27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Parlak beyinleri işsiz bırakıyoruz!

Recep Erçin

Recep Erçin

Site Yazarı

A+ A-

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 10 Eylül'de Kazakistan'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Bilim ve Teknoloji Zirvesi'nin açılış oturumunda, İslam dünyasının eğitime ve enformasyona daha çok önem vermesi gerektiğini belirterek, "En parlak beyinlerimizi batıya kaptırıyoruz" dedi.

Benim buna farklı bir itirazım var. En parlak beyinlerimizi evet belki batıya kaptırıyoruz ama kalanları da işsiz bırakıyoruz. Devletin resmi verileriyle ülkemizde sayısı 1.6 milyonu aşan yüksek öğretim mezunu işsiz var. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Haziran 2017 dönemi işgücü istatistiklerine göre, Türkiye'de üniversite mezunu resmi işgücü 7 milyon 366 bin kişi. Bunlardan istihdam edilenlerin sayısı 6 milyon 438 bin. Resmi işsiz sayılan üniversitelilerin sayısı da 928 bin.

KİMSE SORMUYOR MU, NEDEN İŞSİZSİN?

Ancak iş aramadığı için işgücü nüfusu dışında tutulan ve işsiz sayılmayan 1 milyon 816 bin üniversite mezunu yurttaşımız var. Bu kişilerin bir kısmı; eğitim, mevsimlik işçilik, emekli, çalışamaz durumda, ailevi veya kişisel nedenler, yaşlı, özürlü, hasta, veya ev işleriyle meşgul oldukları için işgücü nüfusu dışında tutuluyorlar. Bu nedenle işsiz sayılmıyorlar. Ancak 1.8 milyonu aşan yüksek öğretim mezunu bu kişiler içerisinde öyle iki kesim var ki bunları resmi verilerde işsiz göstermek adeta ülkenin atıl olan beşeri sermayesini gizlemek demek.

Bu iki kesimden ilki çalışmaya hazır olduğu ve eli ekmek tuttuğu halde iş bulma ümidi olmadığı için veya diğer nedenlerle iş aramayanlar. Bu durumda olan tam 312 bin yüksek öğretim mezunu yurttaşımız var.

ÖNCE MEZUN ETTİK, SONRA EVE KAPATTIK

Yukarı sözünü ettiğim iki kesimden diğer ise ev işleriyle meşgul olan üniversite mezunları. Bu kişiler eğitimlerini ev işleri üzerine almış olacaklar ki ev işleriyle meşgul oldukları için çalışma hayatında yer almıyorlar. Almadıkları için de işsiz sayılıyorlar. Kaç kişi bu durumda derseniz; tam 391 bin kişi. Peki kim bunlar diye sorarsanız; elbette tamamı kadın! Kız çocukları okusun diye yıllardır debelendik ama önce mezun oldular sonra eve kapandılar!

Yüksek öğretim mezunları içerisinde sayısı 235 bini bulan ve ailevi veya kişisel nedenlerle iş aramadığı için işgücü nüfusu dışında sayılan yurttaşların durumu ise irdelenmeye muhtaç. Ancak elimizdeki veriler bu kişiler hakkında net bilgi vermediğinden önceki iki grup kadar önem atfetmiyoruz.

O nedenle resmi üniversiteli işsiz sayısına yukarıda ele aldığımız iki kesimi (ümidi kırık işsizler ve ev işleriyle meşgul olan kadınlar) eklediğimizde gerçek üniversiteli işsiz sayısı 1 milyon 631 bine yükseliyor.

PARLAK BEYİNLER NEREDELER?

TÜİK'in veri sistemine göre 1.6 milyonu aşan işsizler, hasbelkader üniversite mezunu olmadıklarına göre bu yurttaşları ne yapıp edip istihdama kazandırmamız gerekiyor. Neden derseniz, tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifade ettiği gibi "Parlak beyinleri Batı'ya kaptırmamak için" elbette. En az 16 yıllık eğitim/öğretim süreci sonunda yurttaşlarına işsizlik vadeden bir ülke elbette parlak beyinlerini başkalarına kaptırır.

