PROF.DR. ETHEM ATAY İLE 7 HAZİRAN SEÇİMİ VE SONUÇLARI ÜZERİNE

Bu hafta malulümüz TBMM Başkanlık seçimi var. Sonrasında Hükümet kurma yasal takvimi işleyecek. Ülke gündemini, ülkemizin değerli akademisyenlerinden, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, değerli hemşerimiz Sn. Prof. Dr. Ethem ATAY’a sorduk.7 Haziran seçimleri öncesi ve sonuçları üzerine Sn. ATAY değerlendirmelerde bulundu:

Bu seçim, Türkiye’nin alıştığı seçimlerden çok farklı bir seçim oldu. Daha önceki dört seçimde tek bir partinin çoğunluğu elde etmesine alışmıştık. Bu durum karşısında insanlar daha relakstılar, niye tek parti iktidar olursa karar alma süreci hızlanır, ekonomik istikrar sağlanır, temel hak ve özgürlükler noktası daha iyi olur gibi…

Başlangıçta olumlu gelişmeler sağlandı. Seçimden önceki atmosferde ise tek partinin getirdiği beklenenlerin dışında sorunlar oluşturmaya başladı. Buda kişinin temel hak ve hürriyetler alanında kişinin kendini güvende hissetmemesine yol açtı. Yargıya baskı oluşturuldu, polis gücü kullanılmaya çalışıldı, insanlar kendini güvensiz hissetmeye başladı. Buna bağlı olarak ülkenin Doğu ve Güneydoğusunda askeri anlamda dondurulmuş siyasi alanda ise toplumun birlik ve beraberliğini bozacak bir mecraya doğru ilerlediği yönünde kanaat oluştu. Özellikle Oslo görüşmeleri sonrasında Kandil, İmralı ile yapılan görüşmeler ki bu görüşmelerin hukuki ve meşru bir dayanağı yoktur. Bu görüşmeler büyük bir rahatsızlık oluşturdu. Çünkü siz orda katil diye mahkûm ettiğiniz bir kişi ile memleketin en önemli bir meselesini çözme noktasında fikir ve çözüm için yardım istiyorsunuz o zaman bu kişi katil değil siyasi önderdir, siyasi önderse o zaman içeri niye attınız? Kandil diyorsunuz, Kandille görüşmek büyük bir gaftır belki de tırnak içerisinde vatana ihanettir çünkü Kandil denilen yer Türkiye’nin birlik beraberliğine karşı çıkılan, insanların can ve mal güvenliğinin tehdit eden, ortadan kaldıran insanları öldüren bir terör örgütünün üssünde kim olursa, ne olursa hangi amaçla olursa olsun görüşülmez. Böyle bir atmosferde girilen seçimde halkın kafasında haliyle bir takım soru işaretleri oluştu. Nedir halkın kafasındaki bu sorular?

Tek parti iktidarı demek ki her zaman doğru netice vermiyor.

Tek Parti iktidarı demek ki denetlenemiyor.

Tek Parti iktidarı ile yanlışları çözmek mümkün değil.

Bir başka husus tek partinin artık mecrasından çıktığı, eski ilk kurulma amacından uzaklaşmaya başladığı, bu uzaklaşmanın bazı alanlarda yozlaşmaya bazı alanlarda ise memleketin ali menfaatlerinden uzaklaştığı şeklinde olduğu böyle bir atmosfer…

Böyle bir atmosfere girilirken Türkiye’de antidemokratik olduğu söylenen bir seçim yasası ve bunla ilgili uygulamalarda olan baraj meselesi vardı. Buda Türk insanı üzerinde psikolojik bir etki yaptı. Bu etki tek parti karşısında, bu tek başınalıktan kurtulabilmek için parti ve partilere ihtiyaç vardı. Parlamentodaki mevcut partilerle bunun çözülemeyeceği kanaati oluştu. CHP ve MHP’nin haricinde bağımsız adaylar var, sonrasında bu bağımsızlardan oluşan bir parti. Sonradan gelen bu partinin biraz güçlenmesi dik duracağı, iktidar değil ama muhalefet olacağı düşüncesi ortama hakim oldu. Bunun sonucunda Solun aşırıya kaçan kanadının ve etnisiteye bağlı olmak üzere kendini diğer taraf olarak tarif eden gruplarında destek vermesi söz konusu oldu.

