10 Ağustos 2020 00:50

Pandemi günlerinde bir akademik araştırmanın gösterdikleri

Çağlayan'da mülteci işçilerin çalıştığı tekstil atölyesi

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi İnsan Kaynakları Araştırma Merkezi (İKAM) tarafından yapılan ve Kovid-19 pandemisinin “mavi yakalı sendikalı işçilere etkileri”nin incelendiği araştırmanın sonuçları, önceki gün AA tarafından haberleştirilerek servis edildi. (*)

İKAM’da Prof. Dr. Meltem Delen ve Dr. Selcan Peksan tarafından 20 Nisan-10 Mayıs tarihleri arasında yürütülen araştırmada, yüzde 90’ı erkek 1062 işçiyle görüşülmüş.

AA’nın haberleştirerek servis ettiği araştırmaya göre, araştırmanın kapsamı ve sonuçları hakkında bilgi veren İÜ İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayım Yorğun, “Araştırma sonuçlarından, salgının ilk dönemlerinde, virüse yakalanma riskine karşın kalabalık fabrikalarda çalışmaya devam eden mavi yakalı işçilerin, gelir ve iş kaybı riskinden ziyade, sağlık riskini göğüsledikleri anlaşılmaktadır. Yaşamın idamesi için başlıca gelir kaynakları ücret olan işçiler, ailelerine hastalık taşıma korkusuna rağmen, işlerini kaybetmeyi göze alamadıkları için üretimi sürdürmüşlerdir” diyor.

Böylece Prof. Dr. Yorğun, patronlar ve Hükümetin, işsizlik tehdidiyle (Pratikte aç kalma anlamına geliyor) işçilerin pandemide can güvenliğini tehdit etmesine boyun eğerek çalışmaya zorlandığına dikkat çekmiş oluyor.

İŞÇİ EVE EKMEK GÖTÜRMEK İÇİN VİRÜS GÖTÜRMEYİ DE GÖZE ALIYOR!

Okurlarımız, ilk bakışta, “Bunda araştırma konusu olacak ne var ki, Evrensel’e yazan, muhabirlerimizle konuşan işçiler zaten, patronların işyerinde pandemi koşullarına uygun önemleri almadığını, bu önlemlerin alınmasını isteyen işçileri de baskı altına aldıklarını, isteklerinde ısrarlı olan işçileri de işten attıklarına dair haberi her gün okuyoruz” diyebilirler. Ama, bu araştırmanın malumu ilan ediyor gibi görünmesi araştırmanın önemini azaltmaz. Tersine bu araştırma, pandemi sürecinde patronların tutumunun, birer birer patronların tutumuna karşılık gelmediğini, tersine bir hükümet ve patronların sınıfsal tutumunu ifade ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Ki; işçinin can güvenliği ile kapitalistin kârının güvenceye alınması arasındaki ilişkide kapitalist sınıfın (ve hükümetinin) tutumunun “kârları güvenceye alan bir tutum” olduğunu göstermektedir.

Araştırma bu gerçeği, işçinin işsiz kalma ile can güvenliğini tehlikeye atma arasında bir tercihe zorlandığını ve işçinin burada “İşsizliği göze almak” yerine can güvenliğini tehlikeye atmayı tercih etmek zorunda kaldığını göstermektedir. Dekan Yorğun bunu, “Yaşamın idamesi için başlıca gelir kaynakları ücret olan işçiler, ailelerine hastalık taşıma korkusuna rağmen, işlerini kaybetmeyi göze alamadıkları için üretimi sürdürmüşlerdir” diye ifade etmektedir.

ARAŞTIRMA İLERİ İŞÇİLER İÇİN DE UYARICI

Bu yüzden İÜ İktisat Fakültesinin iki değerli hocasının yaptığı araştırma;

  1. Pandemi koşullarının işçilerin çalışma hayatına nasıl yansıdığını konu alan bir akademik çalışma olması bakımından önemlidir.
  2. İşçilerin “İşini kaybetme korkusu” nedeniyle Kovid-19 karşısında bilim ve tıbbın gerektirdiği önlemler alınmadan çalıştırılmaya zorlandığını göstermektedir.
  3. İşçilerin işsizlikle (Bu açlıkla demek) can güvenliği arasında bir tercihe zorlandığını, işçinin eve virüsü taşıma pahasına ekmek götürmeyi tercih etmek durumunda kaldığını göstermektedir. Ki, bunun en açık kanıtı yine işçilerin yüzde 92’sinin, bir olumsuzluk (Burada işten çıkarılma anlaşılabilir) durumunda destek alacakları tek yerin “aileleri” olduğunu söylemeleriyle de ortaya çıkmıştır.
  4. Sendikanın ve konfederasyonların çok büyük çoğunluğunun pandemi sürecinde de İş Yasası ve İş Sağlığı ve İş güvenliği Yasa ve Yönetmeliklerinin kendilerine tanıdığı hakları bile kullanmadıklarını, işçiyle patronu baş başa bıraktıklarını göstermektedir.

VİRÜSE KARŞI MÜCADELE, SINIFIN ÖRGÜTLÜLÜĞÜ SORUNU HALİNE GELMİŞTİR!

Burada sözünü ettiğimiz araştırma, 20 Nisan-10 Mayıs tarihleri arasında yapılmıştır. Sonraki günlerdeki gelişmelerde, özellikle de 1 Haziran’da “yeni normal” denilen dönemde, fabrikaların birer virüs yayılma merkezine dönüştüğüne, yeni vakaların giderek artan biçimde fabrikalarda çoğaldığına (Virüsün yayılmasının sınıfsal karakterinin daha açıkça görülmeye başlandığına) tanık oluyoruz. Dardanel ve Vestel gibi fabrikalarda virüsün yayılmasına karşı önlemlerin “Fabrika içinde sürü bağışıklığı oluşturulması” önlemlerine dönüştürüldüğüne tanık oluyoruz.

Ama bütün bu olanlardan öncelikli olarak iki görev çıkmaktadır.

Şöyle ki;  

  1. Pandemi ile işçi sağlığı, “İşçinin ve ailesini can güvenliği sorunu” haline gelmiştir. Sözünü ettiğimiz araştırma bunu rakamlara da dökmektedir. Ki, bu durum; birer birer işyerlerinde çalışan ileri işçi ve emekçilerin pandemiyle ilgili talepleri etrafında örgütlenerek, patronların karşısına dikilmesini gerektirmektedir. Ve elbette aynı zamanda yerel sendikal platformlar ve sanayi havzalarında, hizmet birimlerinde, emekçi semtlerindeki çeşitli mücadele platformlarında bu sorumluluklarını yerine getirmelerini zorunlu kılmaktadır.
  2. Sendikaların İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’ndan doğan haklarını sonuna kadar kullanarak iş yerlerinde pandemiye karşı mücadele önlemleri kapsamında çalışma hayatının yeniden düzenlenmesi için harekete geçmeleri, sendikalı, sendikasız tüm iş yerlerinde pandemi önlemleri çerçevesinde çalışma düzeninin yenilenmesini isteyen bir mücadele hattına girmeleri, sendikalı olarak kalmalarının adeta şartı haline gelmiştir. Çünkü bugün sendikalı olmak, gerçek anlamda örgütlü olmak anlamına gelmemektedir.

Kısacası İÜ İktisat Fakültesinden çıkan araştırma ileri işçilere, mücadeleci sendikacılara olduğu gibi emekten yana tüm çevrelere de bunları söylemektedir.

Tabii anlamak isteyenlere!

(*) Araştırmanın AA tarafından servis edilen haberi bugün gazetemizde yer alıyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...