08 Aralık 2018 23:20

Pasta yemeyin bunların parası yetmez

Pasta yemeyin bunların parası yetmez

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Orhan Kemal, “Attilâ, seninle şu kahveye gidip burjuvalar gibi bir kahve içelim” dedi. İkili yan yana ya da kol kola Baylan Pastanesi’ne iki burjuva gibi girip iki burjuva gibi kahvelerini yudumlayarak yarenlik ettiler.

Orhan Kemal bir senaryosundan telif almıştı, İstiklal Caddesi’nde Galatasaray’a doğru yürürken Attilâ İlhan ile karşılaştı. Sarılmalar ve kucaklaşmalar. Hal hatır sormalar nihayetinde. Senaryodan gelecek olan para Orhan Kemal’in cebinde, Paris’in cafelerinde bohem zamanlar geçirip memlekete dönen Attilâ İlhan dönemin Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazıyor. Baylan’a girdiklerinde Attilâ İlhan mekânın fena olmadığını fark etti, fiyatlar da uygun olunca sürekli gidip gelmeye başladı pastaneye. Vatan gazetesine yazı yazmak için İstiklal Caddesi’ne çıktığında, sinema seanslarını beklerken Baylan’a gidip gelmeye başladı. Onun devam etmesiyle dönemin şair ve edebiyatçıları, zamanla tiyatrocuları, karikatüristleri, sinemacıları da Baylan’ı mekân tuttu.

1933 yılından, kapandığı 1967 yılına kadar İstiklal Caddesi 148 numaradaki Luvr Apartmanının zemin katında kapılarını açtı Baylan. İki katlı, alt salonu camlı bir bölmeyle ikiye ayrılan pastanenin ön bölümünde gündelik alışveriş yapan müşterilerini ağırladı Baylan, iç bölümlerinde çay pasta müşterilerine hizmet etti. Dönemin edebiyatçıları ise camlı bölmede bir araya gelrek edebiyat, sanat, siyaset ve gündelik hayat üzerine konuştukları bir mahfil haline getirdi Baylan’ı.

Gizli Çekmece’sini kurcaladığımızda Ahmet Oktay’ın zamanı ve Baylan’ı anlatmaz mı, elbet anlatır. Ama oraya uğramadan Mavi dergisi çıkar yolumuza.

Attilâ İlhan’ın Sokaktaki Adam romanı üzerine Mavi’de bir eleştiri yazısı kaleme alır Ahmet Oktay. 1 Mayıs 1954 tarihli 18. sayısında çıkan yazıda, Sokaktaki Adam’ın sosyal gerçekçi bir roman olmadığını iddia eder Ahmet Oktay. Hasan karekteri üzerinden iddialarını güçlendirmeye çalışan Ahmet Oktay, sosyal reailst yazın ve sanat insanlarının karamsarlık ve ümitsizlik yaymak yerine olumlu tipler yaratılması gerektiğini vurgular. Hemen bir sonraki sayıda yanıtı gecikmez Attilâ İlhan’ın. Bir mektupla Ahmet Oktay’ın yazısına yanıt verir, onu “aktif realist” olmakla suçlar. Romanı dikkatli okumadığını, aceleyle yazdığını ve anlamadığını iddia etmektedir. Attilâ İlhan’ın Mavi’de imzasının görülmesiyle dergiye ilgi fena halde artar.

Ahmet Oktay durur mu? Ankara’dan atladığı gibi İstanbul’da Attilâ İlhan’ın Şişli’deki evinde alır soluğu. Uzun bir konuşma başlar aralarında. Roman üzerine yapılan sohbet zamanla Mavi’nin “sosyal reailist” bir çizgi izlemesi yanı sıra imgeci bir sanatı savunması konusunda görüş birliğine varılarak sonuçlanır. Attilâ İlhan da artık derginin kadrosundadır.

Mavi, yayın ilkesi olarak herhangi bir grup veya kişiyle edebiyat çatışmasına girmemek üzere oluşturduğu yayın çizgisini, Attilâ İlhan’ın katılmasıyla birlikte, Garip hareketi ve Hisar dergisiyle tartışmalara girerek sürdürmeye devam eder. Temel tezi, sürdürülmekte olan dönem edebiyatının, Sait Faik’i dışta tutarak, tükenmiş ve işlevini yitirmiş olduğudur. Edebiyatın bir yeni biçime ve aynı zamanda bir yeni biçeme ihtiyacı olduğu fikrini öne sürer aynı zamanda.

Bu görüş ve fikirler, kurulması için çaba gösterilen yeni edebiyat akımı Mavi dergisi etrafında bir araya gelen şair ve yazarları Baylan Pastanesi’nde buluşturur. Oktay Akbal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Tarık Buğra gibi yazar ve şairler hakkında dönemin genç edebiyatçıları eleştiriler kaleme alarak Mavi’de sert bir rüzgâr estirir. Dergide işlenecek konuları Baylan’daki sohbetlerden çıktığını, orada yapılan oturumların Mavi’ye yazı olarak değer kattığını burada vurgulayalım.

Yorgo ve Hristo adlı iki emektar garsondan bahseder Ahmet Oktay. Baylan’ın halden anlayan, usül ve erkân bilen garsonlarıdır her ikisi de. Alevlenen edebiyat tartışmalarında yükselen sese bile müdahale etmez, durumu sessizlikle geçiştirerek uyum gösterdiklerine tanık oluruz.

Edebiyat insanlarının parasızlıktan berhava olduğunu bilen garsonlar, Baylan’a gelenleri sıkboğaz etmez, “Ne yer, ne içersiniz?” diye sormazlar üstelik. Ahmet Oktay, “Hiç unutmam,” demiş Gizli Çekmece’de, “Yanımızda kız arkadaşlarımızla gittiğimizde, özellikle Hristo, kızlara birer çay verir, ‘Pasta masta yemeyin, bunların parası yetmez’ derdi gülerek.”

Yaşamak Hatırlamaktır, dememiş miydi Ülkü Tamer. Hani teşekkür ederdi bir şiirinde, hey gidi. Demirtaş Ceyhun’a mektupla ulaşmaları gerektiğinde zarfın üstüne “Demirtaş Ceyhun, Baylan Pastanesi’nde Müşteri, Galatasaray” adresini yazıp yolladıklarında mektubun ertesi gün onun eline geçtiğini yazar.

Attilâ İlhan, Ahmet Oktay, Yılmaz Gruda, Fikret Hakan, Türkân İldeniz, Hayalet Oğuz, Edip Cansever, Asım Bezirci, Sait Faik, Ülkü Tamer, Adnan Özyalçıner, Melisa Erdönmez, Selahattin Hilav, Hasan Pulur, Yılmaz Güney, Sezer Tansuğ, Tarık Dursun K., Şükran Kurdakul, Erdal Öz, Leyla Erbil, Sevim Burak, Tomris Uyar, Suna Selen, Sezer Duru gibi isimler Baylan’a gidip gelenler ya da orayı mekân tutanlar arasında sıralanabilir.

Yorgo ve Hristo ne oldu dersiniz? 6-7 Eylül’den sonra Yunanistan’a kaçmak zorunda bırakıldılar. Onlardan haber alan çıkmadı bir daha.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...