HDP veya onun muadili olan bir partinin, tek partinin yaptığı sorunları gidermek amacıyla bir yönelim gerçekleşti. Bir takım spekülasyonlar ortaya atıldı, Manipüle olacak mı, seçimde hile olacak vs. dediler. Türk seçmeni biraz endişe ile sandığa gitti. Sonuç şunu gösteriyordu: Tek başına çok güçlü bir parti istemiyoruz ama… Ama derken de istikrarında çok fazla bozulması sorunu ile de karşılaşmak istemiyoruz dedi Türk Halkı. Bu ikilem arasında beklenenin dışında oldu. Beklenen Ak Partinin oy oranının azalmış bir şekilde tek başına iktidar olmasıydı. 3 dönem sonrası yeni gelen milletvekilleri ile daha demokratik daha ılımlı bir Ak Parti devam edilmesiydi.

Sn. Cumhurbaşkanının soruna müdahil olması da sorunu farklı mecraya çekti Cumhurbaşkanının, Başbakanının, Tek partinin başkanı gibi hareket etmesi seçmen üzerinde olumsuzluk oluşturdu. Bu olumsuzluk sonucunda seçim sonucu verilen oy üzerinde kendini şöyle gösterdi.

CHP iyi kötü kendini muhafaza etti. CHP Oylarında bir artış olmadı. Bu bir başarı değildir. Mevcudu muhafaza başarı ise başarı.

MHP’nin oyunda biraz artış olmuştur ama bu MHP’den beklenenin altında olmuştur. MHP bu seçim performansını gösterememiştir. Her yerde miting yapamamış, herkesi kucaklayamamış, ekonomik, sosyal projeler açıklanamamış açıklananlar da diğer partilerin açıklamasından sonra olmuş, orijinallikten uzak, fotokopi gibi kalmıştı. Bu da MHP’nin tam manada başarılı olamadığının göstergesidir.

Seçimlerin neticesi seçimle girilen bu atmosfere bağlı olmuştur.

Tek partili olmanın avantajı dezavantaja dönüşmüş, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının taraflı olması, bir siyasi sistem değişikliği empoze etmeye çalışması bu sonuçların oluşmasına sebebiyet vermiştir.

AK Parti için seçim sonuçlarının net bir sonucu varsa o da bu seçimin kaybedeni Ak Parti olmuştur. Bunda şek ve şüphe yoktur. Bir önceki seçime göre 6-7 puandan fazla kayıp vardır. Seçime katılım oranı artışını da katarsak Ak partiden ciddi anlamda bir kaçış vardır. İkinci olarak Ak partinin kemikleşmiş bir oyu olduğunu görüyoruz. Bu kemikleşmenin birçok sebebi vardır. İktidar olmak her hâlükârda bir şekilde yürüyorsa diğer siyasi partilerin iki katı avantaj sağlar. Statükonun devam etmesini isteyenler buna destek verecektir, Bürokrasi, iş dünyası vb. kenetlenmiş bir oy grubu vardır. Ak parti içinde birde belirsiz grup var: Ak parti 13 yıl içerisinde çok iyi hizmetler yaptı ancak, yolsuzlukların üzerine gitmedi, Kandil, İmralı ile pratiğe aktarma gibi bir yanlışlar olduğunu düşünen yüzer oy dediğimiz %10’ luk bir grup var.

HDP kendine özgü başarılı bir strateji uygulamıştır. Nedir? Tam söylemediler ama Türkiye partisi olma iddialarını ortaya koymaya çalıştılar, Biz Türkiye’nin her yerindeyiz demek istediler ama bir etnisiteye dayalı parti ile Türkiye partisi olunmaz. Türkiye’yi mozaik kabul ediyorsak o mozaiğin her bir parçası ile kucaklaşmak gerekir. Bunu yapmaya çalıştılar, başardılar başaramadılar ama bir karşılık gördü. Demokratik söylemlere öncelik tanıdılar. Ak Partinin olumsuzluklarının tamamen karşısında olacaklarını söylediler bu çerçeve içerisinde Ak Partinin Doğu ve Güneydoğu tabanının gideceğini söylediler, bunu yoğun bir şekilde uyguladılar. Halkın üzerinde psikolojik olumsuzluğu da iyi kullandılar. Baraj altında kalırsak bu oylar boşa gidecek gibi… Farklı bir arayış Türkiye’nin çözülme sürecine yol açar, tekrar orda siyasi kriz askeri krizine dönüşür vs. Sonuçta insanlar istemeye istemeye oy verdiler. Bu parti seçim sonrasında bizde emanet oy çok, bu emanetlerin taleplerine uygun olacağız, Türkiye partisi olacağız dediler.

