzat Türkiye eliyle Suriye sahasında etkisiz hâlâ getirilerek süpürülmesi görevinin bizzat Rusya tarafından Türkiye’ye verildiği anlamına geldiği son derece açık. Rusya ve Türk askerlerinin bu konuda ortak hareket edecekleri vurgusunu ise, ‘Rusya, sahada askeriyle birlikte bu sürecin takipçisi olacak’ biçiminde okumak daha gerçekçi gözüküyor. Bu görevlendirme biçiminin alt metninde ise, Türkiye’nin İdlib’deki cihatçı örgütleri himaye eden güç olarak bir kez daha vurgulanmasının yer aldığını ayrıca belirtmeye gerek var mı? Yani, ‘Cihatçılardan sen anlarsın, konuş onlarla’ yaklaşımı. Ve Putin şimdi bunu, Türkiye’deki iktidar medyasının Erdoğan’ın bir başarısı olarak sunabileceği bir paket içine koymuş oldu.

Görüşmeden sonra Erdoğan’ın YPG ve PYD’ye dair vurgularının Putin’in konuşmasında yer almaması da, tarafların bu konuda ayrı yerlerde durmaya devam ettiklerinin bir göstergesi oldu.

Birbirine zincirleme olarak bağlı bu iki bağlam da aslında Türkiye’nin Suriye sahasındaki yabancı bir güç olarak konumuna son vermeye dair bir stratejiye bağlanıyor. Rusya, Suriye ve İran’ın bu noktada durdukları biliniyor. Ama onlardan da öte, doğru olan da başka bir ülkenin toprağında bulunmanın, bir ülkenin çıkarlarının gereği olarak meşrulaştırılamayacağı gerçeğinin kabul edilmesidir. Ancak Erdoğan’ın liderliğindeki devlet politikasının böyle bir noktayı mecbur kalmadıkça kabul etmeyeceği ve orada kalmak için son noktaya kadar direneceği de artık kimse için bir sır değil.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa