Peter Handke: Persona non grata

Peter Handke’ye ödül kararı İsveç Akademisi'ne edebî olarak sonsuza dek zulmedecek. Peter Handke kararı iyilik öznesini erdemli olandan önce kapan, modernist paradigmaların barındığı İsveç Krallığı nezdindeki tüm “sarayların” hipokrit yüzünü açığa vurmuştur.

Google Haberlere Abone ol

Josef Hasek Kılçıksız

Peter Handke Avusturyalı bir yazar. Edebiyatta Nobel Ödülü'ne layık görüldü. Yugoslav Savaşı'nda Sırbistan ve daha sonra Cumhurbaşkanı Slobodan Milošević ile güçlü bir dayanışma gösterdi ve eleştirilere göre Sırpların işlediği savaş suçlarını önemsizleştirdi.

Nobel Edebiyat Ödülü bu yıl büyük bir tartışmayı tetiklemiş görünüyor. İspatlanmış bir soykırımın arkasından dolanarak tarihi yeniden yazma girişimi suçu aklamaya yönelik sorumsuz bir çabadır.

Kişi ile edebi yapıtı arasında bir ayrım yapılması gerektiği ileri sürülür. Edebiyat katilin yaptığı resmi hayranlıkla betimlerken cinayetini bir anlamda onaylamış olur mu? Peter Handke’nin edebî ürünlerini beğenmem onun Yugoslav içsavaşındaki tavrını onaylamam anlamına gelir mi?

Bence edebi yapıt erdemli olmaya davet eden ahlakî bir içerik taşımak zorundadır. Oysa edebiyat insanın erdemli yüce bir varlık olduğunu estetize edilmiş bir iknâ barbarlığıyla anlatmayı sürdürüyor.

Bu sav bence baştan yanlış. Etrafımızda olup biten barbarlıklara baktığımızda ahlâkî olarak yükseltilen çıtanın aslında Homo Sapiens evriminde protagonistin kendi kendine koyduğu ve geçemeyeceği yüksek bir eşik olduğu fark edilecektir.

İktidar dürtüsü ile ahlâkî olma savı arasında sıkışmış olanın paradoksallığında anlamını bulan bu mücadele ne yazık ki protagonistin erk istencinden yana irtifa kaybetti.

Uygar olmak ile doğru yaşamanın ayrıştığı, iktidâr merkezli konformizmin ancak diğer kültürlerin varlık alanlarını tehdit ettiği oranda sürdürülebilir olduğu gerçeğini edebiyat ve sanat, aşırı estetize edilmiş bir dilin arkasına gizlemeyi başardı.

Batılı beyaz Homo Sapiens’in kültürel anatomiyle malul jargonu ırkçı sert hissiyatlardan oluşur. Bu hissiyat teolojik bir kültürel kibrin sonucudur. Siyasette yıkıcı bir euphemisme ile aklanan şey (Ermeni Soykırımı yoktur gibi) tarihi bükerek yeniden yazma çabasının bir tezahürü.

Sadece gücün ve tahakkümün istencini tahrik eden Nietzscheci “üstün insan” anlayışının Hıristiyan uygarlık evrenine uyarlanmış hali ortaya katillerle bir suç ortaklığı çıkarırken siyasal İslâm bu suç ortaklığından hiç de muaf değildir.

Janjawid milislerinin Darfur’daki eylemleri kadük Omar Beşir zamanında ayyuka çıkmıştı. Sünni Arap merkezli yaklaşımın erk ve tahakküm takıntısı bırakınız toplumlar arası eşitliği sağlaması bir yana Sudan’da bir soykırıma neden olmuştu. Omar Beşir o zamanlarda 'reisin' yakın dostu olarak muamele görüyordu.

Dünyayı sadece bir kültürün, inancın ya da ideolojinin evi olarak yücelten, tahakkümü ve yanılsamayı kutsayan, saldırganlık, cenk ve erk istencini yüksek bir ideal yapan sanat yapıtı, diğer inanç ve halklarla barışık yaşama idealini aşağılar, tahakkümcü ideale daha yakın durur.

Bence bunun adı yabancılaşmadır. Yabancılaşma yüzünden edebî yapıtın anlama, yaratma, iktidar istencinin karşısında konumlanma, uygarlıklar arası eşitlikten ve gerçek özgürlükten yana olma duruşu hep sorunlu olageldi.

Yabancılaşma sayesinde edebiyat bir hayli metafizik genişleme içine girmiş, kendilik değeri oluşturmak yerine fetişleşmiştir. Bu fetişleşme Batı kültürü merkezli bir fetişleşmedir. İnsanın kozmosunu söz ve metafor galaksisine dönüştürerek gerçekliği ve ahlâkî imperatifleri estetize edip büken edebiyat, insan denen yıkıcı hayvandan uygar bir protagonist yaratmayı başardı. Bunu ne pahasına yaptığını etrafımızdaki yıkıma bakarak anlayabiliriz.

Topluma bir moda akımıymışçasına dayatılan bu yanılsamacı tarih bilinci sayesindedir ki, yabancılaşma kapsamlı boyutlara ulaştı. Bu kapsamın alanı içine Peter Handke’ye verilen Nobel Ödülü dahildir.

Yapıt, Batı merkezli paradigmayı yeniden ve yeniden üretirken, geri, dural, indirgemeci, tahakkümcü yönleri okurlara dayatmaktadır.

Homo Sapiens’in edebiyat aracılığıyla daha kozmik bir aidiyet alanına davet edilmesi ne yazık ki metafizik saplantıları nedeniyle başarısız kaldı. Teolojik olarak kutsanan kültür, gerçeğin bu dünyadaki bir olumsuzlaması, bükülmüş tarih ve hakikat olarak okura geri dönüyor.

Oysa edebiyat, bilgi veya hakikat arayıcısı, diğer kültür ve halklarla uyumlu yeni yaşam ve dünya olanakları yaratmak gibi ahlâkî bir işlev yüklenmelidir. Edebiyatın insanı en evrensel gerçeğe bağlayan bir işlev yüklenmesi ancak suçu kınaması ve katil ile arasına bir mesafe koymasıyla mümkün.

Benim sosyolojik tahayyülüm, diğer kültürlere bir lütufmuşçasına yaşam alanı bırakan teolojik merkezli (buna her türlü etnik dinî, mezhebî, ideolojik ve ırksal tahakküm dahildir) kimliksel ve aidiyetsel gururu yadsıyor.

İşgalci bir genleşmeyle diğer kültürel yaşam alanlarının sınırlarına doğru taşan mezhep merkezli teolojik anlayış edebiyat için bir tehdittir. Bugüne kadar baş tacı edilen ilerlemeci uygarlık konsepti arkasında bir aidiyet krizi gizliyor.

Bence edebi yapıt kimlikler arasında bir aralanma ve araya girme (inter-vention) ya da hakemlik işlevi yüklenmek zorunda değildir. Edebi yapıtın böyle bir yükümlülüğü olmamakla birlikte erdemli olma gibi görevi olmak zorundadır.

Buradaki erdemlilik, diğer kültürlerin varlık alanlarına saygı göstermek gibi bir empatiyi içerir.

Buradaki erdemlilik katile mesafe almayı, cinayeti kınamayı, cinayeti kınadıktan sonra olay mahalline geri dönüp kurbana edebî otopsi yapmayı reddetmeyi gerektirir.

Buradaki erdemlilik kimlik ve aidiyet savaşlarını bir antagonist olarak konumlandırıp ondan öğrenmeyi gerektirir.

Buradaki erdemlilik tüm teolojik arketiplerin arkasına gizlenerek modern mitler inşa etmeyi reddetmek demektir.

Buradaki erdemlilik her türlü hipokrizden imtinâ etmeyi, kültürel ve edebî Makyavelizm'i yadsımayı gerektiren bir eylemselliktir.

Peter Handke’ye ödül kararı İsveç Akademisi'ne edebî olarak sonsuza dek zulmedecek. Peter Handke kararı iyilik öznesini erdemli olandan önce kapan, modernist paradigmaların barındığı İsveç Krallığı nezdindeki tüm “sarayların” hipokrit yüzünü açığa vurmuştur.