Buradan çıkan bir neticede artık seçim öncesi tartışılan istikrar istikrar lafı çokta anlamlı olmadığı görüldü. İstikrardan çok, istedikleri elde ettikleri hak ve özgürlüklerine dokunulmasını istemiyorlar, bırakmak ve de kaybetmek istemiyorlar. Gelinen seviyeden kimse geri adım atmak istemiyor. Buna Tüm siyasi partiler dahil.
Ekonomik kriz ile ekonomik anlamdaki yolsuzluğun iç içe girmesini Türk halkı kabul etmek istemiyor. Biz buradan koalisyon hükümetinden bir bocalama ile ufak çaplı bir deprem yaşayabiliriz ama bunu aşabiliriz. Fakat yolsuzluk meşrulaştığı takdirde bunun maliyeti büyük olur, toplumsal dejerasyon bunu kaldıramaz mesajı da verilmiş oldu.

Koalisyon hükûmetleri ile Türkiye yönetilebilir hatta daha iyi yönetilebilir sonucu ortaya çıkmıştır. Bu durum toplumdaki gergin havayı atmosferi giderir. Bunun neticesinde siyasi parti temsilcilerinin seçimden hemen sonra ani olarak yapmış olduğu açıklamalar yanlış bir olaydır. Yapılması gereken genel bir söylem ile halka teşekkür etmek, demokrasiye hukukun üstünlüğüne bağlılıklarının devam edeceğini belirterek kendi partileri adına değerlendirmeler yapılacağı olmalıydı. Hükümetin şu tarafında bu tarafında olma açıklamaları yanlıştır. Bu yanlışlık halk üzerinde olumsuz bir beklemeye yol açtı. Soğuma dönemi beklemeden refleks verilmesi bazı kapıların kapatılıp açılmasının zor olmasına sebep olmuştur.

Ana netice itibari ile koalisyon hükümeti olmak zorunda olduğu gerçeği bir gerçektir.

Koalisyon hükümetinde İki durumun tartışılması gerekmektedir.

Birincisi Ak Parti dışında bir koalisyon olmalıydı. Neden? Böyle bir durum Ak Partinin kendine çeki düzen vermesini sağlardı. İkincisi Ak Parti üzerindeki spekülatif, olayların ortadan kalkması sağlanacaktı. Eğer yolsuzluk vs. bir takım şeyler varsa hukukun önüne götürülmesi sağlanacaktı. Birde devletin bürokrasisinde, yargı, polis üzerindeki baskının giderilmesi sağlanacak, asli işlevine dönmesi sağlanacaktı.

Niye olmadı? CHP, MHP, HDP çatısı hukuken mümkünken fiilen imkânsız hale getirildi. Önce MHP’nin çıkışı sonra HDP çıkışı. MHP ve CHP kendilerinden bekleneni yapamamışlardır. Ak Parti karşısında bu anlamda rahatlıkla siyasal sistemin statükosuyla rahat bağlaşabilecek, cumhuriyet kazanımlarını, korumak ilerletmek,  antidemokratik uygulamaları ortadan kaldırma konusunda halk bunlara görev verdi. Bu göreve göre MHP ile CHP Ortak bir deklarasyon yayınlayarak ülkenin ortak sorunları şunlardır, şunların, şunların çözümlenmesi gerekmektedir demeleri gerekirdi. Bu olmadı.

Şimdi Meclis Başkanlığı seçimi gündemde sonrasında hükümet kurulması senaryoları… Meclis Başkanlığı seçimlerinde Ak Partinin CHP adayını desteklemesi ihtimali muhtemel bir Ak Parti-CHP koalisyonunu kuvvetlendirecektir ve görünen o ki AK Parti-CHP koalisyonu kuvvetli bir ihtimalle kurulacaktır. Erken genel seçim ihtimali görülmemektedir. MHP’de bütün kapıları kapatmıştır. Bu sebeple bu hükümet modeli bir şekilde kurulacağı görülmektedir.”

Sn. Atay’a söyleşi için teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve Saygılar…
YORUM EKLE