Gelin size yakın zamanda okuduğum bir kitaptan örnek vereyim. Değerli gazeteci büyüğümüz Metin Köklüçınar SUSMA adında bir kitap kaleme almış. Kitapta yer alan "İki yakanın insanları" başlıklı yazıda Köklüçınar, ABD'nin Washington Eyaleti'nin başkenti Seattle'da karşılaştığı Türklerden yola çıkarak, her biri dünya devi haline gelen Amazon, Apple, Google, Boeing, Microsoft vd. şirketlerde çalışan Türklere işaret etmiş. Bu kişilerin birçoğu ilk üniversitelerini Türkiye'de bitirmişler, ancak ya ikinci üniversite ya da yüksek lisans için yurt dışına gitmiş ve orada kalmışlar. Neden derseniz; bu kişilere istihdam sağlayacak yüksek teknoloji üreten şirketlerimiz, bu parlak beyinlerin önünü açacak bir demokratik ve liyakata dayalı sosyal-kamusal sistemimiz ve elbette düzgün işleyen bir hukuk sistemimiz yok da ondan!

PARLAK BEYİNLERİ KAPTIRMAMAK İÇİN...

Yukarıdaki tablo oldukça hüzünlü. Ancak bu süreci tersine çevirecek çalışmalar da ülkemizde yapılmıyor değil. Geçen hafta içi üniversite-sanayi işbirliğine örnek teşkil edecek bir adım atıldı.

Türkiye’de klasik tekstil sanayisini daha ileriye taşımak, akıllı tekstil sistemlerine dönüşümü sağlamak ve bu dönüşümü sağlayacak insanlar yetiştirmek amacıyla, Bahçeşehir Üniversitesi (BAU), Almanya Aachen Üniversitesi ve İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB), işbirliğinde bir proje başlatıldı.

İTHİB Başkanı İsmail Gülle ve BAU Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel'in öncülüğünde başlatılan proje kapsamında, Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi çatısı altında üretime yönelik insanlar yetiştirmek üzere “Mühendislik Yönetimi” yüksek lisans programı açılacak. Program çerçevesinde İTHİB üyesi şirketlerin AR-GE ve Üretim Mühendisi ihtiyacı karşılanmış olacak. Program iki yıllık lisansüstü olarak uygulanırken, programa katılacak adaylar İTHİB üyesi şirketler tarafından belirlenecek. Belirlenen adaylar eğitim süresince ve eğitimlerini tamamladıktan sonra aynı şirketlerde çalışmaya devam edecekler.

Türkiye’de ilk defa akademik beklentinin yansı sıra sanayide çalışabilecek, üretime yönelik AR-GE çalışmaları gerçekleştirecek mühendisler yetiştirmeyi hedefleyen program; Almanya, Güney Kore, Çin, Japonya ve Brezilya ekonomisinde büyük pay sahibi olan teknik tekstil üretimi ve ihracata etkisini ülkemiz içinde sağlamayı da hedefliyor.

Bu program sayesinde Türkiye, Sanayi 4.0'ın, inovasyonun gündemde olduğu günümüzde teknik tekstili de aşarak belki dijital tekstil üretiminde öncülük rolü üstelenebilir. Bu tür örnekler artarsa hem sanayimiz kalifiye eleman ihtiyacını nokta atışla karşılar hem de parlak beyinlerimiz ülkemizdeki AR-GE merkezlerinde istihdam edilerek, burada ortaya çıkaracakları inovatif teknolojilerle ülkemizi o sıkıştığı 10 bin dolarlık orta gelir kıskacından bir üst lige sıçratabilirler. Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da dikkat çektiği üzere parlak beyinlerimizi Batı'ya kaptırmamış oluruz. Ben her şeye rağmen gelecekten umutluyum.